30 Mayıs 2015 Cumartesi
Bakumatsu Rock: Anime ve Müzik
Oyundan önce mangaya sonra animeye uyarlanan bir seri Bakumatsu Rock. Yüzeyselliğini neye borçlu olduğunu bu şekilde anlayabiliyoruz. 2014 yapımı 12 bölümlük müzik üzerine kurulmuş bir anime.
Olaylar Bakumatsu döneminde geçiyor. Kılıçlar yerine müziğin kullanıldığı bir dünya. Bir tarafta Shogun, diğer bir noktada shinsengumi öte yanda diğer karakterler ve değişimleri... Şöyle ki; Tokugawa Shogun' u "Heaven Song" denilen müzik düzenlemeleriyle ülke insanlarını çaktırmadan domine etmektedir ancak ortaya rockseverler ortaya çıkar ve olaylar devam eder...
Şimdi aslında Shogun' un eline kılıç ya da başka güç araçları yerine bir alet olarak müzik vermek ve dönemin temeline müzik çarpışmalarını oturtmak güzel fikir. Yani Okita, Hijikata ve diğer Shinsengumi üyelerinin birer idol olduğunu ve hep beraber bir grupta şarkı söylediğini ve düzeni böyle getirdiğini düşünün. İlk gördüğümde çok güldüm açıkçası. Bunun yanında dönemin diğer bilinen elemanları da müzik ile uğraşarak başkaldırılarını müzik aracılığıyla yapmaktalar. Güç, etraftakileri uyuşturmak ve domine etmek için pop ve idol şablonunu kullanması mantıklı, başkaldırının rock aracılığıyla yapılması da mantıklı. Yani animede arkadaki kurgu açılırken olaylar pop vs rock şeklinde ilerlemekte. Buraya kadar fikir, düşünce iyi, hoş... ama gerisi her açıdan vasat :)
Klişeler batağı. Tamam biliyoruz şimdi pop ve endüstrisine girmeyelim de bir rokku tutturulmuş animede, rokku yüreğin bir çığlığı, sesi, gümbürtüsü, hönkürtüsü, rokku tutku demek, ne kadar ateşli bir ruh lazım, rokkumuz ile her şeyi değiştireceğiz falan... Animeye uygun, özünde rock tarzına da uygun ama çooook klişe... Bir de vıcık vıcık her bölümde söylenince odamdaki eski plaklara bakarak onlarla bir süre sohbete daldım. Sanırım ben çok yaşlanmışım ve böyle ergen hezeyanlarına gelemiyorum. Buraya kadar da tamam dedik ama keşke bütün o atıp tutmalara karşı kullanılan parçalar daha bir iyi olsaymış, müzik ile ilgili anime ama parçalar da vasat.
Kendime göre animenin en iyi beş parçasını aşağıdaki şekilde seçtim.
1- Ikıte Yukou /Suzuki Tatsuhisa
Animede Takasugi Shinsaku bir rokker. Kendisi aynı zamanda Ultra Souls' un bas gitaristi. Parçayı seiyuusu Suzuki Tatsuhisa seslendiriyor. Kendisi aynı zamanda Oldcodex' in de vokali.
2 - Feedback / Kensho Ono
Animede Okita Souji' nin seiyussu olan Kensho Ono seslendiriyor bu parçayı. Okita başlarda Shogun' un en büyük idollerinden biri iken sonradan Ultra Souls' un klavyeciliğine ve back vokaline geçiyor ve böylece yüreğinin götürdüğü yere gidiyor.
3- Ride On The Wave
4 - Rolling Thunder
5- What' s This
Aynı zamanda kapanış parçası. Diğer parçaların çoğu gibi Kishou Taniyama - Tatsuhisa Suzuki - Showtaro Morikubo - Toshiyuki Morikawa ve Kensho Ono seslendiriyor.
Animenin sonunda Amerikalı biri geliyor. İkinci sezon olur mu bilmem ama olursa rock vs metal falan olur sanırım. Ama düşünmedim değil bir Türk gelse de acıları pizza margaritanın yanına meze yaptım diyerek bir yandan rakısını yudumlarken diğer yandan arabesk ruhun özüdür diye felsefe yapsa bizim rokkerlarla birlikte takılsalar eğlenceli olabilir.
Böyle bir anime işte Bakumatsu Rock. Ha izledim mi izledim... Yine de müzik ruhun gıdasıdır.
