Aslı mangaya dayanan 2014 yapımı 12 bölümlük bir anime olan Gugure Kokkuri-san, eğlenceli ve keyifli bir anime izlemek isteyenler için ideal.
Yalnız yaşayan küçük bir kız olan Kohina, Kokkuri-san oyununu yalnız başına oynayınca Kokkuri san gelir. Kohina öyle bildiğiniz sıradan kızlardan değil ama. Kendisinin oyuncak bebek olduğunu ileri süren, duygusal tepkiler vermeyen, mantığa yoğunlaşmış, yapayalnız bir kızcağız işte. Normalde kızı ele geçirmesi gereken Kokkuri'nin yüreği Kohina' nın durumuna dayanamaz ( olayın birazcık geçmişi de var) ve kızın bakıcısı olur aniden.
Eve davet edilmeden gelen bir iki ruhsal form daha girer bir şekilde ve dördünün eğlencelik hayatı başlar.
Süper bir olay örgüsü ya da bir aksiyon yok ama karakterler eğlenceli.
Kohina zaten insanı darmadağın edebilecek bir çocuk. Gülme girişimlerinin nasıl sonlandığı buna bir örnek :) Duygudan yoksun konuşmaları, olaylara tepkileri, zaman zaman dördünün arasında en olgun davranan kişi olması ve cup-noodles ile arasındaki gönül bağıyla eğlencenin kaynaklarından bir tanesi.
Kokkuri, tepkileri ile zaten olayı bitiriyor. Ev işlerindeki hamaratlığını ve yemek yapmaya olan yatkınlığını şahsen takdir ediyorum. Tanuki ve Inugamiye dayanıklılığı ile de seviye atlıyor. Animenin ana neşe kaynağı. Bu arada seiyuusu Daisuke Ono.
Shigaraki: Eve zorla kendini aldıranlardan olan bu kişi, hiç bir baltaya sap olmama konusunda bir profesyonel. Bu nedenle kendisini takdir ediyorum. Gerçi zaman zaman karizmatik olunca da tam oluyor şimdi. Çocuklara kıyamıyor bir de.
Inugami: Başka bir zoraki misafir. Pis bakışları görmeye değer.
Ana dörtlünün yanında bir sürü şahsına münhasır karakter dolanmakta. Bunlar içinde beni en çok eğlendireni Yamamoto-kun. Bir kere her tanıştığıyla E.T yapması zaten ayrı bir konu. Bunun dışında, ona normal bir dünyalı muamelesi yapan çocuklar ayrı bir konu.
Kısacası Gugure Kokkuri-san, çerezlik, eğlenceli bir anime.
Space Battleship Yamato 2199, 1974 tarihli Uchuu Senkan Yamato' nun remake' i. Bu 26 bölümlük anime 2013 yılında gösterime girmiş.
Orijinaline dair kafamda sadece bir iki sahne olduğundan (muhtemelen zamanında denk geldim) Space Battleship Yamato 2199' u orijinali ile kıyaslayamayacağım. Space Battleship Yamato 2199 için söyleyebileceğim oldukça başarılı bir yapım olduğu.
Dünya ilk kez uzaylılar ile temasa girer ama bu ilk temas her zaman hayal edildiği gibi "merhaba dünyalı, biz dostuz" şeklinde olmaz. Daha ilk karşılaşmada dünya ve uzaylılar - ki dünyalılar bu yabancı ırka "Gamilas" adını vermiştir - birbirine girer. Büyük mücadeleden sonra dünya ilk saldırıyı büyük kayıplar vererek def etmeyi başarır ama Gamilanlılar saldırıyı kesmezler. Büyük kapışmalar yaşanır ve ne yazık ki dünya teknolojisi bu uzay ırkıyla baş edebilecek kapasitede değildir. Çok kayıp verilir vs... Tüm bunlarla birlikte Gamilanlılar dünyaya düzenli olarak meteor bombaları göndermektedir ve bunların hem yıkıcı etkisi hem de yaydığı radyasyon nedeniyle dünya büyük zarar görmektedir.
İlk temasın üzerinden geçen 8 yılın sonunda dünya üzerinde yaşam bitmiş, kalan insanlar yer altında yaşamaya başlamıştır ancak gezegenin dayanma gücü de sona ermiştir. Kısa bir süre sonra dünyanın içinde barındırdığı insanlarla birlikte yok olacağı hesaplanmıştır. Bu esnada uzak, çoook uzak bir galaksideki bir gezegenden yani Iscandar'dan dünyaya bir mesaj gelir. Dost bir tür olarak gözüken Iscandar, dünyaya mesajıyla birlikte uzayı katedecek gemi şemasını da göndermiştir. Eğer insanlar Iscandar' a gelirse onlara gezegeni radyasyondan temizlemeye yarayacak aleti verebileceğini vadetmektedir. Mesajı gönderen Starsha, iki kız kardeşini dünyaya göndermiştir.
Olaylar böyle başlıyor. Dünya hapı yutmuş durumda. İnsan soyu tükenmek üzere. Dünya kuvvetleri Gamilanlılar ile boy ölçüşemiyor. Iscandar' dan gelen bu mesaj bir nevi son umut oluyor ve dünya bu son umut üzerine, neredeyse bu imkansız görev üzerine bir çeşit kumar oynuyor.
(Güzelim bir ending -KOKIA - Kioku no Hikari)
Iscandar' dan gelen şemalara göre Yamato inşa ediliyor. Hatta yola çıkmadan önce yolculuğa çıkacak esas mürettebatın büyük kısmı Gamilan saldırısında hayatını kaybediyor vs... ama Yamato bir şekilde yolculuğuna başlıyor. Hem de öyle bir kalkışla ki, bence o sahneler, herkesin elektrik gönderdiği, Yamato' nun toprak kamuflajından kurtulduğu, o saldırının sonunda heybetle aradan çıktığı yerler animenin en afilli sahnelerinden...
İşte böylece Kaptan Okita yönetiminde Yamato' nun yolculuğu başlıyor. Önünde başarması gereken, imkansız sayılabilecek bir görev ve üzerinde taşıdığı mürettebat ve tüm dünyanın umudu var. Bilmem kaç ışık yılı uzaklıktaki bir galaksiye ve yerini bilmedikleri bir gezegene ulaşmak, Starsha' yı bulmak, aleti almak ve geri dönmek zorundalar ve bunu için 365 günleri var zira dünyanın 365 gün içerisinde sizlere ömür olması beklenmekte.
Haa, bir yıl içinde bunca yol nasıl olacak, bunlar döndüğünde dünya kalır mı, bu insanlar yolda nasıl ölmeyecekler gibi sorular doğal olarak kafada canlanacak, bu gibi çoğu soruya animede yeterince açıklama getiriliyor. Işık hızı yetmeyecek, bunun için çözümü "warp"'ta buluyorlar falan. Anime boyunca favori cümlelerimden biri "warp shimasu" hahaha...wave motion gun da karizmatik bir olay şimdi.
Şu "warp" olayı güzel olay aslında. Geniş bir ifade olmak ile birlikte şimdiye kadar bilim-kurgu kitapları ya da filmlerinde değinilmiş bir olay. Kaba bir ifade ile ışık hızına yaklaşmadan, etrafınızdaki uzayı bükerek, varılmak istenen noktaya varılması. Star Trek sevenler "warp" ve "warp drive" kavramlarını rahatlıkla hatırlayacaktır. Space Battleship Yamato 2199' da" warp", kısaca ışık hızından daha hızlı yol alabilmek için kullanılıyor. Bunu sağlamak için Iscandar' ın bilgilerini sağladığı "Wave Motion Engine" ı kullanıyor gemi. Aynı olaya Gamilanlılar "sıçrama" adını veriyorlar. Star Trek öncesinde de adı anılmış olmasına rağmen, özellikle bu serilerin ardından NASA' nın konu üzerinde çalışma yaptığını belirtmekte de fayda var. Meksikalı fizikçi Miquel Alcubierre, 1994 yılında konuyla ilgili makalesini tamamlamış. Basitçe olay şöyle; uzay-zaman kavramı içerisinde ışık hızını geçmek mümkün olmadığı için, uzayı katlayıp bükerek ( bunun için geminin bir baloncuk içinde olduğunu düşünün ) gemi ışıktan hızlı gitmediği halde evrende ışıktan hızlı yer değiştirecek gibi, gibi...
Doğal olarak bu yolculuk esnasında Yamato, Gamilanlılarla sayısız kez karşılaşıyor. Nice taktiksel savaşlar, mücadeleler veriliyor. Zaman zaman birbirlerine kafa kafaya dalıyorlar. Bununla birlikte Gamilanlıların da aslında insanlardan çok farklı olmadığı ortaya çıkıyor. Sadece her iki tarafın olaylara bakış açısı farklı.
Yamato tayfasının bu yolculuk esnasında kendi içlerinde yaşadığı hesaplaşmalar, Gamilianlara karşı olan duyguları, kayıpları için yaşadıkları öfke ve bitkinlik, çılgınca bir umudun peşinde olmalarına rağmen ona inanmaları, zaman zaman yaşadıkları tereddütler vsss ile birlikte hepsinin aynı amacın peşinde olmaları ancak bunun için farklı metotları savunmaları, uzlaşmaları, kapışmaları ve daha bir sürü kayda değer nokta animenin içinde bulunuyor. Aynı zamanda Gamilanlılarla iletişimleri, onların ve kendilerinin ne yapmak istediklerini düşünmeleri ve diğer noktalar da insanı yapıştırıyor ekrana.
Orijinalinde karakterler bu kadar açılmış mıdır ve yayılmış mıdır bilemeyeceğim ama 2199' u güzelleştiren bu karakterler, geçmişleri ve iletişimleri.
Okita' ya saygı sonsuz zaten, ama favori karakterlerimden bir tanesi Sanada' dır. Onun getirdiği açıklamalar, bilimsel ve soğukkanlı yaklaşımları ayrı bir tat. Bu arada burası yeri değil ama Suç ve Ceza göndermesi hoştu. Bir diğeri Shima. Yani adını anmaya gücümün yetmeyeceği bir sürü karakter var şurada. Tabii ki çoğu karakterin birleştiği nokta Susumu Kodai oluyor, özellikle kadın karakterler adına ama o kadarı olur diyor ve geçiyorum.
( İzlerken zaman zaman çarpıyor. "Makka na Scarf (真赤なスカーフ)" /Isao Sasaki )
Yorumlardan gördüğüm kadarıyla bu versiyonda kadın karakterler çoğaltılmış. Yamamoto Akira' yı kadın yapmışlar. Battlestar Galactica' da Starbuck' u yaptıkları gibi. Bence gayet hoş olmuş. Battlestar Galactica dedim de aklıma geldi. Space Battleship Yamato 2199' u izlerken ve sonrasında yine delice BSG çemberine kapıldım. İnsanda gerçekten bu hissi uyandırıyor. Kendimi zor frenledim hala da Battlestar Galactica atakları geçmiş değil. Yamamoto dışında mesela Niimi' yi eklemişler. Niimi de sevdiğim karakterlerden bir tanesi.
Kısaca Yamato tayfası çok çeşitli ve renkli. Çoğu karakter derinlikli. Tek tek adını anmayacağım.
Öte yandan ilk başlarda dünyayı patlatan ve bir sürü insanı öldüren yaratıklar olarak gördüğümüz Gamilanlılar da askeri disiplin ve teknoloji sahibi, karakter ve düşünüş olarak insanlara benzeyen karakterler. (Bu arada imparatorluk, üniformalar, askeri disiplin, selamlar, bakanlıklar - misal propaganda danışmanı vss - Nazileri andırıyor.) Aberdt Desler karizmatik bir lider olmakla birlikte aslında amacı beni pek tatmin etmedi ama son ana kadar Yamato' nun kuyruğundan ayrılmaması, açıklamaları, tavırlarıyla takdir topladı. Bunun dışında Gamilanliların içinde bir Domel faktörü var şimdi. Neyse şurada fazla yazmayacağım tavırları ve sadakati hakkında. Bir Schultz yadsınamaz. Melda çok karakterli bir kadın, denizaltı gibi olan geminin kaptanı işinin ehli vss.. Öte yandan Goer, demek ki tüm galaksilerde bulunabilecek bir insan karakteri tezahürü.
(Bir diğer ending "R.I.P~Tomo yo Shizuka ni Nemure~ (R.I.P~友よ静かに眠れ~)" JAM Project )
Space Battleship Yamato 2199, uzayda gerçekleşen bilinmeze yolculuk hikayesi. İnsani ve evrensel duygular, aynı amaçlar farklı yollar, aynı yollar farklı idealler, umut, umutsuzluk, yanlış anlaşılmalar, onur, kendini sorgulama vs...
Kurgu ve işleniş bana kalırsa gayet iyi. İzlediğim dönemde bana ilaç gibi geldi.
Savaş sahneleri iyi ve görsel olarak keyifli. (gemi patlayınca akıma kapılıp boşluğa uçan insanları izlemenin keyifli olduğundan bahsetmiyorum burada) Gemi içinde gerçekleşen bazı olaylar da aksiyona aksiyon katıyor. Gerçekçi bir açı taşıyor. Yamato çok karizmatik. Müzikleri zaten çoğunluk biliyordur.
Bu arada Yamato, Birleşmiş Milletler logosu taşıyor ve onun operasyonu bu. Kaptanın Okita ve bu merkezdeki sorumlunun Hijikata olması bilinçli midir bilemeyeceğim ama bana eğlenceli geldi. Müzikler için yorum dahi yapmayacağım.
Neyse işte şu güzelim anime için bu kadar sığ bir yazı yazılabilirdi, bunu başarmanın huzuru içinde burayı terk ediyorum.
Haruichi Furudate' nin aynı isimli mangasından uyarlama olan 25 bölümlük Haikyuu!!, benim 2014 içerisinde Giant Killing ile birlikte izlediğim en iyi spor animelerinden bir tanesi. Giant Killing futbol üzerine, Haikyuu!! ise voleybol üzerine. Üzücüdür ki daha eski bir anime olan Giant Killing' in devam sezonu gelmiyor. Umarım Haikyuu!!' nun ikinci sezonu bir an önce gelir.
Hinata Shoyou, tüm voleybol sevgisine karşı ortaokulda tek kişilik bir voleybol klübünün üyesi olmuş. Yılmadan tek başına çalışmaya devam etmiş, diğer klüplerdeki arkadaşları ara sıra onu kırmamak için ona yardımcı olmuş, sağda solda voleybol ile ilgilenen kimi bulursa onlarla takılıp kendini geliştirmeye çalışmış. Kısa boylu olmasına rağmen bu dezavantajını sıçrama konusundaki beceresiyle kapatmaya çalışmış.
Animenin ana takımı Karasuno Lisesinin voleybol takımı. Eskinin voleybol konusundaki güçlü liselerinden biri olan Karasuno Lisesi, son yıllarda düşüş içinde bulunmakta. Hinata, zamanında etkilendiği oyuncunun lisesini bilinçli olarak seçer. Burada birbirinden farklı hatta çatlak ama ortak bir voleybol sevgisini taşıyan karakterler böylece buluşmuş olur.
Animenin anlatım dili güzel. Ne olayları dramatize ediyor, ne sıkıcı flashbacklerle insanı boğuyor, ne bir iki karakter üzerine yoğunlaşıyor, ne de ultra süper hareketlere odaklanıyor. (ara sıra fantaziye kaçtığı olmuş olabilir ama tadında hani)
(Animenin ilk açılış parçası Spyair' in "Imagination"' ı )
Sadece voleybol değil ama takım sporlarında yer almış pek çok insanın zamanında yaşadığı ya da hissettiği bazı duyguları güzel ortaya koyuyor. Mesela;
Takımda oynarken, ister mahalle maçı olsun, ister okul takımı, ister amatör klüp düzeyinde çoğu insan maç boyunca sürekli hata yaptıktan sonra moralini ve isteğini kaybeder, kendinden daha iyi biri yerine geçince bir süreliğine oyundan çıkmış olmanın ve o sorumluluktan kurtulmuş olmanın rahatlamasını yaşar. Tıpkı Sugawara gibi.
Sürekli bir engele takılınca bir süre sonra onu aşamayacağını düşünmeye başlar ve o daldan soğur, tıpkı Asahi gibi.
Dışarıdan oyuna girince atmosferin farkını hisseder ve keşke girmeseydim diye bile düşünebilir tıpkı Yamaguchi gibi...
Bunlara ek olarak kritik bir anda servis atmanın stresi, düşünceleri... vs... ve önemli nokta takım sporlarında takım olabilmek önemlidir.
Haikyuu!! daki pek çok karakter bu tedirginliklerinin, yılgınlıklarının ve kendi başarısızlıklarının gerek kendileri gerek takım arkadaşlarının desteğiyle üstesinden gelmesi veya buna çabalaması nedeniyle çoğunluktan ayrılıyor. Zaten bas bas bağırıyorlar, oynamak istiyoruz, bir maç daha, bir kere daha topa vurayım diye. Müthiş bir azim ve istek.
Turnuvada kaybeden takımları kısa bir süre içinde öyle bir resmetmişler ki, söze gerek yok. Çok mana içeriyor. Dramatize etmiyor ama sporla ilişiği olsun olmasın insanın kafasından bir sürü düşünce geçiyor.
Bunlar nedeniyle müthiş ciddi ve duygusal bir anime olduğunu düşünmesin kimse :)) Evet altta duygusal ama aynı zamanda çok eğlenceli ve komik. Çoğu bölümde bayağı güldürüyor. Karakterlerin tepkileri, birbirleri arasındaki ilişkiler, kendilerini geliştirmeye çalıştıkları bölümler vs...
