Yağmurlar, yağmur, yağmurlu havalar... İşte bunlar başladı. Yaklaşık bir haftadır yağmura maruz kalıyorum. Bundan şikayetçi miyim? Hayır, yağmur candır, iyidir, severim. Özellikle keyfini sürmeye fırsat bulduğum zamanlarda... İşte bu günlerin sonunda aydınlandım ve bunun zamanının geldiğini anladım! Hemen "yağmur" şarkılarından bir kuple hazırladım.Başlamadan önce bir girizgah olarak buradaki parçayı da öneririm isteklilere...
Efendim, öncelikle Japonya' ya uzanıyor ve sizlere SID' i getiriyorum.
Aslında bu ilk tur için aklımda Glay' in "Rain"' i vardı. Bloğa az çok aşina olanlar Glay sevgimi bilirler ama inanın klibi buraya eklemeye elim gitmedi. Yıllaaaaaar öncesinden gelen o klibi buraya eklemek için izlemeye bile kalbim el vermedi. Yine de gülmek, eğlenmek, "vay be zamana bak! Nasıl da geçiyor" demek isteyenlere öneririm. Eskiden ben de bu tepkileri veriyordum ama bugün içimden gelmedi. Zamanın akışı ile eğlenemiyorum artık sanırım.
SID sevdiğim bir JRock grubu olmak ile birlikte bu parçasını ayrıca severim. En sevdiğim animelerden bir tanesi olan Full Metal Alchemist: Brotherhood' un kapanış parçalarından biri olmasının da etkisi var bu sevgide.
Sırada Kore var. Hemen biraz tarz değiştiriyoruz. Bu kuple ( :p) için Kore'den Yiruma' nın "Kiss The Rain"' ini seçtim.
Bilenler bilir asıl adı Lee Ru Ma olan Yiruma, Güney Koreli besteci ve piyanist. Dinlenilesidir.
Sonra Tayvan' a yöneliyorum. Buradan seçtiğim parça ise Sodagreen' den "下雨的夜晚" (A Rainy Night)
Sodagreen, 2001 yılından beri müzik yapan bir indie rock grubu. 2003' de grup içindeki son değişiklikten sonra elemanlar bugüne kadar devam ediyorlar. Bu parça bu yıl yayınlanacak "Winter Endless" isimli albümlerinde yer alacak. Burada gruba GermanPops Orchestra eşlik ediyor. Bu turu tamamlamadan önce bonus olarak eskilerden, kapsam dışı bir parça daha ekliyorum. Nostalji yapmasam olmazdı zaten. Çok severdim hala da severim. Karşınızda a - ha ve Crying In The Rain. Yağmur, yağmur, yağmur.........
Kitap yorumu yapmayı pek sevmiyorum. Yine de ara sıra içimden gelirse bloğun içeriğiyle örtüşecek kitaplara yer vermeye çalışıyorum.
Soseki Natsume' nin Küçük Bey' i (Botchan ) de bunlardan bir tanesi. Kitabın bir özelliği Japoncadan Türkçeye doğrudan çevrilmiş ilk roman olması. Oğlak Yayınlarından çıkan kitabı Japoncadan Türkçeye Mariko Erdoğan ve Hüseyin Özkaya çevirmiş. Bilindiği gibi bazı dillerden Türkçeye doğrudan çeviri yapılmıyor / yapılamıyor. Ana dilden İngilizce ya da diğer bir dile yapılan çevirilerin üzerinden Türkçeye yapılan çeviriler ise çoğu zaman hayal kırıklığı yaratıyor. Bu nedenle bir eserin ana dilinden Türkçeye çevirisi okuyucular ve eserin tam yansıması için oldukça önemli.
Kitabın başında Prof. Dr. Selçuk Esenbel' in " Natsume Soseki ve Çağdaş Japon Edebiyatının Doğuşu" isimli, Meiji Dönemi, bu geçiş döneminin ve aynı zamanda dünyada değişen zamanın Japon Edebiyatı üzerine etkileri, Soseki Natsume ve yazarın Japon Edebiyatı içerisindeki yerini anlatan kısa ama açıklayıcı bir yazısı var.