Etiketler:
anime,
granrodeo,
j-pop,
jrock,
kensho ono,
manga,
oldcodex,
shinsengumi
24 Mayıs 2015 Pazar
Kitap, Fuar, Manga, Ben ve Sorun
Kim derdi ki günün birinde sırf kitap fuarı için sabahın köründe arabaya atlayarak zevkine başka bir şehre gideceğimi? İşte, olmaz dememek lazım. Şimdiye kadar bulunduğum şehirlerdeki fuarları takip eden ben geçen haftalarda bunu da yaptı. Sabahın köründe üç kişi arabaya atladık, kilometrelerce yol teperek kitap fuarına vardık. Gerçi fikir gece yarısı çıktığında tamam demiştim ama gerçekleşeceğine pek ihtimal vermemiştim fakat daha gün yeni ağarırken arabadaydık. Şarkı, muhabbet, molalar derken yol akıyordu ama bitmek bilmiyordu. Bu esnada ben bir yandan kendimi telkin ediyorum. Gelirim ama kitap almayı düşünmüyorum demiştim. Amacım yolculuk yapmak, şehir değiştirmek, fuarı gözlemlemek, hangi yayınevleri gelmiş hangileri gelmemiş, çeşitleri nasıl, fiyatları nasıl uygulayacaklar, yeni çıkan kitaplar neler gibi konularda inceleme ve gözlem yapmaktı. Bu nedenle yol boyunca kitaplara dalmama konusundaki telkinlerime devam ettim. Daha on gün önce bir koli kitap siparişi vererek her ay olduğu gibi yine maaşın neredeyse yarısını kitaplara yatırmıştım.
Şehre vardık, oradan fuar alanına geçtik. Salona girerken üç silahşörlere benziyorduk sanırım :) Gerçi diğer iki kişi ile daha salonun girişinde birbirimizi kaybettik çünkü standlara saldıran ilkokul öğrencileri gibi herkes ilk gördüğü standa kendini atmıştı.
Hemen kendime çeki düzen verdim. Siyah pelerini rüzgarda dalgalanan ve etrafına müthiş bir irade duvarı örmüş şekilde salona girdiğimi düşlemeye başladım. İrade duvarım o kadar sağlamdı ki standlara fazla yaklaşmamaya özen gösteriyordum. Bir gözlemci havası takınmış salakça duruşumla standlar etrafında geziyordum. İlk on dakika bu duruma kendimi o kadar kaptırmışım ki bir standa gereğinden fazla yaklaştığımı ve beni ilgilendiren yayınlara doğru uzandığımı fark etmemişim. O arada muhtemelen ilgilendiğim nesnenin başka bir basımının daha iyi olduğunu düşünüyordum. Bu esnada bana kitap ayracı hediye eden çocuktan tırstım ve hediyeyi utanarak kabul edip hemen uzaklaştım oradan. Sağolsun bir sürü kitap ayracı verdi. Muhtemelen uykusuzluğun da etkisiyle bu irade işini çok ciddiye aldığımdan ve o an için kitap satın almaya karşı mücadelemi uykuya dalmamak için kendime bir araç belirlediğimden duruşumu kaybetmemek adına hemen salonun dışına attım kendimi. Gittim biraz temiz hava ve nikotin alıp (insan doğası zıtlıklarla dolu işte ) salona tekrar Death Star' a giren Darth Vader edasıyla giriş yaptım. Standlar benim düşmanımdı :P Gözlemci havamı takınıp, etrafıma ördüğüm müthiş irade duvarım ile standlar arasında salınıyordum ki ....
İşte bunların hepsi bir anda onyüzbin baloncuk olup uçtu. Stanislaw Lem' in Aden' ini görmem ile irade duvarımda çatlaklar belirdi. Daha bu çatlakların çatırtıları kulaklarımda yankılanırken Bertolt Brecht' in Beş Kuruşluk Romanı topu doksana çaktı ve benim o müthiş irade duvarım yerle bir oldu. Eh sonrası tahmin edilebilir.... Battı balık yan gider düşüncesi ile normal halime döndüm. Gerçi her ne kadar kitaba verilen paraya acımam mottosuna sahip olsam da ara sıra kartımla aramızda hüzünlü bakışmalar yaşanıyor ve kafamın içinden bu ay parçalanan irade duvarımın taşlarını yerim artık diye geçiriyordum ki mangaları gördüm. Bu noktaya kadar gelmişken durmak olmazdı...
Normalde manga okuyan biri değilimdir. Okursam da İngilizce çevirileri okurum normalde ama pek çok kişi gibi ben de hem koleksiyon hem de destek amaçlı olarak Türkçe çevrilmiş mangaları satın alıyorum.
Elimdeki Türkçe' ye çevrilmiş ilk manga, Naruto' nun ilk cildi, bana hediye edilmişti. Çok sevinmiştim o zaman her ne kadar Naruto' da uçmuş olsam da bu cildi okumak, anıları yad etmek için özel ve güzel bir zaman bekliyordum. En sonunda 10 günlük bir tatile çıkarken onu da yanıma almıştım, deniz kenarında gölge bulup keyifle okuyacaktım. Tabii ki evdeki hesap çarşıya uymadı. Şöyle ki bendeniz uçak kaçırma konusunda oldukça başarılı ve az bulunur bir yeteneğe sahibimdir. Öyle ki bir şehir efsanesi olmaya adayımdır ve bu başarılarım sadece yurt içinde değil yurtdışında da tasdiklidir. İşte bu 10 günlük tatil daha başlamadan ben İstanbul' da uçağımı bir güzel kaçırdım. Moral bozukluğuyla aslında daha çok kendime duyduğum öfke ve aynı zaman da bu öfkenin getirdiği gülme krizi ile yeni bilet aldım. Bunların üzerine yeni bilete verdiğim paranın içime oturmuşluğu ve üç saat bekleyecek olmanın verdiği tarifsiz duygularla kendime teselli olarak ancak "daha önce 6 saat beklemişliğin vardı " diye seslenebilmiştim. Bu içe sesleniş gülme krizimi daha da şiddetlendirdi. Gerçekten de rekorum Shanghai Havaalanındaki 6 saatlik bekleme süremdir, bunun üstüne henüz çıkamadım. Aslında moralimi daha çok öncelikle yakın bir şehire giderek oradan karayoluyla yolculuğu tamamlayacak olmam ve ne yazık ki etrafa durumum hakkında bilgi vermek zorunda oluşum bozuyordu. İşte bu bekleme süresinde moralim düzelsin diye Naruto' yu alıp okumuşluğum var. Neye niyet neye kısmet... Uçağa binip, koltuğa yerleşip uykuya dalınca rüyamda uçağın 9 kanadının çıktığını ve benim ise küçük Naruto şeklinde uçağa bağırıp, onu boyadığımı ve "Hokage olacağım ben tamam mı, bir daha da uçak falan yok" diye bağırdığımı görmüşlüğüm var.
Neyse, standa yaklaştım. One Piece' e geç başlamış biriydim ama pek çok fani gibi aniden akıma kapılmıştım. En son biraz biriksin ve güncele yetişmeyeyim diye bir yerlerde bıraktım ama mangalarını da biriktireyim diye ufaktan toplamaya başladım. Bir tane aldım kendime ama elinde ilk iki cilt varken 6. cilde atlamak nedir? İşte o an anladım, kabul edelim insanın içinde tanımsız bir canavar var. Hadi suçu insanlığa atmayayım, en azından benim içimde varmış. Bu bölümü sevmemin ve böyle bir günle birleştirmek istemememin yansıması olan o canavar o esnada çıkıp bana merhaba dedi.
Kendi kendim ile dalga geçerken liseli çocuklar yanaştı standa. Ben benim canavar ile sohbet etmeye vakit bulamadan çocuklarla nasıl başladığını bilemediğim çizgi roman muhabbetine girdim. Bu arada mangaların renklerine, albenisine dayanamayan ilkokul veletleri başlarındaki öğretmenleri ile birlikte standı bastı. " Aaaah bunlar neymiş, çoook güzel" nidaları eşliğinde çocuklar neşe saçarken, öğretmen ile de bir sohbet içinde buldum kendimi. Ben birden nasıl bu kadar konuşkan olmuştum? Gerçi bana öncelikle hangi okuldan olduğumu sorması beni bozdu ama yaklaşık on dakikalık Türk Edebiyatı sohbetimizden sonra yaşımı çıkaramasa da lise veya üniversite öğrencisi olmadığım kanısına vardığını düşünüyorum. Bunun dışında aslında bu yaşlı öğretmen bey ile ilgili bir parantez açmam lazım. Salonlarda daha önce de kendisi ve grubu ile denk gelmiştik. Fuara gelmiş ve çocukları belirli üç beş stand dışında gezdirmeyen bazı öğretmenlerin aksine tüm standları gezdirmesi, kitaplar ve hatta ayraçların üzerindekiler hakkında açıklamalarda bulunması, ayrım gözetmeksizin fuar alanında bulunan tüm yazarlar ile çocukları tanıştırması ve sohbet etmelerine olanak sağlaması, çocukları çekiştirmeden gezdirmesi takdirimi topladı. Yani çocukları salonlara salıp, kendileri oturma salonlarında çay kahve içenlerin ya da çocuklara bağırıp çağıranların yanında, bu öğretmen ile birlikte fuarı gezen çocukların verimli bir gün geçirdiklerini düşünüyorum. Bu grup ayrıldıktan sonra alacağım diğer mangaya kıs kıs gülerek uzandım çünkü kafamda canlanan bir imge nedeniyle buna çoktan karar vermiş olduğumu anlamıştım.
