29 Eylül 2015 Salı

Yine Bir Gün Maceradan Maceraya Koşuyorum: Be Strong



Geçen günlerde içimden geldi bir müzik listesi oluşturdum. Bu içten geliş çok ani olduğu için elimdeolanlar ve o anda aklıma gelenlerle yetinmek zorunda kaldım ama sonunda en azından kendim dinlerken keyif aldığım hoş bir liste oluştu. 


Fim, dizi ve anime müziklerinden oluşan enstrümantal bir liste oldu. (Bir kaç parçada koro kısımları bulunuyor, kıyamadım) Tahmin edilebileceği gibi Uzak Doğu yoğunluklu oldu. Ağırlığı biraz zafer temasına yıkmaya çalıştım gerçi :P

Neyse işte, benim dışımda belki bir başkasının işine  yarayabilir diye buraya ekleyeyim dedim :)





Not: Kullandığım resim Jungshan ( Rola Chang ) isimli bir sanatçıya ait.  Ben resimi internet üzerinde rastgele ve farklı bir siteden bulmuştum ama sonra içime sinmedi, google'da arattım. Mürekkep ile yapılmış ve bir Wuxia dergisinin kapağında kullanılmış. Detaylar ve daha fazla çizim için buraya lütfen. 

20 Eylül 2015 Pazar

The Night Watchman (Diary Of A Night Watchman) : K Drama





Uzun zamandır Kore dizisi izlemiyordum, bu uzun araya 24 bölümlük The Night Watchman ile son vermiş bulunuyorum. İyi mi ettim, kötü mü ettim bilemiyorum. 2014 yapımı olan The Night Watchman' de Jung Il-Woo, Ko Sung He, Yunho, Seo Ye-Ji, Yoon Tae Young, Ko Chang-Seok, Lee Jae Yong gibi isimler yer alıyor.



Fantastik ve doğaüstü öğeleri barındıran dizide olaylar Joseon' da geçiyor. Bir tane ufak prens var sarayda sonradan esas oğlan olacak. Kral babası hayaletleri görebilme yeteneğine sahip zaten böyle bir rivayet varmış, sadece hayaletleri görebilen tahta oturabilir diye. Dağlardan birinde Yongshi Kabilesi var. Bu kabilenin liderinin tek amacı Yılan Tanrısını (aslında ejdere daha çok benziyor) uyandırmak ve dünyayı onunla birlikte yönetmek. Doğaüstü güçleri olan bu amca, bu hayalini hayata geçirmek için tahmin edebileceğiniz üzere hiçbir komplo, hayat kaydırma ve pusudan çekinmiyor. Amacına ulaşmak için saraya biraz kötü ruh gönderiyor, sarayda olay çıkıyor vss...  derken bizim küçük prens Rin hasta oluyor. Kral babası, kraliçe annesi kahroluyor  çocuğumuz hastalandı diye, derken krala diyorlar ki Mago Kabilesinin şamanları bir çiçek yetiştiriyor, prensi ancak o ayağa kaldırır. Fedakar kral yola çıkacakken aslında sarayda var olan gizli bir bölük olan, kuruluş amacı ve görevi kötü ruhlarla ve hayaletlerle savaşmak olan, sadece krala bağlı olan Night Watchman ekibi ile de tanışıyoruz.


Kral ve ekip, Mago Kabilesine ulaşıyor ama o da ne ?  Yongshin Kabilesi, şamanlarını kaçırmış, kurban etmeye hazırlanıyormuş. Cengaverler hemen Yongshin Kabilesinin ayin düzenlediği yere gidip ayini basıyor, muhteşem kral kutsal ok ile dirilen Ejderi vuruyor, Mago Şamanı' nı kurtarıyorlar, Yongshin Kabile reisi sırra kadem basıyor, Mago Şamanı teşekkür babında gerekli çiçeği yetiştirip krala verirken ufaktan da yazıyor krala... Her şey iyi görünüyor ama Yongshin Kabilesi Reis' inin etrafa ektiği kötülük tohumlarını ve kötü ruh enerjilerini kimse hesaba katmıyor tabii. Kral saraya dönünce sapıtıyor, durup dururken adam kesmeye başlıyor ama işte bunlar hep kötü ruh, kötü enerji!!  En son oğlunu kesecekken duruyor... Bu olaydan sonra Kral intihar ediyor ya da ettiriliyor, küçük Rin hem annesini hem babasını kaybediyor, babaannesi onu saraydan uzaklaştırıyor, taht üvey abisine geçiyor bir şekilde.