Roman, Küçük Bey' in gözünden anlatılıyor. Tokyo'da iyi bir ailenin ikinci oğlu olan Küçük Bey, çocukluğundan itibaren atılgan, gözü pek, zaman zaman sonuçları düşünmeden hareket eden, umursamaz bir karaktere sahip. Tüm bunların yanında dürüst bir kişilik. Fevri ve düşüncesiz görülen tavırları nedeniyle anne ve babası kendisinden umudu keser, annesinin gözdesi zaten büyük oğludur. Ailenin bu dışlayan tavrı karşısında Küçük Bey' i seven, kollayan, ona ve karakterine inanan tek kişi yanlarında hizmetçi olarak çalışan yaşlı Kiyo. Küçük Bey bile Kiyo' nun bu sevgisine anlam veremiyor, zaman zaman ona acıyor kimi zaman ise onun cehaletini hor görüyor.
Zaman geçer, baba ölür. Zaten pek iyi anlaşamayan ağabey ve kardeş yollarını ayırınca Küçük Bey, fizik okuluna gider. Mezun olunca gelen Tokyo' dan uzak, küçük bir taşra kasabasında öğretmenlik teklifini her ne kadar öğretmenliği hiç düşünmüyor olsa da, biraz da yapabileceği başka bir iş olmamasından ötürü, kabul eder. Sonunda bu kasabaya gelir. Burada geldiği kentten farklı bir kültür, öğrenciler ve farklı karakterlerdeki öğretmenlerle karşılaşır.
" İlk dersin başlamasına daha çok vardı. Müdür saatine baktıktan sonra, öğrenmem gerekenleri kısaca anlatacağını, ayrıntıları daha sonra öğreneceğimi söyledi. Sonra pedagoji bilgisini sergileyerek, gerçek eğitimin ruhundan ve öneminden söz etmeye başladı. Onu dinler gibi yaparken, keşke buraya gelmeseydim diye düşünüyordum. Müdürün istediklerini harfiyen yapmam olanaksızdı: "Çocuklara örnek ol, erdem timsali ol. Öğretmen dediğin yalnızca ders vermez, öğrencileri kişiliğiyle etkiler" falan filan. Benim gibi birinden böyle şeyler beklenmesi saçmalıktı. Ayrıca müdürün söz ettiği kadar yüce bir şahsiyet de böyle bir köye ayda kırk yen gibi bir paraya çalışmaya gelmezdi. İnsanların dünyanın her yerinde aynı olduğunu düşünüyordum. Sinirlenmek doğal bir tepkiydi Ama böyle bir durumda benim için en güvenli yol susmaktı. Müdür bana yapmam gereken şeylerin hepsini, bütün ayrıntılarıyla en baştan söylemeliydi. Ama ben bütün bunları yapacağımı söyleyemezdim çünkü yalan olurdu. Kandırılmış ve buraya getirilmiştim. Kaderin bir oyunuydu bu."...
Öğrenciler ayrı bir nokta iken erdem timsali olmaktan söz eden müdür ve okul öğretmenleri ayrı bir nokta. Küçük Bey, karakteri doğasınca ve aynı zamanda şehirden gelmiş olmasının verdiği üstten bakma tavrıyla hepsine birer isim takar.
"Dünyada türlü türlü insan var. Mesela Soytarı Noda, davet filan beklemeden yanınıza oturuverir. Oklu Kirpi, kendisi olmasa Japonya' nın krize gireceğini sanır. Kırmızı Gömlek züppeliği tekeline aldığını sanır. Müdür Porsuk kendini eğitim timsali olarak görür. Hepsinin de kendi dünyası vardır. Hepsi de kendi dünyasının kralıdır. Ama Profesör Yeşil Balkabağı gibi alçakgönüllü biriyle ilk kez karşılaşıyordum. Hep başı eğik geziyordu. Kimse onun farkında değildi. Evet, solgun ve tombul bir yüzü vardı ama iyi bir insandı."