Snk' yı bir iki yıl önce izlemiştim. O zamanlar çok popüler olduğu için burun kıvırıyordum ama gelen olumlu yorum ve tavsiyelerle başlayıp iki günde bitirdim. Üzerine ikinciyi de izledim. Ovaları çıktıkça törenle izliyorum. Mangasına ise başlamamak için müthiş bir dirayet gösteriyorum. Zaten standda ilk üç cildi vardı. Birincisini aldım. Beni bu seriyi biriktirmeye iten neden... İzleyenler ya da takip edenler hatırlar. ( Animede )Shingeki no Kyoujin' in sonlarına doğru o büyük duvarların içinde bir titan gözüküyor... Hani başta bahsettiğim irade duvarı varya... İşte Aden' i gördüğüm anda anladım ki benim o duvarımın arasında da bir titan varmış. Titan gözünü açtı :P (böggggh, bu kötü oldu :) ) Neyse daha fazla saçmalamadan kısa keseyim, biriktiririm diye ilk cildi kaptım ama artık iyice kafayı bulmuş, kendim bir titana dönüşmüştüm. Hem de normal olanlarından değil, anormal dedikleri var ya onlardan. Sallanana sallana yön eylemsiz olarak standlara atacaktım kendimi ki gelen telefon ile kendime geldim. Fuara beraber geldiğimiz kişilerden biri arıyordu. "Ben alacaklarımı aldım, kafede oturuyorum" demesi benim için sakinleştirici ve normale döndürücü etki yaptı. Bir nevi uçarak kendimi elimde torbalarla salondan dışarı attım ve beni kurtardığı için kendisini tebrik ettim.
Üçüncü de geldikten sonra, gözlemlerimizi birbirimize aktardık, aldıklarımıza baktık yani gerekli olan klişe hareketleri de sergiledikten sonra yine vurduk yollara. Arada yolda meşhur bir yerde pide yemek için verilen mücadele ve kaybolan yollar ile ilgili olaylar da var ama onlar bu yazının konusu değil. Geç vakitlerde evlerimize vardığımızda mutluyduk. Şahsen ben kitaplarıma sarılıp uyumayı planlıyordum ama güneş çarpmış olacak ki (ve önceki günlerin de uykusuzluğu nedeniyle) daha yatağı bulamadan koltukta sızıp kalmışım.
Ama ........................................
Tam ben bunları buraya aktarıyordum ve yazıyı işte bu iki manga benim bu yolculuğumun bu blog kapsamı içerisindeki anısıdır, ganimetlerim bunlar diye yazıyı sonlandıracaktım ki şu durum ile karşılaştım.
Merak edenler buraya bakabilir.
Bu mangalar ve daha önce aldıklarım içime oturdu açıkçası.
Üslup ilk nokta. Sonrasında üslup için özür dilenmiş gerçi ama o özürün içindeki açıklamalar da oldukça düşündürücü. Yasal haklar denilebilir ama güncelden oldukça geride kalınmış olunması ve aranın nasıl kapatılacağına dair bir yorum ve yol sunmadan yasal hakların aranmak istenmesi ayrı bir konu. Yani ticari açıdan hiç bir analiz, durum ve kitle değerlendirmesi yapmadan böyle bir davranışta bulunmak hoş değil zaten mantıksız. Ben pek çok açıdan üzücü buldum. Fazla bir şey yazmayacağım bu konuda detayları merak edenler inceleyip kendi kişisel yorumlarına ulaşabilir.
İşte bu olay sonucunda blogu ilgilendiren kısmı mutlu son ile bitecek olan bu yazı da böylece patlıcan oturtma olmuş oldu.