Bizi ilgilendiren olaylar bunlardan 12 yıl sonrasında gerçekleşiyor. Rin, saray görevlerinden muaf, etrafta serseri ve playboy olarak takılıp saray parası yemekte. Hayaletleri görmemezlikten geliyor. Do Ha, bu 12 yıl önceki şamanın kız kardeşi ablasını aramak için başkente geliyor. Moo Seok, ülkenin en iyi kılıcı ama ruhsuzluktan ölecek. Tam bir görev insanı, krala yani Rin' in üvey abisine gönülden sadık. Soo Ryeon, dolaplar çeviren başbakanın kızı küçüklükten beri prens Wolgang' a yani Rin' e yanık.  İşte bunlar ve  diğer isimler bir şekilde bir araya geliyor, kimisi kendi yoluna gidiyor, kimileri birlikte takılıp Night Watchman ekibini bir şekilde tekrar kurmak zorunda kalıyorlar. Çünkü Sa Dam yani eskinin Yongshi Kabile reisi şehre geri gelmiş, tekrar tanrıyı diriltme peşinde, sarayda da nüfuz sahibi.



Neyse işte olaylar böyle başlıyor, tahmin edebileceğiniz gibi gidiyor. Girişi bu kadar uzun uzun anlatmışım ama söyleyeyim ilk 3- 4 bölüm hiç çekilmiyor. İlk üç bölümü atlatabilirseniz 4. bölümde sarmaya başlıyor. İyi vakit geçirip, kafa dağıtmak için uygun olsa bile çok iyi bir dizi olduğunu söyleyemeyeceğim. Bu arada 1 saatlik diziler yapmayın artık ya, insaf !!  İzleyici olan  bizler de insanız yani, bir saat nedir bir bölüm başına, hakikaten uzun geliyor artık bana ya da yaşlanıyorum iyice.



Dizinin akışı genel olarak iyi aslında ama senaryo açık biçimde saçmalıyor zaman zaman. Gereksiz olaylar bütünü - bence sırf uzatmak için - oluşturulmuş, bir kısım bağlantılar atlanmış. Belli bölümlerde sapıtmalar bulunuyor. Misal;  prens her yerde aranıyor ya da sarayda ihtilal olmuş ama tahtta hakkı bulunan prens saraya elini kolunu sallaya sallaya girip çıkıyor. Her iki tarafta birbirinin karargahını biliyor ama basmamak için direniyorlar, canları isteyince birbirlerinin merkezlerine gayet rahat girip çıkıyorlar. Rin' in annesi hayalet formunda oğluna dokunamadı ama babaanne kraliçe diğer krala sarıldı falan...Ha mesela yangın var, bina yıkılmak üzere bunlar hala anlamsız anlamsız bakışıp kendi içlerinde romans yaşıyorlar.  Kızı  oradan çıkar önce sonra  dışarıda konuşun yahu !! Bu son örnek senaryo ile ilgili olmayabilir gerçi ama bu ve benzerleri de son derece sinir bozucu noktalar. Düşman bölgesine atlayıp girmişsiniz orada strateji tartışıyorsunuz. Daha bir dakika önce karargahınızda bön bön birbirinize bakıp dakika geçiriyordunuz, o esnada hiç mi plan yapmadınız? Do Ha' yı yılandan kurtarıyorlar, yılan ya da ejder artık her neyse enselerinde, hanım kızımız hala kaçmak yerine prensi görmeliyim diyor, valla bu soğukkanlılığı  tebrik ediyorum.



Buna rağmen, bir şekilde bir sıcaklık yaratıyor ki insan devamını getiriyor. Güzel yanı ne? Aşk üçgeni yaratmaya çalışmadılar, bakın bu iyi bir olay benim için. Yani tamam Soo Ryeon prensi sevİyor, prens Do Ha' yı, bu bir üçgen ama baymadılar. En Çok Moo Seok' u da Do Ha' ya yazdıracaklar ve dizi bir cehennem azabına dönecek diye endişelenmiştim ama olmadı, (hafiften meyilliydi gerçi ) buna sevindim.


Diziyi sıcak kılan öğeler neler?

Mesela müzikleri fena değil.





Bazı karakterler var, özellikle çok sevimliler. Misal hayalet üçlüsü. İlk bölümlerde o bellerindeki ipler falan çok belli olsa da ben görmemezlikten gelmeyi tercih ettim. O ipler sadece hayaletlerde değil diğer başka sahnelerde de kötü kullanılmış, mesela Yunho' nun yani Moo Seok' un dövüş sanatlarında solo gösteri yaptığı bir iki sahenede kullanılmasalarmış daha iyi olurmuş. Şef'in arkadaşı eğlenceliydi mesela. Bu handa çalışan sayko görünümlü hatun eğlenceli bir tipti. Hancı teyze ilk başlarda irrite etse de sıcaklık katan karakterlerden.


Dizideki oyunculuklar genel olarak fena değil. Toplamda bir şekilde  birbirlerini kotarıp, toparlamışlar. Öncelikle en beğendiğim performansları sıralayım.




1- Pince Kisan: Kim Heung - Soo' nun canlandırdığı Prens Kisan evlat olsa sevilmeyecek çapta bir karakter. Küçüklüğünden itibaren Rin' e karşı içinde kin duymuş olan Kisan' ın içindeki kıskançlık, Rin' in saraydan gönderilmesinde aracı olmasından sonra tahta oturmasıyla da geçmiyor pek. Kafasındaki sesle konuşan, hafif deli, ruhsal açıdan pek güçlü olmayan, zayıf, krallık sorumluluğu altında ezilen bir karakter. Ha nedenleri de var tamam ama ayarsız işte. Kim Heung Soo' nun performansı ise, zaman zaman abartılı olsa dahi, bana kalırsa keyifli. Duygu hali geçişleri, çift kişiliği falan hareket getiriyor biraz. Bir tek, kılıçta eli iyi olarak gösterilmesine rağmen sağa sola kılıç çektiğinde o kılıcı daha inandırıcı tutabilseymiş bazı zamanlarda...






2- Park Soo Jong: İşte her tarihi dizinin, ister gerçekçi olsun ister kurgu olsun, çeşitli entrikalar peşinde olan, kapalı perdeler arkasında hükmeden ya da hükmetmek isteyen, inanılmaz politik ve politik zeka sahibi, olmazsa olmaz karakterinin karşılığı bu dizide Park Soo Jong. Tehlikeli adamlar bunlar. Mutlaka işiniz düşer, sizin için bir şeyleri halledebilirler hatta çok doğru öğütler verirler. Pek çok çeşidi bulunur bunların. Park Soo Jong, sağlam irade sahibi, ne istediğini bilen, hamlelerini akıllıca yapan, uzun vadeli yatırımlarda bulunan bir karakter. Lee Je-Yong bu tarz karakterlerde de  bir uzman. Bu dizideki en iyi performanslardan bir tanesi doğal olarak ona ait.






3- King Haejong: Kral Haejong, kararlı, güçlü bir kral ve iyi bir aile babası gibi görünürken ne yazık ki nefsine yenik düşerek insanı hayal kırıklığına uğratıyor. Her ne kadar içine şeytan kaçtı desem de, bundan hemen etkilenip etrafına zehir saçıyor. Gerçi tüm suçları da ardından buna yıkıyorlar ama ölmeden kıyım yaptı resmen, sonunda kendine gelse bile... Choi Won-Young  bir kaç bölüm görünse de iyi bir iş çıkarmış diyebilirim.






4- Sadam: Sa dam yani Yongshi Kabilesinin liderini Kim Sung Oh  canlandırıyor. Ah be Sa Dam, hani karakter olarak seni sevmemekle birlikte, üzülmedim de değil. Sen yıllarca çalış, çabala, insanları manipüle et, ağız kokusu çek sonra zibidinin biri tüm planlarını bozsun. Kötü de olsa ruhani güce sahip ol, bir nevi ölümsüz ol ama iki paralık adamlar sana tokat atsın. Haklısın kardeş, ben bu insanların aşağılamasına katlanamam derken. Sadam' ın sakallı, bıyıklı halini daha çok beğendim ben. Bu arada Do Ha' nın ablasına bir tutkusu var mıydı acaba ? Sanki var gibi  ama senaryoyu yazanlar sağ olsun, emin değilim. Kim Sung Oh genel anlamda başarılı bir performans sergiliyor. Karşısındakinin dibine girip dik dik bakması falan bir süre sonra baysa da çoğunlukla karakter ile ters düşmüyor.






5- Eunoch Song: Bence dizinin en tatlı karakteri. Diziye bir hayalet olarak devam etse de zaman zaman çok eğlenceli, çoğu zaman içten bir karakter. Lee Se-Chang bu karaktere çok şey kazandırmış. Özellikle son bölümlerde düşmeyen, diziyi götüren performanslardan bir tanesi kendisine ait.


6- Minister Ddoong: Bakan Ddoong da Park So Joong' un düzenine yem olup bir hayalet olarak diziye devam edenlerden. O anlamsız bakışları anlamsız olmasına rağmen pek çok oyuncu gibi gereksiz değil. Ko Chang-Seok  burada da karakteri canlandırmış. Ko Chang Seok  da dizinin sonuna kadar performanstan düşmeyenlerden.


Sanırım benim performans olarak beğendiklerim hep yan karakterler içerisinden.


Peki bu dizide neye taktım? Bu sefer dişlere ve göz makyajına taktım. Göz makyajı dediğim göze çekilen kalem ya da eyeliner her neyse işte. Bazı bölümlerde bazı karakterlerin gözlerine tam çerçeve çekilmişken bazı bölümlerde sadece tek göze çekilmiş. Sanırım çekimler aceleye falan geldi ya da oyuncular sildiler mi artık bilemiyorum. Bir izleyici olarak bu başarımdan ötürü kendimi tebrik ederken dizide yer alan en güzel dişli karakter/oyuncuları aşağıda sıralıyorum hahahahahahah







1- Park Soo-Ryeon (Seo Ye-Ji): Dizideki karakterimiz Soo Ryeon, prense (Rin olana) küçüklüğünden beri yanık bir insan. Aynı zamanda Park Soo Jong' un kızı kendisi. Prens tutkusu bir noktadan sonra saplantıya dönüyor sanırım. Başlarda iyi bir insan sonradan sapıtıyor ama hakkını yememek lazım. El birliği ile kızı dark side' a geçirdiler. Prensten yediği ters köşe ayrı bir konu, babasının arkasından yaptıkları ayrı bir konu ama  hastanede yardımcı olduğu hastaların kızın başı sıkıştığında bir organları yemediği için hemen yardımdan vazgeçmeleri beni dahi üzdü. Ne yazık ki çizgisini koruyamayarak, Sa Dam saflarına geçerek dark side' a giriş yaptı. Bu arada Seo Ye-Ji' nin dişleri ve yapısı dizinin en güzellerinden, performansı da fena  değil, ortalama.





2- Prince Kisan: Sürekli güldüğü  veya bağırdığı  için dişlerini bol bol görme fırsatı oluyor. Güzel dişlere sahip, tebrikler. (ne yazık ki yukarıdaki fotoğrafta dişlerini göremiyoruz)





3- Jo Sang Heon (Yoon Tae-Young): Dizide Jo Sang Heon, Night Watchman' in daimi lideri. Kendisine kısaca şef diyeceğim. Şimdi bu şef karakterini resmen önce bir beton olarak çizmeye kalkmış senaristler de sonradan biraz insafa gelmişler ya da Yoon Tae- Young biraz kırmış. Neyse Şefi severiz, özünde iyidir, yön göstericidir, yardımcıdır her ne kadar çizgileri katı olsa da. Dizi boyunca ben bu adamı nereden tanıyorum diye düşündüm, öyle böyle değil en sonunda kendimi kesecektim bu simayı nereden hatırlıyorum diye. En sonunda muradıma erdim ve The Legend' dan Yoon Tae-Young olduğunu anladım. Bu aydınlanmayı, bu bağlantıyı ne yazık ki yine görsel hafızam kuramadı, dizi bittikten sonra öğrendim. Yoon Tae-Young' un performansı fena değil, karakterin de donuk olduğunu kabul ederek, tek düze olduğunu söyleyebilirim ama keşke sürekli gözlerini belertek bakmasaymış. Gözleri, göz yuvalarından fırlayacak diye endişelendim. Yani şefin tek gerginlik, şaşkınlık dışa vurumu bu mudur? Oyuncuyu yani Yoon Tae Young' ı bu konuda suçlayamıyorum zira bence artık yönetmen mi yoksa ekip mi her kimselerse  tüm kadroya sanki böyle bir komut vermiş gibi duruyor. Her bölümde her karakter en az bir kere gözlerini belerte belerte bakacak, gözlerini açabildiği kadar açacak, bu şekilde bir tepki verecek diye oyunculara yön verildiğini düşünüyorum. Mutlaka bir oyuncu için aman şimdi gözleri fırlayacak yerden toplayacak diye endişeleniyorsunuz her bölümde. Bunun dışında neyse ki şef arada sırada cömertçe ama soğuk duruşunu bozmayacak şekilde gülüyor da güzel dişlerini görebiliyoruz.






4 - Queen Min ( Song Lee-Woo ): Bizim prens Rin' in annesi aynı zamanda zamanında kraliçe idi kendisi. Ne yazık ki ölmeden önce, kötü ruhlardan etkilenmiş kocasının bir kısım iftiralarına maruz kaldı. Oğlunun yanında hiç ayrılmayan bir anne işte. Song Lee-Woo' nun dişleri de güzel. (bu fotoğrafta ne yazık ki gülümsemesini göremiyoruz ama saçın görkemi karşısında saygıyla eğiliyorum)





5 - Do- Ha (Ko Sung-Hee) : Ablasını aramak için Mago Kabilesinin dağından şehre inen bir kızcağız. Burada bin bir klişe ile prens ile tanışarak yine bin bir klişe ile birbirlerine aşık oluverirler. Yine de Do Ha çoğu zaman eğlenceli bir karakter, klişe ana kadın karakter çizgilerinden biraz uzaklaştırmak istemişler, dizi adına bu iyi bir adım olmuş. Ko Sung Hee' nin performansı vasat altı bana kalırsa. Başlarda performansı ile karakteri iyi götürürken sonlara doğru inanılmaz bir düşüş gösteriyor. Bunda senaryonun da etkisi var bence. Kızcağıza doğru düzgün replik bile vermemişler sonlarda. Sürekli bir yerlere bakıp, ağlaması, hüzünlenmesi lazım. Yön eylem ortadan kalkmış. Sonlara doğru Do Ha sıkıcı bir karakter olurken, Ko Sung Hee' nin performansı da çakılıyor. Hoş bir kızcağız, dişleri de güzel. Bu arada şimdi bunun bir sahnesi var eklemeden geçemeyeceğim (dizide insanı sinirlendiren saçmalıklardan bir tanesi);  Do Ha kamçı gibi bir alet kullanıyor, bölümlerden bir tanesinde kötü adama kamçı ile saldırıp, adamın  elini onunla tutuyor. Kamçının malzemesi hayvan tüyü olduğu için kötü adam kamçıyı yakıyor. Şimdi kızcağızım, adam kamçının ucunu tutuşturdu o alev yavaşça yanıp taaa senin eline gelene kadar ne bekliyorsun ? Diziden 5 dakika geçsin diye mi? Ya ucunu geri çek, ya elin yanmadan silahını bırak yani nedir bu, ne!!!


Sanırım Ko Sung Hee, 2014'de bu rol ile MBC' nin en iyi yeni kadın aktris ödülünü almış. Ödülleri çok takip etmem, hangi kriterleri baz aldıklarını bu yüzden bilemiyorum. Kızı çok yerden yere vurmak istemiyorum zira performansındaki arızanın çoğu kendinden kaynaklı değil ama MBC bu ödülü bu rolle bu kıza verdiyse, 2014 dizilerini doğru düzgün izlememiş biri olarak ben de 2014 yılında yokluk olduğunu da bu nedenle bu ödüle layık görüldüğünü düşünürüm, kimse kusura bakmasın.






6 - Sa Dam (Kim Sung Oh ): Kim Sung Oh' nun dişlerine çok maruz kalıyoruz dizide. Dişçiler ya da ortodontistler bu konuda ne düşünür bilemem ama güzel ve estetik şimdi.




Bu yazıyı bitirmeden önce değinmeden geçemeyeceğim iki isim var. Hemen onlardan da kısaca bahsedeyim;



Prens Rin (Jung ll Woo): Prens Rin, sonradan açılan, sevimlileşen karakterlerden. İlk başlardaki tavırları, davranışları pek sevimli değil. Hele ki o hayaletleri görmemezlikten gelmesi insanın tepesini attırıyor. Jung Il Woo genel anlamda iyi iş çıkarmış. Her ne kadar zaman zaman abartılı ve gereksiz mimikler, ifadeler kullansa da olayı götürüyor ama bu karakterin de ayağını sonlara doğru kaydırmış yaratanlar. Zaten sürekli ağlatmışlar vesaire ama senaryonun saçmalamasından performans olarak Jung Il Woo da payını almış, son bölümlerde karakter çizgisi düşüyor.







Moo Seok (Yunho): Hep derim iyi dansçılar dövüş sanatlarında da başarılı olur. Burada da Yunho bunu kanıtladı tekrar. Aksiyon koreografilerinde başarılı olduğuna çoğu zaman tanık olabilirsiniz diziyi izlerseniz. Moo Seok' tan şefin gencini bu vesile ile genç bir beton yaratmak istemişler. Genç beton karakter olarak büyüğünü geçiyor, duble beton oluyor. ( o ne demekse?) Tam bir düz adam Moo Seok. Tamam, sadık, çizgileri çok kesin ve net, genellikle dar açıyı seven biri. Acıların da çocuğu sayılır. (Prens Kisan' a  teessüflerimi tekrar iletirim). Yunho' ya performans olarak ne desem bilemiyorum. Bir kere Moo Seok' un kağıt üzerinde çizilmiş sınırları işini kolaylaştırmış, üzerine daha rahat oturmuş. Bu vesile ile yapması gereken şey hiç gülmemek,     ( bunu başardı, ya bir karakter 24 bölüm içinde hiç mi gülmez? ) elinde kılıç aksiyona dalmak, donuk bakışlar atmak gibi vasıfları yerine getirebilmiş ama hep mi aynı bakış yahu canım Yunhocum? Tamam bön bön bakın, gözlerinizi belertin denmiş ama ara sıra bönlükten çıkıp biraz ifadelerini değiştirseymişsin hayat daha güzel olacakmış canım kardeşim. Yunho' yu da çok severim, işte sevdiklerime her zaman daha katı davranırım. Yine de en kötü performans senin değil, Yunhocum üzülme, u know !  Bu arada açık saçlı hali çok güzel kendisinin.








Şu göz belertme  sorunu dışında dizi boyunca beni deli eden diğer bir noktayı da aktarayım hemen; kılıç tutma sorunu. Ya deli ettiler beni tüm karakterler. Arkadaşım sürekli birbirinize, her gördüğünüze kılıç çekip bir beş dakika bekliyorsunuz buna alıştık ama o kılıçları doğru tutun ah be canlarım!! Yani kılıç o, kendinizi savunma ya da karşıya saldırma aletiniz. O kılıçları da bir hamle olarak çekiyorsunuz, o zaman duruşunuza, tutuşunuza dikkat edin. Kılıç yani, karşınızdaki düşmanınıza yumurta tavası spatulası ya da mangal maşası kaldırmıyorsunuz (sana bu piknikte et yok, hahaha!!), her an atağa hazır olacak bir biçimde kılıç kaldırıyorsunuz ama o kılıcı tutuştaki naiflik, çoğu zaman duruşlardaki o bozukluk!  Sanki  karşısındaki tabloya karşı fırçasını kaldırmışta şurayı hangi renk ile boyasam düşüncesindeki bir ressam gibi kılıç tutulur mu? Kalem/fırça ile kılıç bir olur mu? (sigortaları yaktım şu an itibari ile)



İki tane velet var dizide. Biri Rang, hayaletlerden, şirin. Diğeri Rin' in küçüklüğünü oynayan çocuk. Böyle yanakları tam sıkmalık bir velet. Ama büyük Rin' den daha fazla olacak şekilde varlığının çoğunu ağlayarak geçirdi. Misal bölüm  60 dakika çocuk göründüğü 30 dakikanın 25 dakikasını ağlayarak geçirdi kaç bölüm boyunca. Etrafımda "küçükken çok ağlardın" diyen büyüklerime bu bölümleri ibreti alem olsun diye izleteceğim, sağ ol ufaklık. Bir daha ağızlarını açamayacaklar.


Korece bilmiyorum ama yanlış anlamadıysam ve doğru hatırlıyorsam Çuna (böylemi yazılır bilemiyorum) majesteleri ya da kralım  gibi bir şey demek. İşte bu dizi bana böylece bir kelime öğretti. Öğretmekle de kalmadı,  Çuna' nın bir noktalama işareti olarak kullanımı konusunda beni aydınlattı. Bu konuda en başarılı olanlar babaanne kraliçe ile Park Soo Jong' dur. Her ikisi de bu kelimeyi bir bölüm içerisinde tonlamalarıyla  nokta, virgül, ünlem, soru işareti, üç nokta vs... şeklinde kullanma kapasitesine sahiptiler. Bu vesile ile bende bu yazıyı bitirirken Çuna yı nokta olarak kullanıyorum -  Çuna -





16 Eylül 2015 Çarşamba

Dramatical Murder: Bir anime






2014 animelerinden bir tanesi olan Dramatical Murder' a başladığımda hakkında en ufak bir bilgim yoktu. Animeyi bitirdikten sonra aslında BL video oyunundan uyarlandığını öğrendiğimde ufak çaplı bir şok geçirdim zira benim izlediğim animenin bununla en ufak bir ilgisi yoktu. Tamam, bu durum  anime için anlaşılabilir ama yapımcıların da ne yapmak istediklerini bildiklerinden emin değilim.

Bunun dışında 12 bölümlük anime bana kalırsa hem kurgu, hem karakter gelişimi açısından vasat. Müziklerin de beni pek çektiğini söyleyemeyeceğim.


Gelecekte Midorijima adlı bir adada geçen olaylarda, insanları çeşitli öğeler kullanarak etki altına almayı ve yönetmeyi amaçlayan bir kötü adam ve onun bilimsel alet edavatları var. Para da amcada bol olduğu için deneylerini yasalara uydurmuş şekilde elini kolunu sallaya sallaya gerçekleştirmekte. Adaya süper bir kompleks inşa etmiş güya sadece seçkinler bu yeni bölgeye gelip yaşayabiliyor.



Bir de adanın eski yerleşim bölgesinde hayatını devam ettiren halk var. Gerçi bunlar da zaman zaman bu domine etme arzusu ile yanıp tutuşan amcanın deneylerinden farkına varmadan nasiplerini alıyor ama onun dışında hayat normal akışında devam ediyor. Aoba esas oğlanımız ve bunun bir şekilde tanıştığı ya da küçüklüğünden bildiği diğer çocuklar var.  Bir de Rhyme adı verilen, gençler arasında yaygınlaşan bir oyun var. Acayip moda.

Aoba iyi hoş insan, iyi kalpli, yardımsever, düşünceli falan ama bir bildiğimiz Aoba bir de bilmediğimiz Aoba var. Kendinin de bilmediği bir gücü var. Zaten bu olmasa anime olmaz. Diğer deneysel amca da bir şekilde bunun peşine düşüyor... Diğer çocuklar bir şekilde Aoba ile karşılaşıyor vesaire... Aoba kardeş, her klişe anime karakteri gibi, elindeki yok etmeye yönelik gücü kendi iradesi ve arzusu ile iyi amaçlı kullanmak istemekte bu nedenle animenin sonlarına doğru her bölümde bir dostuna yardımcı olmakta. Her şey o kadar havada kalmış ki!!



Ama son bölümde Ren' in ergen depresyonunu tek geçerim. "Ben artık sana faydalı olamam bu nedenle varlığımın bir anlamı yok, bırak beni gideyim" nedir yahu? Ki Ren de Ren yani bir nevi taş ama içinde bir ergenin ruhunu taşıdığını gösterdi sağolsun.


Son bölüm o kadar tatlı tatlı bitti ki gözlerim açıldı. Tamam kabul ediyorum animenin tonu ve gidişatından zaten böyle bir şey bekleniyor ama kötü amca kötü amca dedim de adam tam bir erdem abidesi çıktı. Son kapışmada yenildi, yenilen sahneyi boşaltacak diye anlaşmıştık o zaman sözümde durayım diye gitti kendini vurdu. Tebrik edesim geldi bir yandan da güldüm. Yani amacı adadaki tüm insanları, tüm ülkeyi hatta dünyayı domine etmek olan ve bu uğurda hiç bir deney ve kandan çekinmeyen, laboratuvarda insanlar yaratan adam aman da son oyunda kaybettim hadi bari gidip kendimi vurayım, her şeyden de vazgeçeyim der mi ? Yani bilemedim, ilginç. Neyse ben niye ciddiye alıyorsam durumu. İzledik bitti, şimdi enlerimi seçeyim.


En Taş: Bu konu çetrefilli. Düşünmeden Ren derdim ama ergenmiş kendisi. Koujaku diyeceğim ama kuaförlerle aram iyi değil meslekten kaybetti. Aoba diyeyim o zaman.

En Şeker: Clear ile Aobanın küçüklüğü

En cool: Mink' in allmatei ile Koujaku



13 Eylül 2015 Pazar

Çiçekler Neden Bu Kadar Kırmızı? : 花儿为什么这样红?



Çiçeklerin neden kırmızı olduğunu hiç düşünmüş müydünüz? Ben de düşündüğümü hatırlamıyorum, olsa olsa çocukken düşünmüşümdür. Zaten konumuz çiçeklerin kırmızı olması değil, içiniz rahat olsun.

"Çiçekler Neden Bu Kadar Kırmızı?",  İngilizce haliyle "Why are flowers so Red?" ya da Çince (Mandarin) şekliyle "花儿为什么这样红?" aslen bir Tacik halk parçası. Bu yazıda bu parça ile olan serüvenimden ve bu parçadan bahsedeceğim ve muhtemelen ekleyeceğim videolarla bıkkınlık yaratacağım ama en azından bir iki versiyonunu dinleyin bence çünkü güzel bir parça.


Parça hakkında bazı kaynaklarda Uygurlara ait olduğu söylense ve karıştırılsa da  daha fazla kabul göreni Tacik kökenli olduğu. Öncelikle bir ülke olarak Tacikistan' a değineyim. 1991' de SSCB dağıldıktan sonra bağımsız olan Tacikistan diğer adıyla Tacikistan Cumhuriyeti, Orta Asya' da yer alan  Özbekistan, Çin Halk Cumhuriyeti, Kırgızistan ve Afganistan ile komşu olan bir ülke.  Resmi dili Tacikçe. Tacikler daha çok Fars kökenliler benzer şekilde Tacikçe' de Farsi kökenli dillerden bir tanesi.

Tacikler, Tacikistan dışında ağırlıklı olarak Afganistan ve Rusya' da yaşıyorlar. Rusya' da sanırım daha çok çalışmak için bulunuyorlar. Bunun dışında Çin Halk Cumhuriyetinde yaşayan Tacikler de var.


Çin Halk Cumhuriyeti'nde yaşayan Taciklerin büyük çoğunluğu Xinjiang Özerk Bölgesinde Taşkurgan Özerk İlçesinde yaşıyor. Biz Xinjiang Özerk Bölgesine Türkçe'de Sincan Uygur Özerk Bölgesi diyoruz. Burada yaşayan Tacikler Tacikçe konuşmuyorlar, daha çok  Uygur dilinden ve Hint-Avrupa ailesinden gelen Wakhi adı verilen bir lehçeden etkilenmiş olan  Sarıkoli dilini konuşuyorlar. Ben Çin' de iki Tacik ile denk gelmiştim. Her ikisiyle de Uygur Restoranında karşılaşmıştık, az çok Türkçe biliyorlardı ama bunda Uygur Restoranında çalışmalarınında etkisi vardır muhakkak. Neyse zaten iki örnek ile genellemeye varamayacağım.


Bunların ardından gelelim "Çiçekler Neden Bu Kadar Kırmızı"' ya. Dediğim gibi parça aslen Tacik Halk Melodisi ancak 63 yapımı Visitors on The Icy Mountain adlı bir Çin casusluk filminin ana parçası haline gelince parça film ile birlikte tüm Çin' de oldukça popüler hale geliyor. O yıllarda araya romantizmin de eklendiği bir casusluk filminin ve filmde kullanılan harika parçaların popüler olmasına şaşırmamak lazım. Parçayı filmde kullanılan hale besteci Lei Zhenbang getiriyor. Muhtemelen orijinal halinin melodisinde, ritminde ve tonunda bir kısım değişikliğe gidiyor. Orijinalinin sözleri var mıdır bilemiyorum, varsa sözlerini Çince haline getirirken değiştirmiş mi bunu hiç bilemiyorum.


Öncelikle buyrunuz, parça ile tanışalım.




Bu video dört parçadan oluşuyor. İlk bölüm 1963 tarihli film Visitors On The Icy Mountain'den. İkinci kısım 2006 tarihli TV halinden. Üçüncü kısım ise opera versiyonu. Son bölümdeki parçanın adı Gulbita. Ya  Tacikçe ya da Sarıkoli dilinde seslendiriliyor bilemiyorum. İşte "Çiçekler Neden Bu kadar Kırmızı"' nın esasının bu olduğu söyleniyor. (ben pek benzetemedim ama)


Bu noktadan sonra parçanın orijinali derken Çince (Çince'den kastım Mandarin) sözlü, filmde kullanılan haline atıfta bulunacağım.

Öncelikle parçanın sözleri şu şekilde;


花儿为什么这样红
为什么这样红?
哎红得好像
红得好像燃烧的火
它象征着纯洁的友谊和爱情
花儿为什么这样鲜
为什么这样鲜
哎鲜得使人
鲜得使人不忍离去
它是用了青春的血液来浇灌



Bu da Türkçe hali. (Daha doğrusu Türkçeleştirmeye çalıştığım şekli.)


Çiçekler  neden bu kadar kırmızı?
Neden bu kadar kırmızı?
O kadar kırmızı ki
Yanan bir aleve benzeyecek kadar kırmızı.
Dostluğun ve aşkın saflığını sembolize ediyor.
Çiçekler   neden bu kadar taze?
Neden bu kadar taze
O kadar taze ki insan
o kadar taze ki insan ayrılmaya katlanamıyor.
Gençlik kanıyla sulanıyor.


Biraz kamyon arka yazısıvari olacak ama hatalıysam düzeltiniz zira çeviri işi hatta bunu insanlarla paylaşmak benim için sıkıntı verici işlerden bir tanesi.

1





İşte benim bu parça ile tanışmam bu vasıta ile  oldu. Parçayı seslendiren Çinli şarkıcı Zhang Ye (张也). Açıkçası bunu dinleyince parçadan hiç hoşlanmadım. Nedense bu versiyonunu pek sevmem. Ama ilgimi çeken bir nokta sayesinde bu parçaya gömüldüm. Şimdi sözleri öyle hemen anlamam mümkün değil, anlayacak olsam HSK 3 falan almış ve şimdiye kadar kanatlanmıştım ama ilk dize çok net. İşte, çiçekler neden bu kadar kırmızı diyor. E peki ben neyi merak ettim? Çiçek ve kırmızıdan bahsediliyor da klip neden mavi tonlu. İşte hep diyorum şu gereksiz noktaları merak etme huyum değişmiyor diye, oysa şu merakımı  doğru sorulara ve ciddi işlere yöneltmiş olsaydım şimdiye kadar çoktan atomu parçalamıştım :P.


Pek çok çocuk gibi benim de merak huyum küçük yaşlarda başladı. Hatırladığım kadarıyla ilk girişimimi dönemin pek çocuğu gibi radyonun içinde küçük insanlar var mı acaba, konuşan onlar mı, radyoyu parçalasam içinden Erol Evgin çıkar mı diye etrafa yönelttiğim sorulara tatmin edici cevaplar alamayınca radyoyu parçalayarak gerçekleştirdim. Bu konuda o kadar titiz davranmışım ki o zavallı radyoyu bir daha kimse eski haline getirmeyi başaramadı, annemin endişesi ise herhangi küçük bir parça yutup yutmadığımdı. O zaman frekanslardan,bilimden  falan bahsettiler bana muhtemelen ama benim yorumum bilimin tüm fantezi ve hayal gücünü bozan bir şey olduğuydu. Neyse bu düşüncem sonradan değişti. Okuma yazma öğrendikten sonra gökyüzü neden mavi, gök kuşağı nasıl oluşuyor gibi sorularıma ansiklopedilerden cevaplar alıp anne ve babam ile konuları derinlemesine inceleyerek öğreniyordum, işte mesela renk tayfı falan muhteşem şekilde büyüleyiciydi benim için. İşte bir noktadan sonra gereksiz şeyleri merak etmeye başladım sanırım. Bu da bunun örneklerinden bir tanesi. Böylece yolculuk başladı.



2






Parçanın bu enstrümantal hali oldukça hoş. Dansçının kim olduğunu bilmesem de oldukça başarılı olduğunu söylememe gerek yok sanırım.



3





İşte parçanın müzikal anlamda en sevdiğim yorumu. Hastasıyım kısaca. Eğer aradaki bağlantıları atlamadıysam, okuduklarımı anladıysam ve kulaklarım beni yanıltmıyorsa bu yorum Erkin Abdulla' ya  ( Arken Abdulla) ait. Arken Abdulla, Kaşgar, