25 Ekim 2015 Pazar
Küçük Bey( Botchan ) - Soseki Natsume
Kitap yorumu yapmayı pek sevmiyorum. Yine de ara sıra içimden gelirse bloğun içeriğiyle örtüşecek kitaplara yer vermeye çalışıyorum.
Soseki Natsume' nin Küçük Bey' i (Botchan ) de bunlardan bir tanesi. Kitabın bir özelliği Japoncadan Türkçeye doğrudan çevrilmiş ilk roman olması. Oğlak Yayınlarından çıkan kitabı Japoncadan Türkçeye Mariko Erdoğan ve Hüseyin Özkaya çevirmiş. Bilindiği gibi bazı dillerden Türkçeye doğrudan çeviri yapılmıyor / yapılamıyor. Ana dilden İngilizce ya da diğer bir dile yapılan çevirilerin üzerinden Türkçeye yapılan çeviriler ise çoğu zaman hayal kırıklığı yaratıyor. Bu nedenle bir eserin ana dilinden Türkçeye çevirisi okuyucular ve eserin tam yansıması için oldukça önemli.
Kitabın başında Prof. Dr. Selçuk Esenbel' in " Natsume Soseki ve Çağdaş Japon Edebiyatının Doğuşu" isimli, Meiji Dönemi, bu geçiş döneminin ve aynı zamanda dünyada değişen zamanın Japon Edebiyatı üzerine etkileri, Soseki Natsume ve yazarın Japon Edebiyatı içerisindeki yerini anlatan kısa ama açıklayıcı bir yazısı var.
Roman, Küçük Bey' in gözünden anlatılıyor. Tokyo'da iyi bir ailenin ikinci oğlu olan Küçük Bey, çocukluğundan itibaren atılgan, gözü pek, zaman zaman sonuçları düşünmeden hareket eden, umursamaz bir karaktere sahip. Tüm bunların yanında dürüst bir kişilik. Fevri ve düşüncesiz görülen tavırları nedeniyle anne ve babası kendisinden umudu keser, annesinin gözdesi zaten büyük oğludur. Ailenin bu dışlayan tavrı karşısında Küçük Bey' i seven, kollayan, ona ve karakterine inanan tek kişi yanlarında hizmetçi olarak çalışan yaşlı Kiyo. Küçük Bey bile Kiyo' nun bu sevgisine anlam veremiyor, zaman zaman ona acıyor kimi zaman ise onun cehaletini hor görüyor.
Zaman geçer, baba ölür. Zaten pek iyi anlaşamayan ağabey ve kardeş yollarını ayırınca Küçük Bey, fizik okuluna gider. Mezun olunca gelen Tokyo' dan uzak, küçük bir taşra kasabasında öğretmenlik teklifini her ne kadar öğretmenliği hiç düşünmüyor olsa da, biraz da yapabileceği başka bir iş olmamasından ötürü, kabul eder. Sonunda bu kasabaya gelir. Burada geldiği kentten farklı bir kültür, öğrenciler ve farklı karakterlerdeki öğretmenlerle karşılaşır.
" İlk dersin başlamasına daha çok vardı. Müdür saatine baktıktan sonra, öğrenmem gerekenleri kısaca anlatacağını, ayrıntıları daha sonra öğreneceğimi söyledi. Sonra pedagoji bilgisini sergileyerek, gerçek eğitimin ruhundan ve öneminden söz etmeye başladı. Onu dinler gibi yaparken, keşke buraya gelmeseydim diye düşünüyordum. Müdürün istediklerini harfiyen yapmam olanaksızdı: "Çocuklara örnek ol, erdem timsali ol. Öğretmen dediğin yalnızca ders vermez, öğrencileri kişiliğiyle etkiler" falan filan. Benim gibi birinden böyle şeyler beklenmesi saçmalıktı. Ayrıca müdürün söz ettiği kadar yüce bir şahsiyet de böyle bir köye ayda kırk yen gibi bir paraya çalışmaya gelmezdi. İnsanların dünyanın her yerinde aynı olduğunu düşünüyordum. Sinirlenmek doğal bir tepkiydi Ama böyle bir durumda benim için en güvenli yol susmaktı. Müdür bana yapmam gereken şeylerin hepsini, bütün ayrıntılarıyla en baştan söylemeliydi. Ama ben bütün bunları yapacağımı söyleyemezdim çünkü yalan olurdu. Kandırılmış ve buraya getirilmiştim. Kaderin bir oyunuydu bu."...
Öğrenciler ayrı bir nokta iken erdem timsali olmaktan söz eden müdür ve okul öğretmenleri ayrı bir nokta. Küçük Bey, karakteri doğasınca ve aynı zamanda şehirden gelmiş olmasının verdiği üstten bakma tavrıyla hepsine birer isim takar.
"Dünyada türlü türlü insan var. Mesela Soytarı Noda, davet filan beklemeden yanınıza oturuverir. Oklu Kirpi, kendisi olmasa Japonya' nın krize gireceğini sanır. Kırmızı Gömlek züppeliği tekeline aldığını sanır. Müdür Porsuk kendini eğitim timsali olarak görür. Hepsinin de kendi dünyası vardır. Hepsi de kendi dünyasının kralıdır. Ama Profesör Yeşil Balkabağı gibi alçakgönüllü biriyle ilk kez karşılaşıyordum. Hep başı eğik geziyordu. Kimse onun farkında değildi. Evet, solgun ve tombul bir yüzü vardı ama iyi bir insandı."
"Ahlak" ele alınan temel kavramken, ikilemler de roman içinde ele alınır. Güler yüz, talı dil ve nezaket altına saklanmış kurnazlık mı yoksa basit, kabalık olarak düşünülebilecek dürüstlük mü? Süslü lafların, giyimin ve entellektüelizmin altına gizlenmiş çıkarcılık mı yoksa belki geri kafalılık ya da saflık olarak adlandırılabilecek karakterinden taviz vermemek mi?
"Dürüstlüğün hep işe yarayacağına emin olmuştum şimdiye kadar. İnsanların çoğu birbirini kötü olmaya teşvik ediyor sanki. Dünyada ancak kötülerin başarı kazanabileceğine inanır gibiler. Nadiren dürüst bir insanla karşılaştıklarında onu hor görüyor, "küçük bey, toy" filan diyorlar. Öyleyse ahlak derslerinde öğrencilere neden dürüst olmaları, asla yalan söylememeleri öğretiliyor? Yalan söylemek, insanları kandırmak, başkalarından şüphelenmek öğretilsin o zaman. Böylesi hem dünyanın hem de o öğrencilerin lehine olur"
Küçük Bey'de anlatılan konular, kültürler veya zaman değişse dahi her zaman var olan kavram ve ikilemler. Roman aslında evrensel bir durumu sade, akıcı bir dille, gerçekçi ve eğlenceli bir şekilde anlatıyor. Okuyanın kendini uzak hissetmeyeceği bir roman.
Küçük Bey, Soseki Natsume tarafından 1906 yılında kaleme alınmış bir roman. Türkçe' ye çevrilen diğer bir eseri Gönül (Kokoro) 1914' de yazılmış. Sırada o var, bakalım...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder