24 Mayıs 2011 Salı

EXILE: HERBO, MİKKİRABU VE FANMİN...


Zamanlardan bir zaman, yoğun, monoton gri bir günün sonunda oturmuş müzik dinlerken aklıma gelen bu parça ve videosunu açmıştım. Çok iyi geldi hatta iyiden de iyi... Gayet eğlenirken ve kendime gelmişken Herbo, Fanmin ve Mikkirabu bir anda ortamı bastılar ve gözleri ekrana kilitlendi. Korkmuştum ama geri dönüş yoktu biliyorum. O anda çan çaldı (şaka şaka kapı zili) ve gizemli bir ses “bilimsel inceleme vaktiniz geldi” dedi. Artık her şey için çok geçti. Makus kaderime boyun eğmiş ve bu üçü yanındaki yerimi almıştım. Herbo, Mikkirabu ve Fanmin ise işlerine her zamanki gibi büyük bir ciddiyetle eğiliyordu....


**************************************************************************************************************



Mikkirabu: Hip hop demi bu elemanların tarzı?

Herbo: Ağırlıklı olarak pop sanırım

Fanmin: Anaa yaygaraya bak, ne güzelmiş...

Herbo: Kırmızılar Never land, yeşiller EXILE

Mikkirabu: Oki çaktım

Herbo: Amigo tutmuşlar seyircilere

Fanmin: Bu bir yerden tanıdık geliyor ama..

Mikkirabu: Sahneyi bayağı doldurmuşlar

Fanmin: Haaa Kumi ile söylüyorlardı bunu ama çok güzel olmuş şarkı. Sesleri de güzel

Herbo: Veletler sevimli ya.

Mikkirabu: Dansçılar süper.

Fanmin: Sesi çok güzel elemanın

Herbo: Çok eğleniyorlarmış gibi bir his var içimde.

Fanmin: Kendileri de fena değilmiş.

Mikkirabu: Evet

Fanmin: Bence de çok eğleniyorlar.

Mikkirabu:Ortamı güzel coşturmuşlar kendileri de coşmuşlar.

Fanmin: Ben de coşmak isterdim.

Mikkirabu: Aa tren yaptılar.

Fanmin: Horoz dövüşü seyrediyor gibi seyrediyor amigolar.

Herbo: Paslaşmalar çok tatlı

Fanmin:Trencilik oynuyorlar.

Mikkirabu: Ben de istiyorum o yeşil eşortmanlardan. Ne kadar rahat görünüyor!

Herbo:Dj elemanın tavrına hasta oldum.

Fanmin:Birbirlerine saygı da avr.

Mikkirabu: Seyrici iyi tepki veriyor ha.

Herbo:Amigolar komik ya

Fanmin: Bu yeşil eşortmanlardan biz de edinip tiki mekanları basmalıyız.

Mikkirabu:Aa top indi

Fanmin:Haha...

Mikkirabu:Şu koca ellerden istiyorum

Fanmin. Bu dansı yapmalıyız.

Mikkirabu: Veletlerin içinde bir tane saçları iki yandan tutturulmuş var yiyeceğim onu

Herbo: Bazıları parmağım kadar ya

Mikkirabu: Gelecek var çocuklarda. Saigo dazeeee....



Fanmin: Sempatik Japon popçular, rapçiler, amigolar ve veletler sayesinde çok eğlendim onların da eğlendiğini zannediyorum çünkü öyle bir enerji veriyorlar dışarıya. Seyirciyle aynı tempodalar sanki bir bütünlük içerisindeler. Canlı izlesem hop hop zıplardım herhalde çok hoşuma gitti. Trencilik oyunu da sempatiklik katmış. Şarkıya da performansa da 10 veriyorum.


Herbo: Öncelikle başarılı bir cover hele bu haliyle daha hoş olmuş. Parça zaten çok eğlenceli ve keyifli 9. Performans müthiş. Çok sade ama sahne üzerindeki herkesi çok samimi buldum. Paslaşmalar harika, veletler sevimli, performansçılar, vokaller herkesin çok eğlendiği ve durumdan keyif aldığı gibi bir izlenime sahip oldum. İnanılmaz bir enerjisi var bana kalırsa bu performansın sade, sempatik ve sevimli 10.

Mikkirabu: Genelde çok sevmediğim hip hop konsepti çok güzel yedirilmiş, catchy ve sevimli bir parça şarkı 8. Grup elemanlarının sahne dağılımı,birbirleriyle uyumu, sempati yumağı dansçılar falan oldukça keyifli bir seyirlik sunuyor. Elemanlar kendileri coşup eğlenirken seyirciyi de coşturup eğlendirmişler. Performans 8.

**********************************************************************************

Sonra biz de top istiyoruz dediler ve ahizeyi söküp ondan disko topu yaptılar...



EXILE' ı bu şekilde geçmeye gönlüm el vermedi. Bilindiği gibi Exile 14 kişilik küçük bir grup. 2 ana vokalinden Shun gruptan ayrılıp solo denizine yelken açınca yerini Takahiro aldı.


Bunun dışında yaptığım deneylere göre her Japon' un bildiği, tanıdığı bir grup. En azından benim şimdiye kadar tanıştığım her Japon Exile' ı biliyor. İlk sırayı Glay ile birlikte paylaşıyorlar ve akabinden gelen B'z, Larc en Ciel, Luna Sea, X Japan' e falan fark atıyorlar. Özellikle belli bir yaş üzeri Japon kesimiyle kendi dillerinde Exile muhabeti yaparsanız sizi cdlere falan boğabilme kapasiteleri var.

Exile iyidir, hoştur... Hatta yanlış hatırlamıyorsam Gintama' da da gruba göndermeler yapılır tabii ki çılgın bir anime olan Gintama' da kapladığı alan B'z ile kıyaslanamaz. (Gintama mevzuu bambaşka, nereden başlayacağımı bulabilsem Gintama' ya boğacağım ortalığı.)


Üçünün incelemesine konu olan “Won' t be Long” adlı parçanın orijinali BubleGum Brothers adlı bir gruba ait. Bu şekilde;

(alanda çılgınca dans eden ortam insanlarına dikkat çekerim. Ayrı bir ilgiyi hak ediyorlar)

(çok eğlenceli :)) )

Bu parçanın Never Land' den ayrı olarak bir de Koda Kumi ile seslendirilmiş versiyonu var. Ondan da bir kuple.


(Burada Kumi' nin bana göre meşhur Kumi süpürgeci hareketi görülebilir.)

19 Mayıs 2011 Perşembe

KAGRRA,: Bir Grup Daha Kaydı...



2010 senesi, hayatını kaybedenler, dağılan gruplar, beklenen albümlerin gecikmeli yayınlanması ve akabinde hayal kırıklığı yaşatması vs derken bana kalırsa visual kei camiası adına lanetli bir sene oldu. Ne yazık ki Kagrra, da bu rüzgardan nasibini alarak dağılan gruplar arasında yerini aldı. Zaten dağıla dağıla grup kalmadı ya neyse...Visual Kei bu mantar gibi grup bitiyor ama işte eskilerin yerini pek alamıyorlar. Neyse Kagrra, ' ya dönersek aslında grup resmi olarak 2011 de dağılmasına rağmen dağılacağını aslında 2010 yılında anons etmiş ve kalplerimizi yaralamıştı. Dağılma kararlarına gerekçe olarak grubun müzikal anlamda daha fazla çizgisine ekleyebileceği bir şey kalmamasını göstermişlerdi. (tabii onlar daha nazik ve şeker olarak açıkladılar da bu benim kabaca yaptığım özet) Yine de ben bu kararın arkasında binlerce komplo teorisi aradım hala da arıyorum ama sonuç değişmiyor tabii ki. Aslında bu yazı başka bir arkadaşa yakışırdı ama ben de zamanında ve hala beni eğlendiren ve keyifle dinlemiş olduğum bu grup için son görevimi yerine getireyim hem de ufak bir zaman yolculuğu yapayım...


Kagrra, ile tanışmam yıllar öncesine dayanır. Böyle sıkıntılı buhranlı günlerden biriydi hatırlıyorum. Sanırım ya hastaydım ya da benzer bir sebep vardı evde boş boş zaman öldürüyordum bir şey yapmaya halim yok ama yatmaktan sıkılmışım. Napayım derken ya benim bir şekilde temin ettiğim ya da arkadaşın tavsiye üzerine temin edip bana verdiği bir konser kaydını izlemeye başladım. PSC 2005 bunu unutmadım. PSC grupları içinde sahne alan ilk gruptu. Afilli bir giriş jeneriği akabinde sahne alan grup sade, akcı ama hoş performanslarıyla beni etkilemişti. Şimdi çok gülüyorum duruma ama o zaman henüz bir aydınlanma yaşayamamıştım fakat bu performans esnasında satsuki' yi de seslendirirlerken “allah allah ben bu şarkıyı biliyorum bunlar mı söylüyormuş bunu?” diye düşünmüştüm. O zamanlar her bilgiye bu kadar kolay ulaşılmıyor doğal olarak sonradan anladım ki dinleyipte sevdiğim satsuki' yi söyleyen kaggra, buymuş. Ne komik şarkıyı sevmişiz ama grubu hiç görmemişiz, tanımıyoruz...



( Satsuki: Grubun en sevdiğim ve ilk dinlediğim ve dinlediğim anda çarpıldığım parçası. Hey gidi heyyy... )


Dediğim gibi grubun enerjisi, genel anlamda sakinliği, Nao' nun muzipliği, Akiya'nın ilginç duruşu, araya karıştırdıkları akustik gitarlar (oha hala dün gibi aklımdaymış meğerse ), Isshi' nin fönlü saçları ve daha o zaman keşfetmiş olduğum gereksiz yelpaze dansı vs... ve satsuki ile ilgiye değer bulmuştum. Naptım? Hemen bunları bir arkadaşla ile paylaştım. Neyse arkadaş beğenmez falan diyordum ki zaten ilk olarak ilgiyle izledi ve pek bir yorum yapmadı. Kendisini birkaç gün sonra gördüğümde ise Isshi ile senkronize yelpaze dansı yapacak şekilde grubu sevmiş ve benimsemişti. Böylece bir hayat daha kaydırmış oldum ve Kagrra, maceramız başlamış oldu.




(Sai : Bayılıyorum bu parçaya. Enerjik, eğlenceli... Elimde mendil halaya tutuşmuşluğum, yolda dinlerken kıkır kıkır gülüp insanların bana uzaylı muamelesi yapmalarına neden olmuşluğum vardır. 2009 PSC konserinden bu video... Yine çok eğlenceli. Ayrıca Isshi' nin bu sözleri yazdığına hala inanamıyorum. Öyküleri gerçekten bir o kadar kötüyken ahahaha...)



Efendim ismi "Tanrıların müziği" anlamına gelen Kagrra' nın zamanla PSC nin en özgün grubu olduğuna karar kıldım. Şimdi The Gazette zaten aldı başını gitti, Alice Nine gereksiz popüler, Kra candır fakat Kagrra' nın da kendine özgü bir havası ve müziği vardı. En belirgin özelliklerinden biri ise sözlerde İngilizce kullanmamaları ve Isshi' nin herşeyi gereksiz şekilde kanji ile yazmaya kasmasıydı -tamam bu Isshi' ye laf sokmak için araya sıkıştırdığım gereksiz bir ayrıntı oldu - . Hani koto kullanımına falan değinmiyorum zaten insan dinledikçe Kagrra, ' nın çizgisini ve neden kendine özgü bir tarzı olduğunu rahatça anlıyor.


Isshi kardeşimiz müziğin yanı sıra kendini edebiyatçı varsayıp aynı zamanda öyküler yazıp bunları belirli günlerde hayranlarına okuyup paylaşacak şekilde kendini edebiyat insanı da sanmaktadır. Ben kendisine hayret ettiğim kadar bu günlerine koşarak giden kitleye daha çok hayret etmekteyim gerçi ama en güzel tepkiyi sanırım Nao zorunlu olarak katıldığı bu günlerde birasını içip saçma sapan geyik yaparak vermektedir :) Bunun dışında zaman zaman ilkokulda yazdığım kompozisyonları Japoncaya çevirip Isshi' ye” kanka öykülerimizi birlikte ilkokuldan gelen sesler başlığı altında bir kitapta yaınlayalım mı?” yazan bir not ile gönderme planları yapmışlığım da vardır. Evet, o öyküleri başıma dayanan silah zoruyla okumak zorunda kaldım ve geçici bir süre iletişime kapandım.


(Utakata: Bu parçaya bayılıyorum... Yine bir canlı performans olsun...)


Geçen bu zaman içerisinde yoğun, sıkıntılı, stresli günlerin arasında beni hem dinlendirmişliği hem de eğlendirmişliği çoktur bu grubun hem müzikleri hem de diğer yan çalışmalarıyla o nedenle – yaptıkları müziği severim o ayrı – her ne kadar yerin dibine soksam da severim Kagrra'yı yanlış anlaşılma olmasın.


Parçalarını dinledik bazılarına hayret ettik, performanslarını izledik, eğlendik, güldük, kagura no su ları izledik güldük sıkıntılarımızdan bir süre uzaklaştık.


(Meguru: Dinlemesi keyif veren parçalaından bir tanesi. Isshi ses bende diye şov yapıyor.)


Aslan yeleli, yandan yemiş bir estetik anlayışı olan, genel anlamda mızmız Isshi ile az dalga geçmedim bununla birlikte hastası olan arkadaşı üzülme ileride zengin olunca tedavi masraflarını üstleneceğim diye az teselli etmedim, genelde Nao hep fırlamalığıyla beni güldürdü, Shin gibi büzülmek kavramını literatüre kazandırdım, Akiya ile Tora diye geyiğin dibine vurduk, Dragon Ball leader diye Izumi' ye sempatimizi belirttiğimiz günlerimiz oldu...


(Omou: bu da sevilesi parçalarından ayrıca bu klibi seviyorum ben. öğeleriyle güzel...)


Ah şu Isshi yüzünden başıma neler gelmedi ki... Ben bununla dalga geçtikçe başıma benzer olaylar geldi. Gözlerimi arızalanmış "ahaha oh iyi olmuş" dedim baktım benim de gözler mikrop kapmış. Dişimi ağrıyormuş (tabii bu haberler bana bir şekilde ulaşıyor ne yazık ki ben de çenemi tutamıyorum)" oh olmuş" diyorum bir bakmışım gecenin bir yarısı diş ağrısıyla uyanmışım!! Süreğen bir şekilde devam eden bu olaylar neticesinde bir ara benzerlik gösteren paralel hayatlarımız olduğuna çevrem inanmıştı ancak yılmadım her seferinde dalgamı geçiyorudum taa ki o güne kadar. Bana yapılan aman uğraşma bak onunla, negatif enerjisi yine çarpacak ikazlarına rağmen dalgamı bulmaya devam ediyordum ve o gün bir yandan yolda yürüyüp bir yandan yine saydırırken en son çukura girerek olaya noktayı koydum. Etrafımdakiler sanırım yerlerde yuvarlanıyorlardı gülmekten. Sonrasında çok temkinli davrandım :))




(Urei: üç kişilik yer kaplayan kafasıyla Isshi, ağzı açık Nao, minimal alan kaplama ihtisası bulunan Shin, başka alemlerde takılan Akiya ve sinsice gülümseyen Izumi ile hoş bir Urei performansı... Bu arada bu güzelim parçada Nao' nun sessiz sakin back vokal yaptığına bakmayın kendisinin Isshi' nin ayağını kaydırabilecek potansiyeli var bana kalırsa ama Nao yapmaz öyle şeyler :)) Ayrıca bu örnekte de görüyoruz bir grup klasiği olarak parçanın bir yerinde tüm elemanların öne gelip tek bir çizgi yapıp salınarak gitarlarını çalmaları hareketi.)


(görüldüğü üzere Isshi nin estetiğe aykırı dansına gerekli cevabı nao veriyor.)



(Devil Christ 13 : Eğlenmek için oluşturdukları yan gruplardan biri. Ki Nao nun yarattığı bir karakter vardır charisma sensei diye bambaşkadır :)) )




(Sakebi)


(Irodori No Sanka)


Isshi' den fazla bahsettim başıma bir şey gelmesinden korkuyorum. Bunun dışında sözleri genelde bu eleman yazıyor. Besteleri ortak yapıyorlardı. Parçaların düzenlenmesi vs..de grubun sessiz ama r2d2 su olan shin' in payı var. Bu beşi arasında en makara eleman Nao idi ki bu eleman gerçekten çok komik. Bir gitarist için farklı bir duruşu olan Akiya ile kendi çaplarında yuvarlanıp gidiyorlardı işte.


(shiroi uso)

Tüm geyikler bir yana visual kei kökenli bir grup olmasına rağmen – gerçekten ilk dönemleri saf v. kei görünümündedir – zamanla kendi tarzlarını oturtarak kendilerine has bir çizgi geliştirerek bunu uzun süre korumalarından ötürü bana kalırsa başarılı bir gruptur. Şu var ki son zamanlarda kendilerini fazla tekrar etmeye başladıklarını düşünen beni bile aldıkları karar üzmüştür aslında. Bir şekilde bunu kırabileceklerini düşünüyordum ancak onlar kaggra, ' yı olduğu şekilde bırakmaya karar verdiler. Her ne kadar gıcık olsam da yine de belli bir noktada haklı buluyorum.


(yume izuru)

Bu zamana kadar olan herşey güzeldi artık bize geriye dönüp dönüp dinlemek kalıyor... Geriye de bayağı materyal bıraktılar. Albümleri içinde Rin, Gozen, Miyako, Shu özellikle ayrı ayrı güzeldir bana kalırsa...




(Gen Ei No Katachi)



Bu arada dağılmalarına zaten ayrı sinir oldum fakat Shanghai' ya gizlice habersiz gelip expo' da sahneye çıkıp kaçmalarına ayrı sinir oldum. İnsan bir haber verir :P Korktular tabii...


(Mateki : isshi nin korkunç hareketlerinden korkmayın, geçer...)


Yani özetle yelpazemizi alıp bir konsere gitmek o yelpaze öyle değil böyle sallanır demek çalan sai ile mendilleri çıkarıp halaya tutuşmak ve etraftaki fan girlleri halay çekerek ezmek şansımız olmadı ve olmayacak ama bu zamana kadar çok eğlendik :))


(yousai: bu da bir klasiktir.)



Bu parçalar için en sevdiklerim ya da favorilerim diyemiyorum. Hepsini ayrı ayrı severim adını anmadıklarımdan özür dilerim...

16 Mayıs 2011 Pazartesi

LITTLE BIG SOLDIER: JACKIE CHAN

Bu filmi izleyeli yıllar oldu ama o kadar tembel bir insanım ki şunu şuraya eklemek bugüne denk geldi. Benim de bu tembellik ve uyuzluk hastalığı nedeniyle hayatım çok zor gerçekten. Neyse...


Açık söylemek gerekirse öylesine vakit geçirmek için seçmiştim filmi sonrasında Jackie Chan filmi olduğunu görmüş akabinde kadroda Amerikalı isimler görmeyince de şaşırmıştım. Jackie Chan' ın Hong Kong zamanlarından kalma güzel bir filmdir diyerek başlamıştım izlemeye ve izlediğime gayet memnun olmuştum.

2010 yapımı olduğunu görünce filmin dumurlara uğradım. Pek çok kişi aynı şeyi söyleyecektir muhtemelen ama ben de diyebilirim ki bu filmi izlediğim zaman "Jackie Chan' ın uzun zamandır izlediğim en iyi filmiydi!" diye düşünmüştüm.

Filmin ana öyküsü ve materyali aslında Jackie Chan' a ait ve 2010 da çekim fırsatını bulduklarında yönetmen koltuğuna Ding Sheng oturmuş ve ikili oldukça iyi bir iş çıkarmışlar. Aksiyon kurguları tabii ki Jackie Chan' e ait. Kadroda yer alan isimlerden bazıları şu şekilde; Wang-Lee Hom, Lin Peng, Steve Yoo Sung-Jun (bu eleman koreliymiş).


Öyküye gelirsek, Çin' de krallıkların birbirine daldığı sıralarda Wei Liang' a saldırır. Asker - ya da filmin deyimiyle “Old Soldier” - Jackie Chan Liang ordusunda savaşmaktadır ancak büyük çarpışmadan sağ kurtulan bir iki kişiden biridir. Bu esnada biraz da tesadüfler sonucu Wei generalini ele geçirince şans ona gülmüş olur. Amacı General' i ( aslında Wei prensi) gidip Liang yetkililerine teslim ederek karşılığında esas mesleği olan çiftçiliğe geri dönebilmek için ödül olarak biraz toprak alabilmektir. Böylece yolculuk başlar. Wei prensi (Wang-Lee Hom ) ile oldukça farklıdırlar. Statü farkının dışında hayata bakış açıları da birbirinden ayrıdır. Old Soldier için yaşamak daha önemliyken prens onur, şerefli ölüm vs... gibi kavramlarla kendini avutmaktadır. Birbirlerinden pekte hoşlandıkları söylenemez. Ara sıra fırsat buldukça prens kaçmak için Old Soldier' a saldırır vs... Buların dışında - bir ayı ile bile karşılaşmakla birlikte - peşlerine Wei Prensi olan ağabeyini öldürerek tahta kendisi çıkmayı amaçlayan prensin kardeşi ve adamları takılır. Diğer yandan yolculukları esnasında yerel kabilelere de bulaşmak zorunda kalırlar.

Tüm bu yolculuk sırasında savaş ve etkilerine çok üstü kapalı şekilde vurgu yapılır. Karakterler de tadında tuzunda, yine kime kötü deneceğini söyleyebilmek zorlaşıyor. Kabile adamları bile bir süre sonra aslında uzlaşmaya açık ? ya da insancıl tipler olarak gösteriliyor. Big soldier dövüşten mümkün olduğu kadar kaçan, öldürmekten uzak yaşayan biri iken prensin de kavramları yavaşça değişiyor. En büyük değişimi sanıyorum ki küçük prens geçiriyor. Neyse spoilera dalmamak lazım keselim burada.


Epik ya da muhteşem dövüş ya da savaş sahneleri yok filmde bunu arayanları uyarayım öncelikle. Biraz da karakterelere bağlı olarak araya serpiştirilmiş ufak aksiyon sahneleri var. Bir Jackie Chan filminden beklenecek şekilde oldukça keyifli, akıcı ve eğlenceli bu sahneler. Wei prensi rolünde Wang-Lee Hom aslında pek bir şey yapmasa da role güzel oturmuş. ( güzel çocukmuş bu arada :) )


Filmin tema parçası 油菜花 (YouCai Flower) // Jackie Chan




(Çince öğrendiğim dönemde ağzımda sakız olmuştu bu parça... Bu da film gibi basit ama aslında temel, eğlenceli görünen ama ardında bir anlamı olan...)


İşte bu zorlu yolculukta pek çok sorun ve kişi ile karşılaştıktan sonra Liang' a ulaşırlar. Bu yolculuk öyküsünün olaya dahil olanlarla birlikte güzel işlendiği kanısındayım. Filmin amacı çok dramatik ya da derin mesajlar vermek değil bu nedenle işlenişte öğeler gayet dengeli kullanılmış. Güldürürken arka plandakiler de hafifleştirilmemiş. Ayrıca içinde barındırdığı ufak döngüsellik ve küçük bir sembol filmi daha da hoşlaştırıyor.


Bence Jackie Chan bu filmde ışıldamış ki bilindiği üzere kendisi çok yönlü ve oldukça yaratıcı bir sanatçıdır ve bu filmde bunları kullanma fırsatını bulmuş. Uzun bir süre sonra Hong Kong ve Jackie Chan buluşmasının sonucu güzel olmuş zaten bence geri dönsünler Hollywood' dan. Chow Yun Fat de geri dönsün. John Woo' nun dönüşü ne güzel oldu öyle değil mi? ( Chi bi ve Chi Bi Xia Jue Zhan Tian Xia //Red Cliff 1-2).

Özellikle The Forbidden Kingdom' da yaşadığım hayal kırıklığından sonra bu film iyi geldi. Bence herkes bir göz atmalı. Muhteşem ya da epik bir film değil ama harcanan vakte değecektir diye düşünüyorum.


Bu da bir performans olsun;


12 Mayıs 2011 Perşembe

Yamato Nadeshiko Shichi Henge: Perfect Girl Evolution




Dizisinden sonra en sonunda zaman bulup 25 bölümlük anime serisini de izleme fırsatım oldu. Hayal kırıklığına uğramadım :))


Öncelikle güzelim açılış ve kapanış parçalarına değinmek isterim. Ağırlıklı olarak Kiyoharu abimiz döktürmüş diyeceğim başka da bir şey demem. Açılış parçası Kiyoharu "slow" hem seriye uygun hem başlı başına dinlenesi. Kapanış parçalarından ilki yine Kiyoharu "carnation", nefis. Diğeri de Bon Bon Blanco dan "Changing".

Kiyoharu/ Slow




Konusuna fazla değinmeyeceğim – dedim inanmayın -. Teyzesi tarafından 4 yakışıklı çocuğun arasına gönderilmiş ve onlarla yaşamak zorunda bırakılmış, asosyal, çirkinlik kompleksi olan, insanlarla özellikle güzel insanlarla arası pek hoş olmayan kendini karanlığa vermiş olan Sunako' nun dramını izliyoruz :P Geyik bir yana bu 4 genç ev sahibi teyze tarafından kira ödememek şartıyla durumu bu olan Sunako' yu normal bir kadına çevirmek görevini üstlenmişlerdir. Bu 4 gencin hepsinin bu evde ailelerinden uzak olarak yaşama nedenleri de ayrıdır doğal olarak, hepsinin karakteri de birbirinden farklıdır.



Garibimiz Sunako bu koca evde kendi deyimiyle bu parlak yaratıkların yaşam alanında onlara fazla bulaşmadan kendi yaşam alanını açmaya çalışmakta ve bu yolda dostları Hiroshi-kun ve diğerlerinden destek almaktadır :P


Kiyoharu /carnation



Shoujo olmasının getirdiği özellikler dolayısıyla zaman zaman klişeleri içinde barındıran ama buna rağmen oldukça eğlenceli olan bu serinin bana kalırsa en önemli yanı aslında "güzellik" / " çirkinlik" kavramına geyik altından derin bakış açısıdır. Geçirdiği bir travma üzerine depresyona giren ve kendini dünyanın en çirkin insanı varsayan Sunako' nun ızdırabı mı yoksa güzelliğinden dolayı hayatı kabusa dönen hatta ailesinden kopmak zorunda kalan Kyouhei' nin mi dramı daha derindir bilinmez ancak samimi tarafı bu iki zıt ucun seri ilerledikçe birbirlerinin samimiyetine inanmasıdır. Serinin sonunda ne Sunako bir lady olur ne de çok büyük bir değişim geçirir ki bana kalırsa “perfect girl evolotuion”' ı samimi yapan noktada bu. Sadece bu 5 karakter hatta noi' yi de dahil edeyim birbirlerine daha açık davranmaya ve oldukları şekilde kabullenmeye başlarlar. Bu beşinin Sunako' ya derinden saygı duymaları ve Sunako ' nun da nefret ettiği parlak yaşam formlarını daha yakından tanıması oldukça eğlenceli bir dille anlatılıyor ki en eğlenceli noktası da Sunako 'nun çoğu zaman sevimli bir chibi şeklinde gösteriliyor oluşu kanımca. Sadece ona bakıp bile insan gülebiliyor.



Bu arada manyak fan girlleri esefle tekrar kınıyorum ve tekrar başka bir yaşam formu olduklarını düşündüğümü belirtiyorum.

Diğer bir noktada Kyohei' nin aile durumu. Dizisine oranla annesi burada biraz daha farklı resmedilmiş ancak en vurucu kısmı Sunako' nun farklılığı nedeniyle insanlar Sunako' nun annesini eleştirdiğinde annenin Sunako' ya olan desteğini kesmemesi ve dik duruşu ile Kyohei nin annesinin hafif bencilliği ile birlikte ruhsal olarak yıpranması ve her konuda oğlunu suçlu görmesi ancak yine de içten içe oğlunu sevmesi ve bu iki çelişkili duygusal salınım içinde derin biçimde ruhsal dengesinin sarsılması arasındaki farkı kısa ve net verebiliyor. Dizide Kyohei' nin annesinin durumu daha nedensel şekilde irdelenmiş gibi geldi bana. Kocasının evden uzak olması, bu annede babadan bu güzel çocuk nasıl çıktı söylentileri ve kocanın ailesinin kadına başka birinden yaptın bu çocuğu baskıları, eve yağan manyak fan girl telefonları, mektupları, kendileri, Kyohei' nin şiddet yanlısı bir çocuk olması ve diğer nedenler dolayısıyla kadının girdiği bunalım ve tüm iyi niyetine rağmen bundan çıkamaması durumu daha dramatik ancak nedensel işlenmiş. Bu nedenle dizide arka plana bağlı olarak ağırlıklı olarak kadın için üzülüp pek kızamıyor insan ya da sen de haklısın teyze diyor. Animede ise durum belki de daha acı ancak gerçekçi remedilmiş öyle ki animede anne kyohei' nin şiddet dolu tavırları nedeniyle endişelenmekte, kocasından onu yalnız bıraktığı için nefret etmekte, fan girl baskısı nedeniyle kafayı kırmakta fiziksel olarakta yıprandım yaşlandım ben çirkinleştim çelişkilerini feci halde yaşamakta ve bunlara bağlı olarak hafif benmerkezci yapısı ile hayata karşı olan tüm nefretini oğlunda çıkaran bir karakter görünümünde daha çok bu durum karşısında anneye karşı daha çok tavır alabiliyor izleyen. Evdeki makyaj malzemelerini atmaya çalışan Sunako ile mücadeleye giren ve makyaj malzemelerine dokunulmasına izin vermeyen ancak oğlunu istemeyen bu anne tipi animede biraz daha sinir bozucu durumda.



Animede Noi' ye daha çok iş düşmüş, Rangaku' nun sevgilisi de dizi ile aynı çizgide ama kendisinden çok şöförü daha ön planda :P İstemeden de olsa dizi ile kıyaslamaya girdim ve animesi daha güzel diyebilirim ancak anime ile kıyaslarsam dizi de oldukça başarılı olmuş bence.



Animede Sunako' nun durumunu daha sonra kavrayan teyze dizide daha olgun bir çizgi sergilemekte -bunda farklı kurgunun da etkisi var tabii ki-

Sonuç olarak en etkileyici yanı aslında farklı iki boyutta gibi gözüken ama özde hemen hemen aynı sorunu yaşayan ağırlıklı olarak iki kişinin ambalajdan ziyade içeriğin yavaş yavaş farkına vararak birbirlerini oldukları gibi kabullenmesi belki de tam manasıyla peri masalı yapıyor bu seriyi.

Hiroshi kun yine acıların çocuğu modeli olarak kaçırıla kaçırıla bir hal oluyor orası ayrı...


8 Mayıs 2011 Pazar

KLİP YORUMU: MBLAQ Performans; This Love...


Gençler dolanırken Mblaq elemanlarının bir kısmının bir yorumuna denk geldiler. Maroon 5 ' ın “This Love”' ının olaya konu olduğunu da görünce hemen üzerinde çalışmalarına başladılar.


***********************************************************************************************


Fanmin: Bu piyano çalan leader değil mi?

Herbo: Lidere orgu dayamışlar...Düğünlerdeki piyanist şantörlere benzemiş garibim ya... “Ooooo Herbo da buradaymış....”

Fanmin: Joon da düğün dansözü olarak gelebilir.

Herbo:” Mikkirabu canım nasılsın?”

Fanmin:Sürprizlere açığım.

Mikkirabu: İyiyim hehe. Ya diğeri sakallı eleman mı?

Herbo: Evet, Go olmalı

Fanmin: Evet sakallı, yılana baksa öldürürdü.

Herbo: Öbürü de davetlileri karşılıyor...

Mikkirabu: Aaa hatunlar?

Fanmin: O arkadaki zilli tef çalan Joon mu?

Herbo: Değil...

Mikkirabu: Sakallının da sesi fena değilmiş.

Herbo: Herif grubun ana vokali, olsun o kadar...

Mikkirabu: Liderin ingilizce arada yardırıyor.

Herbo: Arda suratı feci düşüyor onun.

Fanmin: Dantelli de geldi

Herbo: Bu gelen dantelli mi?

Mikkirabu: Ohaaaa, demesen tanımayacaktım

Fanmin.Tabii, sesinden tanıdım

Herbo: Vay be Fanmin' e bak...sesten tanımalar falan...

Mikkirabu: Olm Mblaq zorluyor benim gibi hafızası kıt insanları yersen ahaha

Fanmin: Mir ile Joon' u karıştırmış insanlarız biz

Herbo: Valla ya, ne yollardan geçtik...



Fanmin: Sesleri güzel, performansları hoşuma gitti. Sesleri çıplakta güzel. Arada sırada böyle şeyler yapıp bizi eğlendirsinler. Son anda has solist edasıyla gelen dantellimde beni benden aldı. 10 üzerinden 8 veriyorum


Mikkirabu: Şimcik gözler Mir' i arasa da Joon' un çıkıp maymunluk yapıp şovu çalmadığı bir ortamda grubun lider ve ana vokalini daha rahat tanımak adına güzel oldu. Liderin ingilizce arada eğlence unsuru olsa da sesleri güzel uyuştu başarılı bir cover olduğunu düşünüyorum. Performans 6



Herbo: Org olayına durup durup güldüm nedense bana hep aynı çağrışımı yaptı. Ayrıca pek bir efendi gördüm burada çocukları galiba bunları hep Joon bozuyor hehe. Yorumu başarılı buldum açıkçası gayet hoş bir performans olduğunu düşünüyorum. Performans puanım 7

***********************************************************************************************

Sonra flütlerini çıkararak şu nakarat üzerinde kanon çalışmalarına başladılar;


this love has taken its toll on me
she said goodbye too many times before
and her heart is breaking in front of me
i have no choice cause i won't say goodbye anymore “


LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...