22 Mayıs 2015 Cuma
Digimon: Butter-fly
Digimon' u dünya nüfusunun büyük bir kısmı biliyordur sanırım. En azından sadece adını. Bizdeki çocuklar da nasibini almıştı bundan. Yıl oldu 2015 ve Digimon ile ilgili yeni gelişmeler var ama bu yazının konusu bunlar değil.
Büyük ihtimalle Digimon' un kendisi kadar bilinen bir diğer noktası açılış parçası olan Kouji Wada' nın Butter-fly' ı. Dünya çapında yayılmış bu serinin bu meşhur parçası da elli bin farklı dile çevrilmiş. Japoncası benim için bir numara.
Ancak Ekin Cheng tarafından seslendirilen Kantoncası da gayet hoş. Benim için ikinci sırada.Şimdi aşağıdaki canlı performansı iyi izleyin !
Ahahahah, hala gülüyorum, çok eğlenceli olmuş. Çok gençmiş Ekin Cheng o zamanlar. Programda çocuk programı gibi bir şey sanırım ama beni bitiren dansçılardır. Öncelikle ciddiyetleri ve canla başla koreografi uygulamaları nedeniyle kendilerini tebrik ediyorum ancak Ekin Cheng' in her zaman ki müthiş tepkisizliği ile büyük zıtlık yaratmışlar. Genel bir absürdlük var olayda. Bu arada koreografinin ilk aşamalarında hareketler nedeniyle Power Rangers çağrışımı yapıyorlar. Neyse işte... Parçanın stüdyo versiyonu daha iyi.
İngilizce versiyonunu anmak bile istemiyorum şu yazıda.
O nedenle Eizo Japan versiyonunu buyrunuz... (Animetal ve Anthem vokali Eizo Sakamato' nun 2009 ylında AREA51 gitaristi Yoichiro Ishino ile kurduğu proje grubu)
Etiketler:
anime,
animetal,
chinese,
eizo sakamato,
ekin cheng,
j-metal,
j-pop,
japanese,
jrock
17 Mayıs 2015 Pazar
Donten Ni Warau: Laughing Under The Clouds (Anime)
2014 yapımı Donten Ni Warau' nun aslı Karakara-Kemuri' nin mangasına dayanıyor ama her zaman olduğu gibi manga kısmını es geçiyorum ve 12 bölümlük animeyi ele alıyorum.
Olaylar Meiji Döneminde geçiyor. Bu yeni dönemde kılıçlar yasaklanmış ve reformasyon dönemi başlamış. Doğal olarak buna karşı olanlar bol. Yetkililer isyankar olarak adlandırdıklarını göndermek ve huzuru sağlamak amacıyla Biwa Gölü' ne kocaman bir hapishane inşa etmiş ancak ara sıra kaçaklar olmakta. Bunları yakalama ve bölgenin yerel güvenliğini sağlama görevi Kumou Ailesinin üç oğluna düşmüş.
Kumou' nun üç oğlanı - anne ve babaları yıllar önce öldüğü için büyük kardeş küçüklerin hem annesi hem babası sayıyor kendisini - eğlenceli tipler. En büyüğü Tenka' ya ayrıca hastayım ki benim için serinin en gözde karakteri. Küçük kardeşler de Tenka' ya derinden bağlı. Ortanca Soramaru, Tenka' ya yetişebilmek ve onun gibi olabilmek için çabalamaktan sürekli depresyona girse de tahammül edilebilir. En küçük olan Chuutarou ise oldukça sevimli.
Arkadaki hikayede ise bir efsane yer alıyor. 300 yılda bir kendine bir taşıyıcı bularak tekrar doğmaya ve ortalığı darmaduman etmeye niyetli bir şeytan ya da bir kötü ruh Orochi hikayesi.
Kumou' lar dışında animede daha pek çok karakter yer alıyor. Misal Shirasu, Botan ya da Yamainu ekibi.
Donten Ni Warau' yu sevdim ben. Bunun en büyük nedeni uzun zamandır anime izlemiyor oluşum olabilir fakat bunun yanında aslında sevdiğim öğeleri barındırıyor olması da bir etken. Eğlenceli, fazla karakterli, efsaneler ve hikayelerle süslenmiş hafif tarihi...
12 bölüm olması bir dezavantaj olmuş. Tenka, Soramaru, Chuutarou hatta Shirasu arasındaki bağ tatmin edici şekilde yansısa dahi daha sonra giren karakterler ve onlar arasındaki ilişkiler anime daha uzun olsa daha hoş olabilirmiş sanki. Buna rağmen karakterleri, eğlencesi, karakterler arasındaki bağları, kendi içinde geçmişten gelen bağlantıları, ters köşe yatırmaları ile sürükleyici bulduğumu inkar edemem.
Kendi adıma uzun süreden sonra izlemek için iyi bir seçim olmuş. Bu arada Donten Ni Warau' nun bir güzelliği daha var! Kapanış parçası Galneryus' dan Attitude to Life. 2014 albümleri VETELGYUS' da bu parçaya yapışmıştım, animenin ilk bölümünün sonunda çalmaya başlayınca hafif çaplı bir şok sarsıntısı geçirdim. Animeye yakışmış. ( Galneryus Aralık 2014' de bu parçayı içeren bir single da yayınladı. Meraklılarına ileteyim.)
Ryuuji Aoki' nin seslendirdiği açılış parçaları da hoş...
13 Mayıs 2015 Çarşamba
Kitap Çekilişi
Hayata Dair Her Şey kitap çekilişi düzenliyor. Çekilişe katılmak ve katılım detaylarını görmek için buraya lütfen.
12 Mayıs 2015 Salı
"YazımcaKitap" Kitap Çekilişi !
YazımcaKitap çekiliş düzenliyor. Kitap çekilişine katılmak ve katılım detaylarını görmek için buraya lütfen.
11 Mayıs 2015 Pazartesi
Doğuş Otomotiv Trafik Hayattır!
Araç kullanırken telefonla konuşmayın, hayatı susturmayın!
Çünkü Trafik Hayattır!
Hayatımızın en önemli unsuru haline gelen trafik güvenliği konusunda farkındalık yaratmayı hedefleyen ve örnek uygulamalar geliştiren Trafik Hayattır platformu iletişim faaliyetlerine ara vermeden devam ediyor. Toplumsal sorumluluk alanı içerisinde trafik güvenliğine öncelikli olarak önem veren Doğuş Otomotiv, Trafik Hayattır ile trafikte saygı kültürünü yaygınlaştırmayı hedefliyor.
Trafik güvenliği konusunda Türkiye’nin en istikrarlı kurumsal sorumluluk markası haline gelen Trafik Hayattır platformu 10 yılı aşkın süredir, çeşitli bilinçlendirme projelerini başarıyla yürütüyor.
Trafik güvenliğini ve yaya güvenliğini sağlamada en önemli unsurlardan cep telefonu kullanımına, farklı projeleriyle dikkat çeken Trafik Hayattır platformu, yeni bir animasyon yaparak ‘araba kullanırken cep telefonu ile konuşmanın’ dikkat dağınıklığına sebep olduğunu vurguluyor.
Cep telefonu kullanımı her geçen gün artıyor. Buna paralel olarak şehir içi kazalarında da artış söz konusu. Cep telefonu ile konuşmanın reaksiyonları %80 azalttığı gerçeğini göz önüne alırsak Trafik Hayattır bu konuya eğilerek doğru bir strateji uyguluyor.
Bir boomads advertorial içeriğidir.
Çünkü Trafik Hayattır!
Hayatımızın en önemli unsuru haline gelen trafik güvenliği konusunda farkındalık yaratmayı hedefleyen ve örnek uygulamalar geliştiren Trafik Hayattır platformu iletişim faaliyetlerine ara vermeden devam ediyor. Toplumsal sorumluluk alanı içerisinde trafik güvenliğine öncelikli olarak önem veren Doğuş Otomotiv, Trafik Hayattır ile trafikte saygı kültürünü yaygınlaştırmayı hedefliyor.
Trafik güvenliği konusunda Türkiye’nin en istikrarlı kurumsal sorumluluk markası haline gelen Trafik Hayattır platformu 10 yılı aşkın süredir, çeşitli bilinçlendirme projelerini başarıyla yürütüyor.
Trafik güvenliğini ve yaya güvenliğini sağlamada en önemli unsurlardan cep telefonu kullanımına, farklı projeleriyle dikkat çeken Trafik Hayattır platformu, yeni bir animasyon yaparak ‘araba kullanırken cep telefonu ile konuşmanın’ dikkat dağınıklığına sebep olduğunu vurguluyor.
Cep telefonu kullanımı her geçen gün artıyor. Buna paralel olarak şehir içi kazalarında da artış söz konusu. Cep telefonu ile konuşmanın reaksiyonları %80 azalttığı gerçeğini göz önüne alırsak Trafik Hayattır bu konuya eğilerek doğru bir strateji uyguluyor.
Bir boomads advertorial içeriğidir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)