24 Mayıs 2015 Pazar

Kitap, Fuar, Manga, Ben ve Sorun




Kim derdi ki günün birinde sırf kitap fuarı için  sabahın köründe arabaya atlayarak zevkine  başka bir şehre gideceğimi? İşte, olmaz dememek lazım. Şimdiye kadar bulunduğum şehirlerdeki fuarları takip eden ben  geçen haftalarda bunu da yaptı. Sabahın köründe üç kişi arabaya atladık, kilometrelerce yol teperek kitap fuarına vardık. Gerçi fikir  gece yarısı çıktığında tamam demiştim ama gerçekleşeceğine pek ihtimal vermemiştim fakat daha gün yeni ağarırken arabadaydık. Şarkı, muhabbet, molalar  derken  yol akıyordu ama bitmek bilmiyordu. Bu esnada ben bir yandan kendimi telkin ediyorum. Gelirim ama kitap almayı düşünmüyorum demiştim. Amacım yolculuk yapmak, şehir değiştirmek, fuarı gözlemlemek, hangi yayınevleri gelmiş hangileri gelmemiş, çeşitleri nasıl, fiyatları nasıl uygulayacaklar, yeni çıkan kitaplar neler gibi konularda inceleme ve gözlem yapmaktı. Bu nedenle yol boyunca kitaplara dalmama konusundaki telkinlerime devam ettim. Daha on gün önce bir koli kitap siparişi vererek her ay olduğu gibi yine  maaşın neredeyse yarısını kitaplara yatırmıştım.
Şehre vardık, oradan fuar alanına geçtik.  Salona girerken üç silahşörlere benziyorduk sanırım :) Gerçi diğer iki kişi ile daha salonun girişinde birbirimizi kaybettik çünkü standlara saldıran ilkokul öğrencileri gibi herkes ilk gördüğü standa kendini atmıştı.


Hemen kendime çeki düzen verdim. Siyah pelerini rüzgarda dalgalanan ve etrafına müthiş bir irade duvarı örmüş şekilde salona girdiğimi düşlemeye başladım. İrade duvarım o kadar sağlamdı ki standlara fazla yaklaşmamaya özen gösteriyordum. Bir gözlemci havası takınmış salakça duruşumla  standlar etrafında geziyordum. İlk on dakika  bu duruma kendimi o kadar kaptırmışım ki  bir standa  gereğinden fazla yaklaştığımı ve beni ilgilendiren yayınlara doğru uzandığımı fark etmemişim. O arada muhtemelen ilgilendiğim nesnenin başka bir basımının daha iyi olduğunu düşünüyordum. Bu esnada bana kitap ayracı hediye eden çocuktan tırstım ve hediyeyi utanarak kabul edip hemen uzaklaştım oradan. Sağolsun bir sürü kitap ayracı verdi. Muhtemelen uykusuzluğun da etkisiyle bu irade işini çok ciddiye aldığımdan ve o an için kitap satın almaya karşı mücadelemi  uykuya dalmamak için kendime bir araç belirlediğimden duruşumu kaybetmemek adına hemen salonun dışına attım kendimi. Gittim biraz temiz hava ve nikotin alıp (insan doğası zıtlıklarla dolu işte ) salona tekrar Death Star' a giren Darth Vader edasıyla giriş yaptım. Standlar benim düşmanımdı :P Gözlemci havamı takınıp, etrafıma ördüğüm müthiş irade duvarım ile standlar arasında salınıyordum ki ....


İşte bunların hepsi bir anda onyüzbin baloncuk olup uçtu. Stanislaw Lem' in Aden' ini görmem ile irade duvarımda çatlaklar belirdi. Daha bu çatlakların  çatırtıları kulaklarımda yankılanırken Bertolt Brecht' in Beş Kuruşluk Romanı topu doksana çaktı ve benim o müthiş irade duvarım yerle bir oldu.  Eh sonrası tahmin edilebilir.... Battı balık yan gider düşüncesi ile normal halime döndüm. Gerçi her ne kadar kitaba verilen paraya acımam mottosuna sahip olsam da ara sıra kartımla aramızda hüzünlü bakışmalar yaşanıyor ve kafamın içinden bu ay parçalanan irade duvarımın taşlarını yerim artık diye geçiriyordum ki mangaları gördüm. Bu noktaya kadar gelmişken durmak olmazdı...


Normalde manga okuyan biri değilimdir. Okursam da İngilizce çevirileri okurum normalde ama pek çok kişi gibi ben de hem koleksiyon hem de destek amaçlı olarak Türkçe çevrilmiş mangaları satın alıyorum.


Elimdeki Türkçe' ye çevrilmiş ilk manga, Naruto' nun ilk cildi, bana hediye edilmişti. Çok sevinmiştim o zaman her ne kadar Naruto' da uçmuş olsam da bu cildi okumak, anıları yad etmek için özel ve güzel bir zaman bekliyordum. En sonunda 10 günlük bir tatile çıkarken onu da yanıma almıştım, deniz kenarında gölge bulup keyifle okuyacaktım. Tabii ki evdeki hesap çarşıya uymadı. Şöyle ki bendeniz uçak kaçırma konusunda oldukça başarılı ve az bulunur bir yeteneğe sahibimdir. Öyle ki bir şehir efsanesi olmaya adayımdır ve bu başarılarım sadece yurt içinde değil yurtdışında da tasdiklidir. İşte bu 10 günlük tatil daha başlamadan ben İstanbul' da uçağımı bir güzel kaçırdım. Moral bozukluğuyla aslında daha çok kendime duyduğum öfke  ve aynı zaman da bu öfkenin getirdiği  gülme krizi ile yeni bilet aldım. Bunların üzerine yeni bilete verdiğim paranın içime oturmuşluğu ve üç saat bekleyecek olmanın verdiği tarifsiz duygularla kendime teselli olarak ancak  "daha önce 6 saat beklemişliğin vardı " diye seslenebilmiştim. Bu içe sesleniş gülme  krizimi daha da şiddetlendirdi. Gerçekten de rekorum Shanghai Havaalanındaki 6 saatlik bekleme süremdir, bunun üstüne henüz çıkamadım. Aslında moralimi daha çok öncelikle  yakın bir şehire giderek oradan karayoluyla yolculuğu tamamlayacak olmam ve ne yazık ki etrafa durumum hakkında bilgi vermek zorunda oluşum bozuyordu. İşte bu bekleme süresinde moralim düzelsin diye Naruto' yu alıp okumuşluğum var. Neye niyet neye kısmet... Uçağa binip, koltuğa yerleşip uykuya dalınca rüyamda uçağın 9 kanadının çıktığını ve benim ise küçük Naruto şeklinde uçağa bağırıp, onu boyadığımı ve "Hokage olacağım ben tamam mı, bir daha da uçak falan yok" diye bağırdığımı görmüşlüğüm var.


Neyse, standa yaklaştım. One Piece' e geç başlamış biriydim ama pek çok fani gibi aniden akıma kapılmıştım. En son biraz biriksin ve güncele yetişmeyeyim diye bir yerlerde bıraktım ama mangalarını da biriktireyim diye ufaktan toplamaya başladım. Bir tane aldım kendime ama elinde ilk iki cilt varken 6. cilde atlamak nedir? İşte o an anladım, kabul edelim insanın içinde tanımsız bir canavar var. Hadi suçu insanlığa atmayayım, en azından benim içimde varmış. Bu bölümü sevmemin ve böyle bir günle birleştirmek istemememin yansıması olan o canavar  o esnada çıkıp bana merhaba dedi.


Kendi kendim ile dalga geçerken liseli çocuklar yanaştı standa. Ben benim canavar ile sohbet etmeye vakit bulamadan çocuklarla  nasıl başladığını bilemediğim çizgi roman muhabbetine girdim. Bu arada mangaların renklerine, albenisine dayanamayan ilkokul veletleri başlarındaki öğretmenleri ile birlikte standı bastı. " Aaaah bunlar neymiş, çoook güzel" nidaları eşliğinde çocuklar neşe saçarken, öğretmen ile de bir sohbet içinde buldum kendimi. Ben birden nasıl bu kadar konuşkan olmuştum? Gerçi bana öncelikle hangi okuldan olduğumu sorması beni bozdu ama yaklaşık on dakikalık Türk Edebiyatı sohbetimizden sonra yaşımı çıkaramasa da  lise veya üniversite öğrencisi olmadığım kanısına vardığını düşünüyorum. Bunun dışında aslında bu yaşlı öğretmen bey ile ilgili bir parantez açmam lazım. Salonlarda daha önce de kendisi ve grubu ile denk gelmiştik. Fuara gelmiş ve çocukları belirli üç beş stand dışında gezdirmeyen bazı öğretmenlerin aksine tüm standları gezdirmesi, kitaplar ve hatta ayraçların üzerindekiler hakkında açıklamalarda bulunması,  ayrım gözetmeksizin fuar alanında bulunan tüm yazarlar ile çocukları tanıştırması ve sohbet etmelerine olanak sağlaması, çocukları çekiştirmeden gezdirmesi takdirimi topladı. Yani çocukları salonlara salıp, kendileri oturma salonlarında çay kahve içenlerin ya da çocuklara bağırıp çağıranların yanında, bu öğretmen ile birlikte fuarı gezen çocukların verimli bir gün geçirdiklerini düşünüyorum. Bu grup ayrıldıktan sonra alacağım diğer mangaya kıs kıs gülerek uzandım çünkü kafamda canlanan bir imge nedeniyle  buna çoktan karar vermiş olduğumu anlamıştım.


Snk' yı bir iki yıl önce izlemiştim. O zamanlar çok popüler olduğu için burun kıvırıyordum ama gelen olumlu yorum ve tavsiyelerle başlayıp iki günde bitirdim. Üzerine ikinciyi de izledim. Ovaları çıktıkça törenle izliyorum. Mangasına ise başlamamak için müthiş bir dirayet gösteriyorum. Zaten standda ilk üç cildi vardı. Birincisini aldım. Beni bu seriyi biriktirmeye iten neden... İzleyenler ya da takip edenler hatırlar. ( Animede )Shingeki no Kyoujin' in sonlarına doğru o büyük duvarların içinde bir titan gözüküyor...  Hani başta bahsettiğim irade duvarı varya...  İşte  Aden' i gördüğüm anda anladım ki benim o  duvarımın arasında da bir titan varmış. Titan gözünü açtı :P (böggggh, bu kötü oldu :) )  Neyse daha fazla saçmalamadan kısa keseyim, biriktiririm diye ilk cildi kaptım ama artık iyice kafayı bulmuş, kendim bir titana dönüşmüştüm. Hem de normal olanlarından değil, anormal dedikleri var ya onlardan. Sallanana sallana yön eylemsiz olarak standlara atacaktım kendimi ki gelen telefon ile kendime geldim. Fuara beraber geldiğimiz kişilerden biri arıyordu. "Ben alacaklarımı aldım, kafede oturuyorum" demesi benim için sakinleştirici ve normale döndürücü etki yaptı. Bir nevi uçarak kendimi elimde torbalarla salondan dışarı attım ve  beni kurtardığı için kendisini tebrik ettim.
Üçüncü de geldikten sonra, gözlemlerimizi birbirimize aktardık, aldıklarımıza baktık yani gerekli olan klişe hareketleri de sergiledikten sonra yine vurduk yollara. Arada yolda meşhur bir yerde pide yemek için verilen mücadele ve kaybolan yollar ile ilgili olaylar da var ama onlar bu yazının konusu değil. Geç vakitlerde evlerimize vardığımızda mutluyduk. Şahsen ben kitaplarıma sarılıp uyumayı planlıyordum ama güneş çarpmış olacak ki (ve önceki günlerin de uykusuzluğu nedeniyle)  daha yatağı bulamadan koltukta sızıp kalmışım.


Ama ........................................

Tam ben bunları buraya aktarıyordum ve yazıyı işte bu iki manga benim bu yolculuğumun bu blog kapsamı içerisindeki anısıdır, ganimetlerim bunlar diye yazıyı sonlandıracaktım ki şu durum  ile karşılaştım.

Merak edenler buraya bakabilir.

Bu mangalar ve daha önce aldıklarım içime oturdu açıkçası.


Üslup ilk nokta. Sonrasında üslup için özür dilenmiş gerçi  ama o özürün içindeki açıklamalar da oldukça düşündürücü. Yasal haklar denilebilir ama güncelden oldukça geride kalınmış olunması ve aranın nasıl kapatılacağına  dair bir yorum ve yol sunmadan yasal hakların aranmak istenmesi ayrı bir konu. Yani ticari açıdan  hiç bir analiz, durum ve kitle değerlendirmesi yapmadan böyle bir davranışta bulunmak hoş değil zaten mantıksız. Ben pek çok açıdan üzücü buldum. Fazla bir şey yazmayacağım bu konuda detayları merak edenler inceleyip kendi kişisel yorumlarına ulaşabilir.


İşte bu olay sonucunda  blogu ilgilendiren kısmı  mutlu son ile bitecek olan bu yazı da böylece  patlıcan oturtma olmuş oldu.

Hiç yorum yok:

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...