"Ahlak" ele alınan temel kavramken, ikilemler de roman içinde ele alınır. Güler yüz, talı dil ve nezaket altına saklanmış kurnazlık mı yoksa basit, kabalık olarak düşünülebilecek dürüstlük mü? Süslü lafların, giyimin ve entellektüelizmin altına gizlenmiş çıkarcılık mı yoksa belki geri kafalılık ya da saflık olarak adlandırılabilecek karakterinden taviz vermemek mi?
"Dürüstlüğün hep işe yarayacağına emin olmuştum şimdiye kadar. İnsanların çoğu birbirini kötü olmaya teşvik ediyor sanki. Dünyada ancak kötülerin başarı kazanabileceğine inanır gibiler. Nadiren dürüst bir insanla karşılaştıklarında onu hor görüyor, "küçük bey, toy" filan diyorlar. Öyleyse ahlak derslerinde öğrencilere neden dürüst olmaları, asla yalan söylememeleri öğretiliyor? Yalan söylemek, insanları kandırmak, başkalarından şüphelenmek öğretilsin o zaman. Böylesi hem dünyanın hem de o öğrencilerin lehine olur"
Küçük Bey'de anlatılan konular, kültürler veya zaman değişse dahi her zaman var olan kavram ve ikilemler. Roman aslında evrensel bir durumu sade, akıcı bir dille, gerçekçi ve eğlenceli bir şekilde anlatıyor. Okuyanın kendini uzak hissetmeyeceği bir roman.
Küçük Bey, Soseki Natsume tarafından 1906 yılında kaleme alınmış bir roman. Türkçe' ye çevrilen diğer bir eseri Gönül (Kokoro) 1914' de yazılmış. Sırada o var, bakalım...
Kingdom' ın 2013 yapımı 39 bölümlük 2. sezonu hayal kırıklığı yaratmıyor, 38 bölümlük Kingdom 1. Sezon' un altında kalmıyor. Finali açık bıraktılar umarım bir 3. sezon gelir çünkü anime gayet güzel gidiyor.
Yasuhisa Hara' nın Çin Tarihinden esinlenerek yarattığı manga ne alemde bilemiyorum ama kurgunun güzelliği animeye de yansıyor.
İlk sezonun sonunda Ying Zheng tahta çıkmış, serinin odaklandığı diğer ana karakter Xin ise 300 kişilik bölüğünün başında deneyim kazanmak için savaş alanlarına akmıştı. Doğal olarak her ne kadar Ying Zheng, kardeşinin çıkardığı ayaklanmayı bastırarak tahta çıkmış olsa da saraydaki güç Lü Buwei ve Onun ekibinin elindeydi. Yin Zheng' in gerçek bir hükümdar olmasının ve hayali olan Çin' i birleştirme düşüncesinin önündeki en büyük engellerden ve tehlikelerden bir tanesi Lü Buwei olarak gösterilmişti ilk bölümün sonlarında. Qin' in en büyük 6 generalinden bir tanesi ve hayatta kalan son üyesi olan Wang Qi' de ilk sezonda Zhao' dan Li Mu' nun geri planda çizdiği bir hamle sayesinde savaş meydanında büyük general sıfatını hak ederek ve destansı mızrağını Xin' e bırakarak hayata gözlerini yummuştu. Bu nedenle Xin, Li Mu' ya büyük nefret besliyordu.
Kingdom' um ikinci sezonunda Ying Zheng ve Xin' in bölüm rakipleri Lü Buwei ve Wei adına savaşa katılan büyük general Lian Po. İkisinin de ortak hedefine devam edebilmesi için önlerindeki bu rakipleri iş birliği ile alt etmeleri gerekiyor.
Kingdom tarihten ve gerçek tarihi karakterlerden esinlenmesinin yanında aslında savaş stratejilerinin animeye dönüşmüş hali bir nevi. Yani Uzak Doğu savaş stratejilerine merakınız varsa ya da konuyla ilgili her hangi bir kitap okuduysanız bu animeyi kaçırmayın. Uygulamalarını anime boyutunda izleyin hem saray tarafında hem de savaş meydanlarında. Bunun yanında animenin eğlence boyutu gayet yerinde. Karakterler zaten güzel ve inandırıcı. Bir tek Xin biraz daha az bağırsa iyi olur ama bu nedenle topladığı antipatiyi müthiş aptallığıyla sempati puanlarını geri kazanarak dengeliyor. Bunun dışında Xin iyidir, sevilesidir.
Gerçek karakterlerden esinlenmiş demişken bir kaç tanesine değinmek lazım;
Ying Zheng: Tarihte bu kişi Qin tahtına geçtikten sonra Savaşan Devletler Dönemine son noktayı kuran, büyük 7 devleti kendi egemenliği altında birleştiren ve Qin Shi Huang ünvanını alan (yani Çin' in İmparatoru) kişi. Animenin ikinci sezonunda gösterildiği gibi Zhao Devletinde doğuyor, çocukluğunun bir kısmını Zhao' da esir olarak geçiriyor ve daha sonra Qin' e geliyor. 13 yaşında babasının ölümü üzerine tahta çıktığında ilk sezondaki şekilde kardeşinin isyanı ile karşılaşıyor. İsyan bastırılıyor. Animenin aksine kardeşi Zhao' ya teslim olurken tüm destekçileri ve aileleri Zheng' in emri ile öldürülüyor. Animede sürekli kanlı bir işe giriştiğinin altı çiziliyor ama gerçekte, sürecin getirdiği akış nedeniyle bu kan sadece savaş alanlarında dökülmüyor. Tarihsel açıdan aslında pek sevilen bir figür değil ama animenin güzel yanlarından bir tanesi odağını ve ana karakterlerini öylesine güzel anlatıyor ki sevmeden edemiyoruz.
Lü Buwei: Tarihte öncelikle bir tüccar olan Lü Buwei, Zhao Devletinde yaşadığı sırada, orada sürgün edilmiş sıradan bir prens olan, o dönemdeki Qin Kralının gayrimeşru kardeşi ile tanışır ve arkadaş olur. Aslında arkadaş olmaktan ziyade tahtta hiç bir hakkı olmayan bu prensi yeni kral yapabileceğini düşünür ve çeşitli rüşvetler, teşvikler, oyunlarla tahtın bu prense kalmasına sebep olur ve başarır. Bu arada prensi, kendi odalığı olan ve prensin kararları üzerinde etkili olabilecek bir kadın ile de tanıştırarak kadını da hediye eder. Bu prens Qin' e geri dönüp tahta çıktığında Lü Buwei' yi bakan ve danışman yapar. Böylece Lü Buwei başbakanlığa kadar çıkar. Kral ölüp yerine henüz reşit olmayan Ying Zheng çıktığında Zheng' in vesayetini alıp hükümdar vekili olarak yönetimi eline alır ancaaaaaak Zheng iktidarı eline aldığı anda vasisini azledip Lü Buwei'yi yönetimden uzaklaştırır ve tüm dizginleri kendi eline alır. Bu zamandan sonra Lü Buwei sıradan bir vekil olmaktan öteye gidemez. En enteresan nokta, bu kadar zeki, iş bilir ve insan sarrafı olan bu tüccarın, Zheng' in gerçek karakterini anlayamaması.
Lü Buwei' in tarihte not edilen başka bir özelliği daha var. Tüm Çin' den ünlü düşünürleri Qin' in başkentine davet eden kişi kendisi ve Yüz Düşünce Okuluna ait düşünceleri kapsayan bir çeşit ansiklopedik kitaba sponsorluk yapan kişi de kendisi.
Bilindiği gibi ilerleyen dönemlerde Ying Zheng, tam anlamıyla Qin Shi Huang olduğunda Yüz Düşünce Okulu' na kapılarını kapatarak sadece Legalizm ve daha sonra Konfüçyüsçülüğün yaşamasına izin verecek ve Yüz Düşünce Okuluna ait tüm kitapları ve bunları bırakmak istemeyen düşünürleri yaktıracak. Aptal değil tabi, hepsinin orjinalini (sadece tek nüsha) kendi kütüphanesine koyarak orada saklıyor. Fakat ileride ölünce ve kurduğu Hükümdarlık çökünce ne yazık ki kütüphanesi yakılacak ve bu tek nüshaların çoğu tarihin küllü sayfalarına karışarak günümüze ulaşamayacak.
Queen Dowager: Animenin 2. sezonunda tanıştığımız Queen Dowager, Zheng' in annesi aynı zamanda Lu Buwei' in Zheng' in babasına hediye ettiği kadın. Zhao' da sürgün bir prensin karısı olarak oldukça zorluk çekmiş gösteriliyor. Yaşadığı sorunlu ve zor hayatın sonunda eşi ve ardından oğlu tahtta çıkınca Kraliçe ünvanını alarak Haremin başına geçiyor. Animede görüldüğü kadarıyla Queen Dowager' in pek öyle ülke iktidarı, aile bağları, hükmetmek gibi dertleri yok. Daha çok fani zevklerin derdinde. Animede eskiden Lü Buwei' ye aşık ve ikisi sevgili olarak gösterilmiş ve kadın hala Lü Buwei' i istiyor. Kingdom 2. sezonda Harem, Zheng ve Lü Buwei' in kampları dışında en büyük üçüncü güç olarak tasvir ediliyor. Bu nedenle hem Zheng hem de Lü Buwei bu gücü isteyecek. Queen Dowager' in karakteri de işleri ilginçleştiriyor.
Gerçekte Lü Buwei ile Lady Zhao' nun bir ilişkisi var mıydı ya da her ikisi sevgili miydi bundan emin değilim ( fakat büyük ihtimalle Lü Buwei' in odalığı kendisi) ama Lady Zhao' nun ve hatta Lü Buwei' in karıştığı bir saray olayı var. Özel hayatıyla ilgili sarayda oldukça adı çıkmış olan Queen Dowager' in kendisini de dibe çekmesinden endişelenen Lü Buwei, onu Lao Ai adlı bir adamla tanıştırıyor. ( Lü Buwei görüldüğü gibi sürekli insanları birbirleriyle tanıştırıyor) Hatta üçü bir hileye imza atıyorlar ve Lao Ai' ın sürekli Queen Dowager' in yanında olabilmesi için onu hadım edilmiş olarak gösteriyorlar. Böylece Lao Ai, sahte bir hadımlık maskesinin altına saklanarak haremde Queen Dowager ile gününü gün ediyor. Anlatılanlara göre iki adet oğul yapıyorlar. Zamanla Lao Ai, kibire kapılarak kendini kaybetmeye başlıyor ve neredeyse tahtta hak iddia edecek tavırlara, İmparatorun üvey babası sayılırım söylemlerine giriyor. Tüm bunlar; annesinin sevgilisi olduğu, iki adet gayrimeşru kardeşin dünyaya geldiği, adamın sözde hadım edilmiş bir şekilde haremde yaşadığı ve tahtta oğullarını geçirmek için sinyal yaktığı bir şekilde Zheng' in kulağına gidiyor. Bunun farkına varan Lao Ai da hemen bir isyana girişiyor ancak isyan bastırılıyor. Lao Ai, 3. kuşağa kadar akrabalarıyla birlikte öldürülüyor. Zheng, annesinin kraliçe ünvanını alıyor ve onu saraya hapsediyor. İki oğul öldürülüyor. Lü Buwei' in de bu işe bir şekilde dahil olduğu iddiaları ve imaları üzerine tüm yetkileri hem kendisinden hem de etrafındaki tüm insanlardan alınıyor ve Lü Buwei, bir sınır bölgesine sürülüyor.
Li Mu: Kingdom serisindeki en cool karakterlerden bir tanesi Li Mu. Hem iyi bir stratejist hem de iyi bir general. İkinci sezonda başbakanlığa terfi etmiş bir Li Mu görüyoruz ancak ne yazık ki Zhao Kralında iş yok. İkinci sezonun hangi bölümünde hatırlamıyorum ama Li Mu vs Lü Buwei pazarlığı görülmeye değer sahnelerden bir tanesi.
Tarihte ise Li Mu, tüm Çin boyunca Savaşan Devletler Döneminin en büyük dört generalinden bir tanesi olarak biliniyor.
Lian Po: Lian Po, animede esasen bir Zhao Generali fakat krala kızınca ve onu güvenilmez bulunca emrindeki adamlar ile birlikte Zhao' dan ayrılarak Wei Devletine ve kralının hizmetine girmiş biri olarak tasvir ediliyor. Zhao Devletinin en büyük 3 generalinden biri olan Lian Po aynı zamanda Qin' in 6 büyük generali ile eşdeğer seviyede. Animede kendisine yükledikleri tüm bu saygıdeğer ifadelerin hakkını veriyor. Aynı zamanda zamanın değişmesinin acısını ya da kabullenemeyişini de içinde yaşadığı gözleniyor. Bu da savaş sevenlerden, adrenalini savaş meydanında bulanlardan bir tanesi. Animede var böyle karakterler. Aslında ona adrenalin demeyelim de hayatta değer verdiği kavram ve duyguları meydanda bulanlardan belki de. Sezonun en etkileyici karakterlerinden bir tanesi. Lian po' nun dışında 4 önemli adamı da sezonda önemli yer tutuyor. Bu dördü içerisinde en sevdiğim Lun Hu ( Lin Ko). Karakterin tavrı, duruşu ile birlikte bu sempatide seslendirenTakahiro Sakura' ın da payı var.
Lian Po tarihte Savaşan Devletler Dönemi içerisinde adı geçen 4 büyük generalden bir tanesi. Changping Savaşında animede adını sürekli andığı Qin Generali Bai Qi' nin karşısında savaşıyor. ( Qin ile Zhao arasındaki bu savaşa animede de değiniliyor) Hatta avantajı taktikleri sayesinde ele geçiriyor ancak Zhao Kralı sabırsızlanarak ve Lian Po' nun yaşı nedeniyle işi ağırdan aldığını düşünerek Lian Po' yu komutadan alıyor. Yerine geçen yeni komutan aceleci davranınca Zhao Ordusu yarısından fazlasını kaybederek ağır bir yenilgi alıyor. Bunun ardından Yan Devleti ile savaşa giriyor Lian Po ve zaferi kazanıyor ama nedense tüm başarılarına rağmen Kralın Lian Po' ya olan güveni zayıflayınca Lian Po, Zhao' dan ayrılarak Wei Devletine yerleşiyor. Daha sonrada Chu' ya yerleşiyor.
Wang Jian: Animede Qin Ordusunun generali olan Meng Ao' nun iki yardımcı komutanından biri olan Wang Jian, karanlık bir atmosfere sahip. Oğlu Wang Ben, her ne kadar suratsız falan olsa da babasından daha yumuşak görünüyor.
Tarihte Wang Jian, Qin' in en büyük komutanlarından bir tanesi aynı zamanda Savaşan Devletler Döneminin en büyük 4 generalinden kendisi. Oğlu Wang Ben de gerçek bir karakter.
Bu sayede bu 4 büyük generalinin üçünü seride görebiliyoruz aslında. Bunlar; Li Mu, Wang Jian, Lian Po ve animede adı anılan Bai Qi.
Li Sı tarihi bir karakter biliyoruz zaten. Hakkında yazasım hiç yok.
Meng Tian: İkinci sezonda en sevdiğim karakter. Xin ve Wang Ben ile yeni nesil general adayı gençleri oluşturan üçlünün en zekisi ve en uzlaştırıcısı. Rahat takılan, pek hırsı olmayan, esprili bir karakter olarak ortama neşe katıyor. Seride aynı zamanda kendisine savaş esnasında analizlerini ortaya koymak vasıtasıyla gidişat hakkında bir anlatıcı görevi de yüklenmiş. Her ne kadar aksiyonda Wang Ben veya Xin kadar görünmese de aslında yaptığı analizler ve planlarla başarıların geri planını oluşturuyor. Diğer bir özelliği ise, animedeki diğer soylu sınıfa mensup karakterler gibi sınıf ayrımına sıkı sıkıya bağlı olmaması. Zaten akılcılığı ve mantığı bunu gerektirir muhtemelen. Tüm bunlara Nojima Hirofumi seslendirmesi de eklenince benim en gözde karakterim oluverdi.
