25 Ocak 2015 Pazar

Barakamon: Sıcacık Bir Anime...


Hani bazı animeler vardır ya size tüm dertlerinizi, tasalarınızı unutturur üzerine size olumlu enerji verir, Barakamon bence bunlardan bir tanesi. İşin içinde çocukların olması bu enerjinin ana kaynaklarından bir tanesi.

Kaligraf olan Handa Seishu, Tokyo' da doğmuş, Tokyo' da yetişmiş biri olmakla birlikte hayatını tamamen kaligrafiye adamıştır. Hatta biraz saplantılı demek mümkün. Dünyası kaligrafi ve bu konuda hiç bir esnekliği yok.

Günün birinde bir sergide  çalışması hakkında olumsuz yorum yapan ünlü ve yaşlı bir kaligrafi sinirlenip kendinden geçerek yumruklar. Bundan sonra  kendini bir adada bulur. Burada kendini kaligrafiye verecek ve kendi sitilini baştan yaratacaktır.

Şehirde doğup yaşamış biri olarak böylesine bir ada zaten zor ama Handa normal bir insandan daha beceriksiz. Sosyal becerileri az, kaligrafi diye şehirde bile fazla bir aktivetesi olmamış, tek bir arkadaşa sahip bir insan. Barakamon, Handa' nın hem fiziki hem de sosyal olarak ada ve insanlarına alışması ve onlarla etkileşime girmesini tatlı bir dille anlatıyor. Durumu daha da eğlenceli ve sıcak kalan nokta ise ada çocuklarının Handa' ya yaklaşımı.

Ana karakter Handa Seishuu ( Ono Daisuke / Kuroko no Basket - Midorima ) animeyi eğlenceli kılan ana faktörlerden bir tanesi. Tepkileri, girdiği depresyonlar, kaligrafi tutkusu, çocuklarla - istemeden de olsa - çocuk olması... Handa aslında gerçekten biraz çocuk, belki de çocukluğunu tam yaşayamamasındandır. Kendini beğenmiş ve kibirli tavırlarına karşı aslında o kadar saf ve samimi.

Naru' yu bir yana koyuyorum,  animede beni en çok eğlendiren diğer karakter ise Tamako Arai. Tama' nın tepkileri de en az Handa' nın  nam-ı diğer senseininkiler kadar eğlendirici. Sürüp giden manga ve fujoshi  tepkileri insanı kırıp geçiyor.

Naru, Hina, Kenta ve diğerleri o kadar tatlılar ki... Çocukları üzmeyin, onların enerjisi, saflığı ve iyiliği çok önemli işte ne diyeyim.

Hiroshi ise Handa' dan daha küçük olmasına rağmen ondan daha olgun bir portre çiziyor. Bir animedeki küçüğünden büyüğüne tüm karakterler sevilesi olabilir mi? Hangi birinden bahsedeyim? Hiroshi' nin ailesi, adanın yerlileri, Kawafuji hatta Handa' nın annesi vs...

Barakamon' u izleyin, es geçmeyin... Kötü gününüzde size destek olur.

Super Beaver' ın "Rashisa"' yı açılış parçası olarak animeye yakışmış.



Kapanış parçası NoisyCell' den "Innocence"



22 Ocak 2015 Perşembe

Black Butler : J - Movie


Artık pek çok kişi Kuroshitsuji ve içinde yer alan Ciel ve Sebastian' ı tanıyor. Aslı Yana Toboso' nun mangası olan Kuroshitsuji daha çok animesi üzerinden biliniyor sanırım. ( ben de bu gruba dahilim)
Manganın animesi yapılmış, müzikali yapılmış sıra filme, live action' a gelmişti. Onu da 2013 yılında aradan çıkarmışlar. 2014' de gösterime girmiş. Yönetmenliğini Kentaro Otani ve Keiichi Sato' nun yaptığı filmde;

Mizushima Hiro - Sebastian Michaelis

Ayame Goriki - Genpo Shiori (yani aslında Ciel bir nevi)

Mizuki Yamammato - Lin

Louis Kurihara - Undertaker

ve diğerleri yer alıyor.

Her ne kadar manganın yani Kuroshitsuji' nin live action' ı olsa da bazı farklılar ve düzenlemelere gidilmiş. Öncelikle mekan 19. yy İngiltere değil, geleceğe yani yanlış hatırlamıyorsam 2020' lere ve Asya' ya taşınmış. Ciel, erkek değil, kadın. Ailesi öldürülünce ortadan yok oluyor sonra yanında Sebastian ile birlikte çıkıyor. Kont ünvanını alabilmek için erkek olması lazım o nedenle cinsiyetini saklıyor ve erkek gibi davranıyor. Ailesinin Kraliçe' nin köpeği rolünü devam ettiriyor...

Bana kalırsa animeden sonra bu film olmadı, film zaten olmamış.

Mizushima Hiro' yu severim ama Sebastian için ne kadar zorlasa da Sebastian' ı yakalayamıyor. Aynı konu Ayame Goriki için de geçerli. Ayrıca Ciel, tabii ki gel gitleri olmasına rağmen daha sakin ve soğukkanlı ve net. Ayame' de bu ayar zaman zaman kayıyor. O eğlenceli hizmetçi tayfasından bir tek Lin var. Bir de evin esas kahyası Tanaka mıydı, arada o gözüküyor. Teyzeye falan hiç girmeyeceğim ama değinmeden geçemeyeceğim biri var; Undertaker!!

Naptınız canım Undertaker' a? diye sormak istiyorum. Keşke hiç araya sıkıştırmasaydınız.



Hadi diyelim film olayı farklı bir mekana, zaman taşımış, ne animenin, ne manganın birebir kopyası. Farklı bir kurgu kullanıyor zaten, karakterleri ve aralarındaki ilişkiyi baştan ele alarak kendine göre kurmuş. Buraya kadar tamam ama bana kalırsa yine olmamış.

Diyaloglar arasında çok boşluk var. (Filmin genelinde bir donukluk, tutukluk var sanki ya neyse) Oyuncular da fazla yönlendirilmediler sanırım çünkü konuşuyor ve duruyor sonra tekrar konuşuyorlar. Sürekli bir kopukluk hissi oluşuyor. Aksiyon sahneleri Lin' inki hariç, ortalama altı. Kurgu kendi içinde hatalara sahip. Film akmıyor bir noktadan sonra.

İzlenmeyecek kadar kötü değil. Ayame çok güzel bir kere. Mizushima Hiro için de izlenebilir.  Hiro' nun saçlarına fön çekseymişsiniz keşke. Zaman çok bolsa izlenebilir. Ama Black Butler' ı çekmeseler de olurmuş.

Bu arada müzikler hoş.



18 Ocak 2015 Pazar

Kuroko no Basket: İlk iki Sezon



Benim bir animeye başlamam dert... Kuroko no Basket' e de yüz çevirerek başladım. Haikyuu!! ' nun heyecanını üzerimden almasıydı amacım. Aldı, çokta başarılı oldu. Kuroko no Basket' in ilk sezonu 2012 yapımı, 25 bölüm. İkinci sezon 2013 yapımı 25 bölüm. Toplamda yapıyor 50 bölüm ama kolay izlendiği için bölümlerin nasıl bittiğini seyrederken farketmedim. Üçüncü sezon da başladı. Güncel anime takip etmekten nefret eden biri olarak tamamlansın diye bakıyorum.

Spor animesi diye başladım ama Kuroko no Baket gerçekçi bir spor animesi bekleyenlere umduklarını vermeyecektir. Basketbol üzerine kurulu, konusuna alet ettiği  shonen öğelerini hikayeye yediren  bir anime diyeyim kısaca. Fizik kurallarının dışında görüntülerle karşılaşmak bu animenin doğasına uygun şekilde şaşırtıcı değil. Hani bir de the zone' a falan giriyorlar, şoka girmeyin.Bu demek değil ki basketbolu konu edinmiyor Dozaj bana kalırsa gayet iyi ve hoş, güzel bir karışım olmuş. Kuroko no Basket anlatılmaz izlenirlerden kısaca.

Teiko orta okulunun basketbol takımı her zaman güçlü ve iyi bir takım olmuş ancak öyle bir beşli geliyor ki oynadıkları dönem içerisinde mucize nesil olarak adlandırılıyor. Bu beşinin aynı anda denk gelmesi, yetenekleri insanları dehşete düşürüyor. Oyuna nasıl başladıkları bilinmez ama üç sene boyunca önlerine hangi başarı gelirse gelsin silip süpürüyorlar, karşılarında rakip kalmıyor hatta çoğu insan bu beşli karşısında aldığı hezimet nedeniyle basketboldan soğuyor. Muhtemeldir ki bu beşlinin de karakterleri ve basketbola bakışında bu süre içinde değişiklikler baş gösteriyor. Kaybetmekten hiç hazzetmeyen hatta bunun ne olduğunu bilmeyen bu beş çocuğun hepsinin basketbola bakış açısı farklı. Oyun algıları, temelleri mükemmel olmakla birlikte hepsinin kendine has, kendini sivrilten bir özelliği, bir yeteği var. Basketbol namına seçilmiş 5 kişi olarak düşünün. Bir de bu beş kişi dışında çok az sayıda kişinin farkına vardığı ve kabullendiği bir altıncı adam var. Aslında mucize nesil dedikleri beş kişi değil altı kişi.



Zaman geliyor, okul bitiyor, herkes farklı bir liseye gidiyor. Animenin etrafında döndüğü kişi  Kuroko Tetsuya, yani 6. adam. Kuroko, daha ikinci yılı olan, adı sanı pek bilinmeyen Seirin adlı liseye gitmeyi seçiyor. Okulun basketbol takımına yazılıyor. Burada Kagami Taiga ile tanışıyor.

 Kagami Taiga, tam bir basketbol aşığı, delisi. Daha da gelişeceğim diye kendini öldürecek tipte bir karakter. Amerika' dan  Japonya' ya lise için dönen Kagami büyük bir şevkle okul takımında çalışmalarına başlarken aynı zamanda namını duyduğu mucize neslin adını her işittiğinde  heyecanlanmakta, onları yenip bitireceği günün hayallerini kurmakta. Kuroko' nun da bu mucize nesil ile halletmek istediği sorunları olduğu için bu ikisi güç birliğine karar veriyorlar bir şekilde.


İlk sezon öncelikle Seirin Lisesinin takımını ve yaz elemelerine geçiyor. Seirin' in senpaileri yeniler geldi diye çok heyecanlılar. Başlarda çaktırmıyorlar ama bir önceki sene daha yeni bir takımken önemli sayılabilecek bir başarı elde etmiş bir takım. Hiç biri çaktırmıyor ama hepsinin son anda oyunu döndürebilecek, oyun sıkıştığında yardım getirebilecek yetenekleri var. Aslında takımın komple şirin bir hikayesi var.

İkinci sezon ise Kış kupası üzerine yoğunlaşıyor. Eskileriyle birlikte  yeni takımlar ve rakipler göz önüne geliyor.


Anime tüm hepsinin yanında öncelikle eğlenceli. İnsanı güldüren, eğlendiren cinsten. Tempoyu kaybetmiyor. Belirli bir ritmi var. En dramatik ya da can yakıcı anı öldüresiye dramatize etmekten ziyade, temponun içine yediriyor. Çizimler güzel başlıyor ama ikinci sezonun sonuna doğru tavan yapıyor. Detaylar hoş çizilmiş. Maç aktarımları güzel. Ancak bu animeyi güzelleştiren en önemli etkenlerden bir tanesi bana kalırsa karakterler ve onların arasındaki ilişkiler... Altta yatan dostluk, güven, kırılganlık gibi noktalar karakterlerin üzerinden gidiyor...


Seirin Lisesi' nin koçu Aida Riko. İkinci sınıf öğrencilerinden. Babasında gelen özelliklerle takımı yönlendiriyor, çalıştırıyor. Genellikle seksi bulunmuyor ve buna kahroluyor. Yemek yapma konusunda benden daha kötü ama onun o kararlılığı, gerektiğinde onca çocuğu toparlayacak korkunçluğu ve kavrayışı yeter.

Takım kaptanı Hyuuga Junpei tam bir kaptan. Kararlığı, çoğu zaman analizleri ve soğuk kanlılığı en önemlisi de üçlükleri Seirin için önemli. Bu garibimin şut çalışmalarında kırmak zorunda kaldığı Masamune ve diğer sengoku figürlerine benim daha çok canım acıdı.

Shin Izuki, takımın point guardı olarak, soğuk kanlı ve akıllı tercihleriyle göze çarpıyor.

Sesini hiç duymadığımız Rinnosuke Mitobe  de takımın çalışkan insanlarından bir tanesi.

Diğer senpailerde candır, gönül insanıdır. Takıma yeni girenler içerisinde sivrilen iki tanesi (zaten toplamda 5 kişi katılıyor) Kuroko ve Kagami...



Tetsuya Kuroko: Olaylar bu elemanın etrafında dönerek başlıyor. Eski arkadaşları olan beşliye ve onların oyun anlayışına, bencilliklerine duyduğu tepki nedeniyle adı sanı bilinmeyen bir okula giderek, takım oyunu anlayışına sığınarak bu beşlinin karşına geçmek istemesi herşeyin nedenlerinden - sadece - bir tanesi. Bir oyuncu olarak gerçekçi anlamda teknik açıdan oldukça zayıf. Şut atamaz, içeri yüklenemez, kısa boyludur, bloğa açıktır, ne sahada ne gerçek hayatta varlığı hissedilir amma velakin, bir şekilde diyeyim, çok iyi assist yapar. Oyuncuları besler. Çok sakindir, kızdığı ya da sinirlendiği  çok nadir anlar dışında anlaşılmaz, gülmesi az ama özdür. Az yemek yer. Bunun dışında gözlemcidir, analiz eder. Soğukkanlıdır. Şefkatlidir ve çok şirin bir elemandır. Yazınca olmuyor işte ama animenin adı bile Kuroko' nun oynadığı Basketbol işte... Takım oyunu arzu eder gönlü...




Taiga Kagami: Bu eleman yeri geldiğinde karizmanın tavanı yeri geldiğinde ise andavalın dibi olabilme potansiyeline sahip. Basketbol tutkusundan ölmek üzere. Amerika' dan gelmiş, buradaki mucize beşliyi alt etmeye ve bir numara olmaya karar vermiştir. Kuroko ile başlarda zorla anlaşırlar ama zaman geçtikçe birbirlerine oldukça alışırlar. Bu beşlinin karşısında direnecek hatta onlara eş olacak güce sahip olmasına rağmen, onlar gibi bencilliğin ve tek adamlığın eline düşme potansiyeli de var. Özellikle ilk sezon bu çizgi oldukça açık gerçi Kagami' nin kişiliği buna müsade etmez (etmediği anlaşılır) ama Seirin ve Kuroko ile oynaması da olumlu yönde buna bir etki bana kalırsa. Kocaman olmasına rağmen köpekten korkması ile insanı güldürür. Bir oturuşta onlarca hamburger yiyebilmesiyle insanı imrendirir. Cümlelerin sonuna sonradan eklediği "desu" ile gülümsetir. Azimlidir, inatçıdır, salak görünür ama basketbol söz konusu olunca kafası çalışır. Kagami eğlencelidir.





Aslında anlaşılacağı üzere Seirin elemanları tek tek yetenekli olmakla birlikte takım oyununu ön planda tutar. Kazanma amacındadırlar ve kaybetmek istemezler ama oynarken eğlenmeyi de ihmal etmezler. Bunların altında yatan nedenler izledikçe anlaşılır.

 Öyleyse Kuroko ve Kagami demişken bu parça gelsin. "Hikari to Kage"





Teppei Kiyoshi: Esasen ikinci sezonda ortaya çıkan Seirin oyuncusu. Seirin' in basketbol takımını bu eleman kurmuş.Basketbol oynamaktan keyif alan bir insan varsa bu kendisidir ve bunu etrafına da yayar. Salağa yatarmış gibi görünür ama aslında ne salaktır ne de rol yapıyordur. Mucize nesil bir arada oynamış olmasından dolayı da başarılı olmuştur. Teppei' de kendi jenerasyonunun en iyilerindendir ama o beşli gibi kendine denk beş kişi ile bir takımda bulunmamıştır. Birden fazla pozisyonda oynar, takımını ve arkadaşlarını sever, korur. Bu animedeki en koca yürekli kişi kimdir diye sorarsanız, bence bunun cevabı ne Kuroko ne Kagami ne de başka biridir. Benim cevabım Teppei Kiyoshi olur.



Ryouta Kise: Mucize beşlinin animede ilk gözüken elemanı Ryouta Kise. Beşli içinde basketbola en geç başlayanı ve en tecrübesiz olanı da kendisi.  Bana kalırsa ilk andan beri diğer dördünün yarı tanrı havalarının aksine en rahat ve en sallamaz olanı da kendisidir. Kazanma hırsı var ama sağa sola da pek atar yapmaz. Eğlencelidir, geyiktir, büyüklerine saygılıdır. Aynı zaman da modellik yapar. Kuroko' nun bahsettiği konuyu ilk kavrayan da kendisi oluyor zannımca. Kuroko no Basket' te ki en favori karakterimdir Kiseciğim. (şuraya bir kalp çizdim kendim için. Böyle çizmeseydiniz napayım!!) Geyik bir yana beni esasen Aomine vs Kise maçı etkilemiştir. Çok severim kendisini.........

Kise vs Aomine sahnelerini anmışken o zaman bunun yeridir: " Sessen "












Shintarou Midorima: Eğer sırayı karıştırmıyorsam, Kiseciğimden hemen sonra görülen mucize beşli elemanı. Diğerleri gibi altyapısının mükemmelliğine ek olarak inanılmaz bir şutördür kendisi. Ukala ve kendini beğenmiş görünür. Batıl inançlıdır, burçlara çok inanır. Değişik, zaman zaman gıcık ama esasında eğlencelidir. Aslında onu eğlenceli yapan lise takımındaki takım arkadaşı Takao'dur.
Bu arada bu gıcık gıcık konuşan ses Ono Daisuke' ye ait.





Aomine Daiki: Mucize nesil elemanı. Beni yenebilecek tek kişi yine benim felsefesine zamanla sahip olmuş, öyle bir dereceye gelmiş ki artık oyunu seviyor mu yoksa sıkılıyor mu belli değil. ( Nedenlerini saklıyorum bu noktada ) Öyle bir potansiyel var ki elemanda tarif etmem mümkün değil.  Başlarda çok sinir bozucu, sert gözüküyor ama özünde iyi insan. Basketbolu da seviyor. İzlemesi keyifli.  Bu arada seiiyusu Junichi Suwabe yani  misal 07- Ghost - Frau. Bu da bir artı :)







Murasakibara  Atsushi: Mucize nesilin bir elemanı olan kendisi bir dev olmak ile birlikte abur cubura olan düşkünlüğü ve inanılmaz miskinliği ile gönülleri kazanmakta.  Bu çocuğun durumu da zor şimdi.  Herkese yukarıdan bakmak zor olmalı :P Bu da başlarda korkunç ya da sinir bozucu idi ama özellikle maçta beklenmeyecek şekilde Himuro Tatsuya için yaptığı bir güzellik var o noktada kalpleri kazanıyor bence. Bu arada saçları topluyken daha karizmatik görünüyor.  Seiyuusu Kenichi Suzumura' nın da hakkını yememek lazım. (Gintama / Okita Sougo)

Imayoshi Shoichi: Bu elaman Aomine' nin oynadığı takımın kapTanı. İfadeleri, planlaması vss... ile karakteri çok sevmekle birlikte seeiyusu Nakai Kazuya olduğu için kendisine ayrıca değinmek istedim. (ao no exorcist /Suguro Ryuuji - gintama / Hijikata ve daha bir sürü) Aslında çok eğlenceli eleman.

Tüm bu karakterler, saha içinde birbirlerini oyun anlamında kırıp geçirebilir, dışarıda sinir bozucu ergenler olarak davranabilirler, birilerine hezimetler yaşatabilirler  ama esasında hepsi basketbol oynamaktadır ve bu çizgiyi aşmazlar. Bu istisnayı bozan, düzgün oynamayıp başka bir mantık kullanan tek bir kişi ve ne yazık ki onun takımı var; Makoto Hanamiya. Bu da Teppei gibi, dağınık olarak oynadıkları için, mucize beşli kadar isim yapamamış kişilerden ama bu eleman yüz karası. Serinin net olarak en itici karakteri. Bu itici, bunun dediklerini yapanlar, uygulayanlar daha itici.

Mucize beşlinin o meşhur Akashi' sini iki sezon boyunca iş başında görmüyoruz. İkinci sezonda bir ara çıkıyor onda da değişik makas oyunlarıyla noluyoruz dedirtiyor, o kadar. Üçüncü sezonda ortaya çıkar herhalde.

Daha çok karakter var... Özellikle şu anda diğer takımların kaptanlarına, oyuncularına, senpailerine haksızlık yaptığımı düşünüyorum, çünkü onların da seride özellikle bu beşlinin elemanlarının üzerinde etkileri var .

Animenin açılış ve kapanış parçaları da anime ile oldukça uyumlu.

İlk sezonun açılış parçalarından: GRANRODEO - "Can Do"





İlk sezonun açılış parçalarından: GRANRODEO - "RIMFIRE"




İkinci sezonun kapanış parçalarından OLDCODEX - "walk"



İkinci sezonun kapanış parçalarından "Fantastic Tune" ' u Tetsuya' nın seiyuusu Kensho Ono seslendiriyor.



Ben Kuroko no Basket' i izlerken çok eğlendim. Üçüncü sezon tamamlansın diye bakıyorum. Karakterleri, hikayesi, olayları, eğlencesi, müzikleri ile güzel anime.

11 Ocak 2015 Pazar

Saiunkoku Monogatari 2 : ( İkinci Sezon ) Bir Anime...



Uzun bir süreden sonra Saiunkoku Monogatari' nin 39 bölümlük ikinci sezonunu izledim. ( İlk sezon ile ilgili yazı ve animenin genel konusu için buraya bakabilirsiniz)


Shi Ryuuki:   Ülkenin İmparatoru. Nasıl imparator oldu, neler çekmiş vs... bunlara değinmeyeceğim zira daha genç.

Bu sezon Shi Ryuuki için söyleyebileceğim: adam çok sempatik yahu!  Azıcık aptal, çocuksu falan filan ama sevimlinin önde gideni.

Sonunda bu sezonda kendini anladı ve imparator olmak istediğine karar verdi. Shuurei' ye de sonunda biraz sert çıktı, iyi oldu. Etrafındaki insanları bu sıcakkanlılığına ve yufka yürekliliğine bağlı olarak topladığı söylenebilir fakat yolu daha uzun ve çetin. Neyse ki bu sezon, ilk sezonun aksine sağlam bir giriş yapan ve sağlam bir duruş sergileyen Tei Yuushin yükünü biraz hafifletiyor. Onun  sonu ne olacak acaba?





Ran Ryuuren: Tam bir oryantalist ve esasında bir gönül insanı olduğunu bu sezon tekrar kanıtladı. Eğlenceli insan, güvenilir bir dost. Tavus kuşu temalı şapkası 10 numara.



Ran Shuuei: Bu sezonun sonu biraz ona odaklı. Bir kere saçları dağınıkken daha güzel. Üçüz ağabeyleri sinir bozucu. Ne kadar mantığına dayanan biri olsa da Ryuuki ile aralarındaki bağ memnun edici. Shusui ile aralarındaki ilişkinin  de devamı gelsin, açıklığa kavuşsun. ( ama o iş biraz yaş sanki)

Kız kardeşi de güzel bir giriş yaptı. Acıklı bir öykü onun hikayesi...






Li Kouyuu: Yine yer yön özürlü yine bu yüzden sinirli. Ama bu elemanın sakin durup durup bir anda posta koyup atarlanmasına bayılıyorum. Güvenilir insan özünde komik.



Seiran: Bu sezon daha bir arka plandaydı ama içindeki şeytanı daha net ve eğlenceli olarak dışarı çıkarmışlar. Shuurei olmaz sana be Seiran, unut bence :)

Ensei: Her zamanki gibi...


Bu sezon Tan-tan diye bir eleman soktular animeye. Yetkililere teşekkür ederim :P Yani böyle bir karaktere ihtiyaç vardı. Shuurei' in etrafındaki tüm adamlara tek tek lafını koydu. Shuurei' ye de söyledi söylemesi gerektiğini, bir nevi benim tercümanım oldu. "Hayat, etrafındaki herkes seni desteklerken, kararlarını onaylarken, isteklerini gerçekleştirebilmen için var gücüyle çalışırlarken kolay tabii... Öyle olunca, sınırlarını aşıp her şeye burnunu sokabiliyorsun". Uzatmayacağım, Tan-tan lazımdı bir tane. Ayrıca Shuurei' ye yaptığı evlenme teklifi, bu kadar gönülsüz ve tembelce yapılan tekliflere çığır açabilecek nitelikte.


Yenilerden Seiga: (aklıma hep amiga geliyor) Kin kuyusu ama  bu da gerekliydi tabi. Seiga- Shuurei kapışması ileride iyice büyür. ( ileride ileride diyorum ama üçüncü sezon olacak mı bilmiyorum. Olacakmış gibi bıraktılar sanki.)



Shuurei: Ortaya açık bir tartışma konusu. En azında aşk peşinde değil, bir şeyler yapmak ve başarmak için koşuşturuyor. Bu sezon az erhu çaldı, çok mutlu oldum. İlk sezon neydi öyle? Sanki bu geçen sezon Sakujin' e aşık oldu? Bilemedim...





Artık herkes tamamen birbirinin ayağını kaydırmaya başlamış, saray entrikaları alevini almışken herhalde üçüncü bir sezon yaparlar.

Saiunkoku Monogatari 2. sezonu beğendim ben. Aksiyonu çok bol olmasa da, karakterleri, eğlencesi, sempatikliğiyle animeyi yerli yerinde buldum. Bir sürü yeni karakter, daha da açılan konu... İyi, güzel.

Gelelim enlerime:

En sempatik: Ryuuki Shi




En çok bağıran: Li Kouyuu

En sevimli çift: To Eigatsu - Kourin

En gizemli: Hyou ailesi

En karizmatik: Ran prensesi
                         Jin Shiba

En arabesk: Ran Shuei

En korkutucu: Seiran

Animenin en sevimlileri: Pandalar



Bu da Ost' tan gelsin....

7 Ocak 2015 Çarşamba

Karlı Şarkılar... (Part I)






Madem son iki üç gündür kara odaklı yaşıyoruz o zaman bu akşamın yazı konusu olarak karlı parçaları seçiyorum ve sizleri aşağıdaki üç parça ( aslında dört ) ile baş başa bırakıyorum...

1- Öncelikle Güney Kore' ye uzanıyor ve sözü Seo Taiji' ye bırakıyorum.

Seo Taiji - 아침의 눈 (Morning Snow)




2 - Çin' e dönerek Jay Chou' ya bağlanıyorum.

Çin dedim ama biliyorsunuz Jay Chou Tayvan asıllı, Asya' da çok popüler bir isim.

Jay Chou -  发如雪 - Hair Like Snow




3- Japonya' ya dönerek sözü An Cafe' ye bıraktım...

An Cafe - Snow Scene



Bir yazıyı daha burada sonlandırırken, hepinize bol karlı günler dileyerek bu da bonus diyorum.

Yine Çin' den geliyor... Parçanın adı 雪诉离歌 ( snow telling the departure song) Parça Çin yapımı bir RPG oyunu için yapılmış. Orijinali kimin bilmiyorum. Pek çok versiyonu bulunuyor. Bunu Fairy2 yani Ling Zhixuan ve Meng Lan seslendiriyor.




4 Ocak 2015 Pazar

EAST MEETS WEST (東成西就): Dung Sing Sai Tsau 2011


2011 yapımı bu Jeffrey Lau filmi  izlediğim dönemde en ilginç bulduğum  Hong Kong filmlerinden bir tanesiydi... İlginçliği şu ki insan iyi mi kötü mü bir anda karar veremiyor.

Ölümsüz olan sekiz ejderha bilmem kaç bininci kez yaşadığımız yüzyılda dünyada dolaşmaktadır, doğal olarak ne olduklarından habersiz. Bu sekizli dünyaya ilk indiklerinde amaçları insan doğasını kötülükten korumaktır ama içlerinden bir tanesi, Yaksha, diğer yedisinden ayrılır ve bu nedenle iki taraf kapışmaya başlar. Ölürler tekrar gelirler, ölürler tekrar gelirler. .. Bu hikayede dediğim gibi bu yüzyılda geçmektedir.

Kaderin bir cilvesi olarak ya da karma diyeyim de içeriğe uygun olsun birbirlerini bulurlar. Film bu hikaye üzerine kurulu ana hatlarıyla...

Filmdeki ilk çarpıcı nokta çılgın bir kadroya sahip oluşu; Karen Mok, Kenny Bee , Eason Chan, Ekin Cheng, Jaycee Chan, Huang Yi ve diğerleri... Jeffrey Lau sağlam ekip toplamış.

(Ekip ve yönetmenden gelsin. Filmin içinde de duyabileceğiniz bu parça çok eğlenceli)




Şimdi sekiz ejder dedik, ölümsüzler dedik öyle çok efsanevi ya da epik bir tarzı yok filmin, komedi filmi bu, her şeyi kafayı almış... basit bir kurgu ama arkada göndermeler ve diyaloglarla kendini gösteren komedi... göndermeler oldukça bol ki muhtemelen hepsini yakalayamamışımdır, Filmlere, günümüze... Jaycee Chan - Jackie Chan ailevi ilişkisine bile değinilmiş ki Stephen Chow ile oldukça güldürdü durup duruken. Bunca komedinin ardında bir aşk öyküsü/döngüsü...

İlk anlarda takip etmesi biraz sıkıntılı ama korkutmayın kendinizi ilerledikçe açılıyor olaylar...
Efektler gayet hoş... oyunculuklar çok sade ve içeriğe ters düşmüyor. Filmin en güzel yanlarından bir tanesi ise kesinlikle müzikleri.


Şu filmi Jeffrey Lau' dan başkası eline alsaydı madara olurdu muhtemelen ama sonuç olarak filmin eğlenceli olduğuna kanaat getiriyorum. Herkes sever mi bilmem ama aşina olanların beğeneceğini düşünüyorum. Filmi beğenmeseniz bile ince detaylar var ki insanı güldürüyor...


(Karen Mok ve Eason Chan söylüyor...)

2 Ocak 2015 Cuma

The Duel (2000) : Wuxia mı dediniz?



Bir akşam oturup, zamanım var nasılsa öyleyse bakayım şöyle eskilerden gözümden kaçmış, wuxia ve komediyi harmanlayan film var mı dedim, karşıma tesadüfen bu film çıktı. 2000 yapımı, yönetmeni Andrew Lau olan bu Hong Kong filmini karşımda bulunca bozuldum biraz, yani nasıl gözden kaçırmışım?


Filmde Andy Lau, Ekin Cheng, Nick Cheung , Zhao Wei, Kristy Yeung gibi isimler yer alıyor. Bana sorarsanız kadro özellikle dönemine göre gayet popüler isimlerden oluşmuş.

Film esasında Gu Long' un wuxia romanlarına ve özellikle karakteri Lu Xiofeng' e dayanıyormuş.      ( yaw, çok fazla sayıda  ve çok çekici wuxia romanı var. ciltler ve  ciltler... Biri el atsın da şunları artık bir çeviriversin. Çincem çeviri yapacak kadar olsa üşenmeyeceğim, iyilik olsun diye çevireceğim ama mümkünü yok. Bir güzellik yapın artık! )

İmparatorluk ajanlarından Dragon 9 (Nick Cheung)  bir görevinden daha başarı ile döner. Bu esnada saraya  Yeh Cool Son (Andy Lau) gelir - kendisi bir kılıç üstadı olduğu için saraya kapıdan girmez tabii ki -  ve Dragon 9' a yakın arkadaşı olan Snow Blower Simon' a (Ekin Cheng) mesajını iletmesini  söyler. Birkaç gün sonra Simon' u sarayın üzerinde yapacakları bir düelloya davet etmektedir kendisi. İmparator da bu işe olur verince kenti bir heyecan sarar. Bu esnada olaylar gelişir vs...

Öncelikle söyleyeyim, komedi ve dövüş sanatları karışımı bu film. Araya serpiştirilmiş absürd icatlar, karakterlerin anlamsız konuşmaları vs... yani öyle ciddi bir şey beklemesin kimse. Aksine aptallık ve saçmalık filmin içinde akıyor ama gayet eğlenceli... (bu bana göre, benim sevdiğim şekil) Oyunculuk  güzel, kimse sırıtmıyor bu kargaşa içinde hatta öyle ki Ekin Cheng filmi neredeyse hiç konuşmadan tamamladı denilebilir. Rekora doğru gidiyordu neredeyse, film meccha olsaydı kendi oyunculuğu çok başarılı olabilirdi. Vicky Zhao Wei, yine güzel yine sevimli. Nick Cheung' e lafım yok zaten. Andy Lau, hahaha iyi güzel diyeceğim ama şu filmin son sahnesini bir izleyin ya!! O son anlarda bunun bir dönüşü, saçını arkaya atışı, böyle garip ve komik  gözüken hareketleri var ki bilinçli mi bilinçsiz mi bilemiyorum beni oldukça güldürdü. (filmin başındaki ilk sahne de keza ama o esnada karşıma ne çıkacağını bilemediğimden şaşkınlık daha ağır basmıştı)

Neyse işte, herkese hitap etmeyecek, kendi içinde ve tarzında eğlenceli, dövüş koreografileri hoş olan, efektleri iyi, vakit geçirmek için seyirlik bir film...

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...