Elektirkli ev aletleriyle başarılı(!) ilişkilerim devam ediyor... En son buzdolabı olayından sonra irili ufaklı çeşitlli olaylar atlatarak hayatıma devam ettim. Bu yazının sebebi ise çoooook sevdiğim çamaşır makinesinin yokoluşa attığı adımdır ancak aşağıdaki sebeplerden de anlaşılacağı üzerine hiç cıvımıyorum ve saygıyla yazıya devam ediyorum...
Öncelikle bu acı(!) olay için SS501' den Bye Bye geliyor...
Aslında hedefim sadece bu parçayı paylaşmakken gece rüyama girip "ayağını denk al" mesajını vermesi nedeniyle daha ağır ve oturaklı davranıp kendisine bir de J-Rock dünyasında uzun yıllardan beri varlığını devam ettiren ve benim de pek bir sevdiğim L' arc en Ciel armağan etmeye karar verdim.
Bu çamaşır makinesi ile ilişkimiz aslında oldukça normal başlamıştı. Mesafeli ve saygıya dayalıydı. Ben işim olmadıkça onu rahatsız etmezdim o da boş vakitlerinde kendince takılırdı ama bir süre sonra bir isyankar olmaya başladı. Çamaşır yıkarken orası burası oynamaya ve zamanla içindeki suyu kapağından doğru banyoya kusmaya başladı. İlk zamanlar hastadır dedim dokunmadım ama ben alttan aldıkça daha da ukalalaştı artık çamaşır yıkamak bir eziyete dönmüştü. taa ki o güne kadar... Yine banyoyu su basmış ve ben bir elimde süpürge suları ittirmeye çalışırken ve bir yandan da suçum neydi benim diye isyan ederken o sesi duydum;
" sen çok gebeşsin, bu kıyaklarımı unutma! formda kalman için sana egzersiz yaptırıyorum nihahaha".
Elim ayağım dolaşmıştı sadece bir anlığına ama önemsemedim, hayata devam ettim.
Zamanla ton daha da sertleşti...
" Kör müsün ? Bak şurada su kaldı, çalış köle!!!Al sana daha fazla suuuu!!" diyerek tam ben banyoyu kurulamanın verdiği rahatlığı yaşarken fıskiye misali daha fazla su fışkırtıyor, üzerime üzerime yürüyordu.
Psikolojim bozulmuştu. Artık dünyayı ele geçirmeyi amaçlayan ve bu esnada birbirlerine verdikleri gizli sinyallerle sahiplerini öldürmeye çalışan gizli bir çamaşır makinesi örgütünün üyesi olduğunu düşünmeye başlamıştım.
Bir gün canıma tak etmişti. Ortam yine havuza dönmüşken Karete Kid' in cilala parlat tekniğini uygulayıp;
" Artık yeter hurdacıya veriyorum seni düdük!!" diye tehditkar bir tonda gürledim.
Tüm gürültü bir anda yok oldu. Sonra sanırım kendimden geçtim ki böyle mavi, mor, kırmızı, turuncu bir koridordan geçerek kendimi bir platformda buldum. Önümde her iki yana dizilerek arada bir koridor oluşturmuş yüzlerce çamaşır makinesi sıralanmıştı. Bir kruvaziyer platforma yaklaştı. Noluyoruz derken kruvaziyerin kapısı açıldı ve kapının ardında parlayan mavi ışığın önünde merdivenlerin başında arkasında siyah pelerini ile birlikte benim düdük göründü. Tüm makineler kapaklarını yep yep yaparak sanırım onu selamlıyordu. Merdivenlerden indi - nasıl indiğini göremedim - ve bana doğru yavaşça ilerlemeye başladı. Bu sırada makineler yep yepe devam ediyordu. Önümde durunca bana arkadan birşey çarptı baktım küçük merdaneli bir makine imiş. O ani darbeyle dizlerimin üzerine düştüm. "Oha noluyoruz?aaa naber düdük?" dedim ve aramızdaki diyalog - daha doğrusu ağırlıklı olarak monolog -şöyle devam etti;
Düdük: Ağzını topla!! Ben tümale galaksisinin büyük generali ve çamak gezegeninin lorduyum! Sen dizlerinin üzerinde benim sadece bir kölemsin ve burada deplasmandasın, akıllı ol!
Ben: (neredeyim??)
Düdük: burada gördüklerinin ve daha fazlasının hepsi bana itaat eder. evet gizlice bir başkaldırı planladığımızı düşünmen doğruydu. Senin o minik galaksindeki gezegenleri patlatacak çamaşır yıldızını inşa ediyoruz nihohohoho! bu plan tamamlanana kadar benim kölemsin ve ben senin evinde kalacağım. hareketlerine dikkat et, kafan kırılmasın! - bunu derken gerçekten tek kaşının kalktığını gördüm sanki -
Nutkum tutuldu, ağzımı açamamıştım. Tam açıp yep yep demeye çalışıyordum ki teker teker pat pat pat sesleri çıkarmaya başladılar. Ses o kadar korkunçtu ki bayılmışım kendime geldiğimde yine banyodaydım.
Gerçekliğine kanaat getiremediğim bu durum nedeniyle düdüğü atmayı erteledim ancak hala banyoya girdiğimde kötü bakışlarını üzerimde hissediyor tırstığımdan saygıda kusur etmiyordum ancak her gün elektrikli süpürgeye sarılıyor ve alaaddin' in sihirli lambası gibi onu okşuyor ve içinden çıkacak "Tawannanna tek umudum sensin..." temalı mesajı bekliyordum.
Taaki bu haftaya kadar... Sonunda cesaretimi toplayıp ondan kurtuldum. Yeni gelene sesleniyorum Shinee ile. K-pop' un cıvıltısıyla...
Şu anda bu videoda dans eden çocuklar yerine dans eden çamaşırları görüyorum...
Gerçi bu geleninde bir suikastçi falan olup olmadığını bilemiyorum ama umudum var :)
O zaman J- Rock' ı da atlamayarak onun için seçtiğim Heidi.' nin "Hello" su da gelsin... Dinleyelim güzelleşelim...
31 Mart 2012 Cumartesi
28 Mart 2012 Çarşamba
Triple Tap:Cheung wong chi wong
Merak ettiğim filmlerden bir tanesiydi bu 2010 yapımı Derek Yee filmi. İlk anda başa gelen aksiliklerden dolayı bir türlü izleyememiştim oldukça ilgi çekici görünmesine rağmen Louis Koo, Daniel Woo, Charlene Choi, Michael Wong ' lu - Michael Wong sadece 1 dakika görünüyormuş meğer - kadro ve trailer.
Film aslında 2000 yapımı double tap' e de göndermeler yapıyor ama ikisi kıyaslanmaz pek.
Ne buldum peki? Bir avuç hayalkırıklığı :P Yani Hong Kong filmlerinin en saçmasını bile seven ben yine biri sorsa iyi güzel derim, sonuçta piyasadaki onca saçma filmden iyidir ama yakından bakılırsa öncelikle herşey baştan anlaşılıyor zaten.
Daniel Wu ve Louis Koo nun performansları kendi başlarına iyi olsa da aralarındaki gerilim ya da her neyse böyle bir elektrikten eser yok.
Louis Koo film boyunca neredeyse hiç gülmeyerek ayrı bir rekor kırıyor. tamam karakter öyle de yani nereye kadar..
Aksiyon sahneleri başta ve sonda diyelim. Double tap ve triple tap birer atış tekniği olduğu için insan aksiyonel, estetik, karizmatik sahneler bekliyor ama pek beklediğini alamıyor bana kalırsa. iki karakter arasında bir elektrik olmadığı için Daniel Wu' nun elemanı niye takibe aldığı, neden bıraktığı vesaire de replikler dışında pek açıklama bulmuyor . Bu da filmi iyi olmaktan uzaklaştırıyor.
Kadınlar bambaşka boyutta. Zaten filmde genel olarak karakterler de ilgi çekici değil. Bir garip... O yüzden başlıyor ve bitiyor. Zamanı bol olanalar yine de izleyebilir.
Boşuna merak etmişim. Kendi çapında iyi olabilir ama Hong Kong tan çıkma daha iyileri var.
27 Mart 2012 Salı
SNSD: Biraz Nostalji...
Hahaha bu yorumu ilk dinlediğimde çift yönlü bir nostalji olmuştu benim için.Sonra bu akşam aptal bir günün ardından tekrar kendimi bunu izlerken gördüm.
SNSD'yi diğer adıyla Girls' Generation' u K-pop camiasını takip edenler ya da onunla ilgilenenler bilirler. Bu kızları canlı dinleyip izlediğimde sevimli bulmuştum. Bu yorumlarını konserden sonra izleyince pek güldüm.
Nedir bu eğlencelik. Buyrunuz bu kızların ağzından zamanın Spice Girls' ünün "wannabe"si.
Girl power demeyi de unutmamışlar ahahaha...
Bu da nostalji yapmak isteyenler için gelsin diye orijinalini koyacaktım ama sonra vazgeçtim hala antipatik buluyorum :)
25 Mart 2012 Pazar
Rob B Hood: bo bui gai wak
"Rob B Hood" olarakta bilinen 2006 yapımı, yönetmeni Benny Chan olan, Jackie Chan (aynı zamanda senaryo ve koreograf olarakta emeği geçen), Louis Koo, Micheal Hui ve diğerlerini içinde barındıran eğlenceli, atraksiyonel ve sevimli bir Hong Kong filmi.
herşeyden önce şimdi Jackie Chan candır, çok severim yeri ayrıdır, Louis Koo taştır ama bu bu filmin gerçek yıldızı o bebektir. sevimliliği bir yana o jestleri ve mimikleriyle insanı kahkahalara boğma kapasitesine sahip. filmde hiçbir şey olmasa ve film sadece bu bebeğin günlük hayatı ve muziplikleri üzerine olsa yine seyredilir.
ey octopus ve jackie... çocuğun aile kavramını kaydırmaya çalıştınız ama çocuk sizin aile kavramınızı geliştirdi. aksiyon sahneleri keyifli olmakla birlikte lunapark sahnesi gerçekten bir ara gerdi...
filmin ana parçası;
bebeği kızdırmaya gelmez, kafası atarsa çakar böyle bir tane...
Etiketler:
benny chan,
film,
hong kong,
jackie chan,
louis koo,
rob b hood
21 Mart 2012 Çarşamba
THE GAZETTE: 白き優鬱
Son zamanlarda bu parçaya yapıştım kaldım. Gerçi DIM albümünden, bunun üzerine yeni albüm de yaptılar fakat ara ara bende baş gösteren geriye sarma olayına yakalandım tekrar.
The Gazette, 2000 sonrası visual kei sahnesinin en popüler gruplarından biri oldular zamanla.. bana kalırsa gelişen, istikrarlı ve başarılı da bir grup, mazimiz uzun... neyse işte bu parçaya sarışım endişe vermeye başladı bugün itibariyle öyle ki yolda dinlerken sinsice yanıma yaklaşan ve beni ezmeye çalışan arabayı bile farketmemişim.
Shiroki Yuutsu/ The Gazette (canlısından olsun .. )
Zaman değişiyor, dünya değişiyor, her şey değişiyor bir tek şu Uruha' nın saçları havalansın diye alttan verilen rüzgar değişmiyor :P
Etiketler:
aoi,
j music,
japanese,
kai,
reita,
ruki,
the gazette,
uruha,
visual kei
17 Mart 2012 Cumartesi
SCANDAL: Don't Say Lazy
K-ON' u bilirsiniz. Müzisyen olma sevdasıyla tutuşan bir avuç liseli kızın sevimli maceraları...
Bu ilk sezonun kapanış parçası " Don't Say Lazy" oldukça hoş parçadır. Kızların seiyuuları Aki Toyosaki, Yoko Hisaka, Satomi Satou ve Minako Kotobuki tarafından seslendirilir.
Her geçen gün daha popüler olan 4 kişilik Scandal da parçayı yorumlayamadan duramamış ve almışlar Shoko Nagakawa' yı yanlarına ve ortaya şöyle bir performans çıkmış.
Bana kalırsa oldukça şık ve hoş olmuş. Salondaki coşkulu kalabalığı da ayrıca takdir ediyorum :)
Etiketler:
anime,
Don't Say 'Lazy,
j music,
japanese,
K-On,
scandal,
shoko nagakawa
12 Mart 2012 Pazartesi
MY KINGDOM: DA WU SHENG
Gao Xiaosong yönetmenliğini yaptığı Barbie Hsu, Wu Chun, Han Geng, Yuen Biao, Yu Rong Guang' ın yer aldığı bu filmin göz atmaya değer olacağını düşünmüştüm. Bazı yönlerden göz atmanın değer olduğunun doğruluğuna vardım sonuçta ama sadece bazı noktalarda. Aksiyon yönetmenin Sammo Hung olduğunu da ayrıca belirteyim ki bu noktaların altı çizilsin.
1900 lü yılların Çin' in de Pekin de Usta Yu' nun gözetimine aldığı iki çocuk Pekin operası için eğitim almaktadırlar. Prens, Usta Yu' ya Pekin Operasında kendi mührü olan en iyi usta ödülünü verir. Pekin Operası ülkenin diğer yörelerinde de farklılıklarla - teknik, gösterim gibi - varlığını devam ettirmektedir. Kutlama gecesi Shanghai' ın en iyisi usta Yue ( Yu Rong Guang) gelir ve Usta Yu' ya bu ödül için meydan okur. İki ustanın kapışmasındaki kural yenilenen mızrağını kırması ve sahnelerden çekilmesidir. Usta Yu, tiyatro geleneğinin devam etmesi ve her bölgenin farklılıkları nedeniyle bu düelloya sıcak bakmamasına rağmen öğrencilerinin durumu kavramayarak Usta Yuen' e saldırması sonucu düelloyu kabul etmek durumunda kalır ve yine öğrencilerinin düelloya dahil olması nedeniyle kaybeder. Sonucunda mızrağını kırar, ödül Usta Yuen' e geçer ve Usta Yu sahnelerden çekilir. İki öğrencisini Yin Long (Wu Chun) ve Er Kui (Han Geng)' yı yetiştirmek kalır elinde tek bir amaç olarak ki kendi tiyatro geleneği devam etsin. Yıllar geçer ve iki öğrencisini mezun eder ve hayattan da çekilir. Öğrencilerini Çin' in karmaşık ortamına salmadan önce onlara üç kural koyar.
Yin Long ve Er kui yollarını Shanghai' ya uzatırlar ve Shanghai' ya varır varmaz ustalarının ilk kuralını - "başka hiç bir tiyatrocuya meydan okuyup düello istemeyeceksini" i - hemen oracıkta çiğneyiverirler. Usta Yuen' e meydan okurlar. Usta Yuen' in öğrencisi ve yasak olmasına rağmen sevgilisi Xi Mulan (Barbie Hsu) her ne kadar karşı çıksa da üçü sahnede kapışırlar ve sonucunda Usta Yuen kaybeder ve Shanghai' da ki bu tiyatronun efendileri Yin Long ve Er Kui bu tiyatro sahnesinin efendisi olurlar ve yetenekleri dolayısıyla Shanghai' ın bir numarasına yükselirler.
Daha sonrasında ise çabuk yükselen bu ikilinin düşüşleri için süreç başlamış olur.
Filmin etkileyici ve güzel olan yönleri Pekin Tiyatrosu kavramı. Öyle konuyla ilgili çok bilgi verilmese de sahnelerini görmek ve özellikle düellolarını izlemek keyif verici ki Sammo Hung, kendisi de bu gelenekten geldiği için başarılı bir iş çıkarmış. Aynı şekilde yine kökleri Pekin Tiyatrosu' na dayanan Yu Rong Guang ve Yuen Bao' yu da izlemesi keyifli. Fahreneit' ın üyesi Wu Chun ve Super Junior' dan Hang Geng da üzerlerine düşeni yerine getiriyor aynı şekilde Barbie Hsu da. Sahneler estetik ve izlemesi keyifli.
Filmin devamı oldukça hızlı, resimli bir kitabı okurmuş gibi geçiyor. O nedenle ne olay örgüsünü anlamak, ne oyunculuk yakalamak, ne de nasıl bir anda bittiğini kavramak biraz zor. Derin bir anlatım yakalamak mümkün değil ki bu noktayı yönetmenin sorunu olarak değrlerndiriyorum nacizane ben. Öyle ki tiyatro kadrosunun ne yapmaya ve neden yapmaya çalıştıı meçhul. Er Kui pat diye "Ben Beijing' e e ailemin intikamını almaya döneceğim" diyor bu durumda insan "oğlum rahat battı herhalde" diyor insan bu noktanın bir gelişimi olmadığı için. Xi Mulan için "ne kadar olgun" denilebiliyor halbuki böyle olmamasına rağmen, Yin Long ve Er kui kendilerine kurulan tuzağı çat diye yiyor hiç bir sorgulama yapmadan, Emniyet müdürünün hafif psiko hali bile bir anlama varmıyor. Başlarda züppe ve daha havalı olan Yin Long bir anda daha iyi ve en azından biraz daha ilkeli bir adama dönüşürken Er Kui bir anda nedensizce efendi ve sakin karakterinden başka bir şeye dönüşüyor.
Bittiği zaman elde kalan tek şey usta olmanın oldukça zor olduğu kanaatine varmak zira iki velet ustalarının koyduğu her kuralı bir amaç ya da anlamı olmadan patır patır çiğnemekte bir sakınca görmüyor ve muhtemelen ustalarının kemikleri sızlıyor.
Eldeki kadro, konu ve atmosfer varken çok daha iyisini izlemek mümkün olabilirdi diye düşünmeden edemiyor insan. Gösterişli ve estetik ama içi bir nevi boş sanki...
Kapanış parçasını beğendim. Han Geng seslendirmiş... (Like a Dream)
Merak edenler için başka bir yorumu...
(http://www.youtube.com/watch?v=Tthpeu4oMxc&feature=related)
8 Mart 2012 Perşembe
HAVADA FIRTINA KOKUSU VAR SANKİ?
Bugünkü ruh durumum tehlikeli ancak tehlike kendime... O nedenle hemen dinlemeye başlıyorum...
Yoshida Brothers: Ben ne diyeyim ki size kardeşler. Bu elemanların albümlerini edinip insanların dinlemesini tavsiye ederim.
İlk önce bunu dinleyerek sakinleşmek akabinde gaza gelmek istiyorum kettleda kaynayan su misali...
Sonra sakinleşeyim diye Super Junior' a dönüyorum ki buharım çıksın. Berbat yüz hafızam nedeniyle kim kimdir diye seçmeye çalışırken kafam dağılsın.
Sonra hazır buna dalmışken o zaman Hong Kong' a uzanayım diyerekten Charlene Choi' ye bağlanıyorum. O hortumdan istiyorum!
Kitaro yapmasam olmazdı. Ama bu parça her dinlediğimde bana küçüklüğümde izlediğim daha doğrusu izlemek istemediğim belgeselleri hatırlatıyor. Gözlerimi kapatırdım ama parçayı duyardım.
Sonrasında Gackt... Parçayı çok severim de o kadar şekle şemale o danslar olmamış. Yalnız sahne estetik !!
Ahahahaha unutur muyum? Eski dostlar...Hazır biraz sakinleşmişken.. Ne güzel bir parçadır bu, ne güzel bir giriştir, nasıl bir enerjidir !!!
Luna Sea' den zorla ayrıldıktan sonra... Biraz - sadece biraz- alakasız ama eklemezsem olmayacaktı... Sex Machineguns...........Heavy Metal Thunder!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!
Aradakileri ve devamını es geçerek biraz kendime geldikten sonra fazla uzatmayayım diyorum ve kettleda kaynayan suyu izlemeye gidiyorum...
Etiketler:
c-pop,
charlene choi,
gackt,
hong kong,
j music,
j-metal,
j-rock,
japanese,
k-pop,
kitaro,
korean,
Luna Sea,
sex machineguns,
Super Junior,
Yoshida Brothers
7 Mart 2012 Çarşamba
DEADMAN WONDERLAND: İçeride Neler Oluyor?
Bu seriyi artık nasıl bir ruh hali içinde izlediysem bir gecede bitirdiğimi bilirim. Mangasını okumadım ve düşüncelerim animesi üzerine kurulu (cahilliği ile övünen tip örneği) ama içimden bir ses mangasının pek güzel olduğunu söylüyor bu nedenle mangasını okumuş olanların animeyi yerin dibine sokmasını buna bağlıyorum.
Bana kalırsa; hapishaneki mahkumlar şov amaçlı kullanılırken dışarıda durumun iyi bir şov olarak yorumlandığı ve insanların mahkumlar üzerine bahis oynamaktan çekinmediği - televizyonda izlenen filmlerde de bulunabilen - bir noktayı da içinde barındıran ilgi çekici bir seri. Müzikler, kullanılan renkler, yaratılan atmosfer ve ilgi çekici karakterlerle giderek daha da karışıklaşan ilişkiler ağıyla desteklenmiş bir hamlada izlenebilenlerden... Bu arada Crow' a hasta olduğumu hatırlarım :) Tek kusuru bazı karakter kurgularının tam olarak ortaya çıkmaması ve havada kalması bunu da herşeyi 12 bölüme sığdırmanın güçlüğüne bağlıyorum ve kendi adıma durumu ortaya koyulan sürükleyicilik ve aksiyonun hatırına es geçiyorum. (çok şefkatli yaklaşıyorum sanırım)
Bununla birlikte açılış parçası DWB&Fade' in "One Reason" ' ınına ve jeneriğine ayrıca hastayım. Seriyi bana sevdiren ilk özelliklerden biridir bu. Jeneriğin de manalı olduğunu düşündüm. (bravo!)
Bu da parçanın esas hali. Fade' in ( ki kendilerine ileride değineceğim) "Kings Of Dawn" albümünde yer alan parça Black Hearts&Dollar$ing$ ...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)