Tarihte Meng Tian ve kardeşi Meng Yi (animede He Lia Daio' nun arkadaşı olarak görülüyor) ve babaları mevcut. Babaları Meng Wu, Zheng' in en kilit komutanlarından bir tanesi. Meng Tian de adı bolca geçen, başarılı bir general. Diğer başarılarıysa kuzeydeki göçebe kavimlere karşı kazandığı zaferler ve Çin Seddi' nin yapımının tüm planlaması, lojsitiği ve ıvır zıvırıyla kendisine ait olması.
Neyse işte, Kingdom bence oldukça güzel bir seri. Daha popüler olmalıydı diye düşünüyorum. Askeri stratejilere merakı olanlar hiç kaçırmasın. Bunun dışında kurgu ve gidişat açısından da oldukça başarılı. Animasyon konusunda zaman zaman saçmalamışlar orası ayrı konu ama görmezden gelinebilir. Bölüm içi müzikleri gayet hoş ancak açılış ve kapanış parçalarından hoşlanmadım. Belki sadece "Soko ni Kimi ga Iru" /The Sketchbook/' ya tolerans tanıyabilirim.
Şimdi olayların MÖ 230' larda geçtiğini göz önüne alırsak, savaşan orduların boyutları ve her savaşta mefta olanların sayıları aslında dehşet verici. İnsan hayret ediyor... Savaştan etkilenen sivilleri ayrı bir noktaya koyuyorum, sıradan bir asker olup o savaşlardan sağ çıkmak artık şansa falan kalıyor. Düşmanın sizin hattınıza saldırmaması, yağan yüzlerce okun hiçbirinin bir şekilde size isabet etmemesi, iyi bir komutanınızın olması lazım. Komutan iyi ve zaferler kazanan biri olsa bile sizin bölüğü yem olarak kullanmayacağını kimse garanti edemez. Tüm bunlar hesaplandığında hayatta kalma olasılığı düşük özellikle piyadeler için. O askerlerin çoğu para kazanabilmek, eve para gönderebilmek için yazılıyorlar zaten orduya. Zor işler, savaş kötü bir şey.
2014 yapımı 11 bölümlük Hero 2, 2001 yapımı meşhuuuur Hero serisinin ve savcı Kuryu ve etrafına yeni katılanların maceralarının 2. sezonu. 2001' deki dizi reyting rekorları kırınca 2006' daki mini dizinin ardından Japonlar 2014' de 2. sezon olarak adlandırdıkları 11 bölümlük bir dizi patlatmışlar. İyi de yapmışlar bana kalırsa... Bu sezonda, ilk sezondaki Takuya Kimura, Takako Matsu, Hiroshi Abe üçlüsünden sadece Takuya Kimura mevcut.
Şahsına münasır savcı Kuryu, 7 yıl sonra Tokyo Ofise geri döner ve burada yeni yardımcısı Chika Asagi ile çalışmaya başlar.
Adalet sistemi, "kime göre adalet" durumu, etik gibi kavramların her bölümde öne çıktığı dizi dengesini iyi koruyor ve durumlardan ziyade karakterleri daha da ön plana çıkararak kendisini keyifle izletiyor.
Savcı Kuryu, savcıyım ben kibirinden uzak, çoğu zaman takım elbise vs giymediği için çaycı ya da güvenlik sanılan, saplantısız ve tarafsızca olayın detaylarına inen, insan ilişkilerinde başarılı ve diğer meslektaşlarının aksine olay yeri incelemeyi kendine vazife bilen bir kişilik. Etrafındaki insanları etkilemesine ve değiştirebilmesine şaşmamalı. Ofiste çalışan diğer savcılar ve yardımcıları da kendilerine has özelliklere sahip. Ama ofisin en klas insanı bunların şefleri Kenzoburo Kawajiri' dir ( Yutaka Matsushige) kanımca. Kuryu' nun asistanı Chika Asagi (Keiko Kitagawa) zaman zaman sinir bozucu olsa dahi olaya enerji katıyor.
Tüm ekip bir arada oldukları zaman ciddi şekilde keyifli oluyorlar. Hele bunların bir sabah tam ekip kılık değiştirmiş olarak ofise gelişleri vardı ki evlere şenlik.
Kimura Takuyaiçin ne söylesem boş. Adam dedikleri gibi tam bir reyting canavarı. Hani sevilen bir şahsiyet olmasının yanında oyunculuğuyla da bulunduğu yapıma değer kazandırıyor. Diğer oyuncular da oldukça başarılı bir iş çıkarmış.
Dizinin gelişimi ve karakterler dışında dizide en sevdiğim nokta ofis oldu. Gerçekten ben de böyle bir ofis ve çalışma ortamı istiyorum. Bunu dizi içerisinde o kadar iyi koordine etmişler ki insan bakıp bakıp imreniyor, çalışası geliyor.
İlk serileri izlememiş olsanız bile rahatlıkla izlenebilecek, keyifli bir dizi.
Yönetmenliğini Chen Kaige' nin yaptığı 2010 yapımı Sacrifice' ın afişini görüp "oooh aksiyon filmi" diye atlamamanızı öneririm öncelikle. Ben afişe bakıp aynen böyle balıklama atladım ama karşımda bulduğum film bambaşkaydı.
Ge You, Huang Xiaoming, Fan Bing-Bing, Wan Xueqi' nin yer aldığı Sacrife' ın aslı "Zhao Yetimi" olarak Türkçeleştirilebilecek eski bir oyuna dayanıyormuş.
Spoiler vermeden filmden ve konusundan bahsedebilmek çok zor ama izlemek isteyenlerin seyir zevkini kaçırmamak adına elimden geleni yapacağım.
Jin' de bir komutan olan Tu'an Gu ( Wong Xueqi ), Zhao soyundan gelen başbakan ve onun kahraman oğlu general Zhao Shuo' ya kin beslemekte. Zhao Shuo aynı zamanda İmparator' un ablasıyla evli. Fırsatını bulup buluşturup saraydaki bu Zhao hakimiyetine son veren Tu'an Gu, Zhaoların tüm fertlerini yok ediyor ve olaylar böyle başlayarak gelişiyor.
Filmin öncelikle ilk bölümü, kısa sahneleri, karakterlerin olaylara bakışı, çekimleri ve genelde yarattığı tansiyon oldukça başarılı.
Gelişme ve finalde bu tempo yavaşlıyor biraz. İzleyeni duygusal olarak biraz daha karmaşık bir atmosfere sürüklüyor.
Muhtemelen bir oyun olmasının da etkisiyle "kader" anlayışı hüküm sürse bile karakterlerin farklı boyutlarının yansıtılması bir derinlik kazandırıyor. Tu'an' ın durumu ve karakterinin çeşitli yönleri, Cheng Yi (Ge You)' nin bilge ve sakin duruşunun ardındaki nefreti ama onu soğukkanlılıkla kontrolü ve olayları kabullenişi gibi... Huang Xiaoming' in canlandırdığı karakter eski bir general olarak ne kadar arka planda kalırsa kalsın, belirgin soruları dile getirmesi açısından dikkate değer. Oyunculuklar bana kalırsa başarılı. Bunun yanında Ge You ayrı bir alkışı hak ediyor.
Doğrular-yanlışlar, iyi-kötü, insanın birden farklı yüzü, kahraman-hain, intikam, acı, nefret, bağlar gibi pek çok ikilem ve duygu filme sıkıştırılmış. Bu yönlerden zengin. Bir trajedi ya da melodram ama insanı baymayan cinsten.
Her ne kadar beklenti açısından beni ters köşe yatırmış olsa da filmi beğendim. Bu filme göz atmakta fayda var diye düşünüyorum.
İntikam soğuk yenen bir yemektir ama soğumasını beklerken aslında o yemek sizi çoktan yemiştir de kaşığı çatalı nasıl kullandığınızın farkına varamazsınız.