Bir kere Karasuno' nun senpaileri can. Böyle tatlı, böyle olgun aynı zaman da bu kadar eğlenceli senpailer az bulunur. Hinata ve Kageyama ayrı bir hikaye zaten. Tsukki ve Yamaguchi bambaşka. Diğer takımlardaki bir kısım karakter de hem eğlenceli hem ilginç.
En merak ettiğim sorunlardan birinin simülasyonunu da yaptı anime. Servis atarken fileye takmak normal ama küçükken çoğunlukla takım arkadaşımın kafasına topu yapıştırma olasılığım nedir diye düşünmüşümdür. Ha fileye çok taktım da pasörün ya da o esnada file önünde kim varsa onun kafaya indirimedim topu. Amma animede yaptılar bunu, hem de Hinata, Kageyama' nın kafasına yapıştırdı topu. Ki Kageyama yani :) Bir maçta insan ne kadar rezilleşebilir, düşebilir, hata yapabilirin cevabını da verdi Hinata aynı bölümde sağolsun.
Tüm karakterleri çok sevdim, çoğunun bir amacı, bir nedeni var. Çoğu takım olabilmenin önemini anlamış veya anlamaya çalışıyor. Ancak en etkileyici karakter olarak kendi adıma Oikawa' yı seçtim. Bunu ne laubali tavırlarına, ne ukalalığına ne de sevimliliğine borçlu. Karakter özellikle son bölümlerde o kısa flashback ve maç esnasında derinleşmiş bana kalırsa. Mücadelesi, hırsı, bunun için kendini nasıl geliştirmeye çalıştığı, takıma nasıl liderlik ettiği vs... ve sonu.
Haikyuu öyle ki maçlar esnasında insan takım tutmuyor. Tabii ki Karasuno' nun galibiyetini istiyoruz içten içe ama karşı rakipler de güzel resmedildiği için insan en sonunda iyi olan kazansın diyor:)
( Animenin ikinci açılış parçası Sukima Switch' den "Ah Yeah!!")
Çok saptım, derdimi de anlatamadım ama Haikyuu!! güzel bir anime. Voleyboldan anlamam demeyin gerekli açıklamalar bölüm içlerinde veriliyor zaten. Komik, eğlenceli ve oldukça keyifli bir anime. Tavsiye eden sağolsun.
Bu arada açılış ve kapanış parçaları dikkat çekici, en azından benim için...
İlk açılış parçası Spyair' in İmagination' ı ve Sukima Switch' in "Ah Yeah"' sı dışında kapanış parçalarından bir tanesi de NICO Touches The Walls' dan gelmiş.
(Birinci kapanış parçası "Tenchi Gaeshi (天地ガエシ) / NICO Touches the Walls, canlı versiyon olarak)
2014 yapımı, 12 bölümlük bu animenin aslı Shoji Gatoh' un romanına dayanıyor. Ayrıca bir manga adaptasyonu da var.
Çabuk izlenecek, kafa yormayacak, eğlenceli bir anime arayanlar göz atabilirler.
Lise öğrencisi olan esas oğlan Seiya Kanie, narsist kişiliğe sahip biri. Zeki, becerikli falan ama kendini beğenmişliği insanları ondan uzak tutmakta. Daha ilk bölümde Isuzu Sento tarafından ağzına silah dayanarak buluşmaya çağrıldığında hala daha narsistliğinden taviz vermeyen bir durumda. Isuzu, Sento ve Latife tarafından kendisine Amagi Brilliant Park' ın müdürlüğü teklif edildiğinde önce direniyor ancak daha sonra bunu kabul ediyor.
Amagi Brilliant Park, periler tarafından işletilen, çalışanlarının bir kısmı perilerden oluşan kocaman bir park ama iyi iş yapmıyor. Kapatılmaması için 500.000 ziyaretçiyi üç ay içinde tamamlaması lazım ancak hedefe çok uzak. Parkın sahibi - diyelim - Latife ve Isuzu son umutlarını kendisine güvendikleri Seiya bağlamış durumda.
Periler dedik ama Latife hariç öyle klişe bir peri kalıbı yok. Moffle, Macaron falan gayet ailevi sorunları ve dertleri ile uğraşan tipler. Özellikle Macaron ve Tirami istedikleri zaman gayet pislik olabilmekteler.
Varolan çalışanlar ve daha sonra yeni eklenenler, Seiya' nın direktifleri altında el ele vererek parkın kapanmasını önlemek için var güçleriyle çalışmaya başlarlar...
Zaman zaman eğlenceli. İyi ki daha fazla uzatmamışlar.
Açılış ve kapanış parçalarıyla işim olmaz ama içinde yer alan bu parça güzel.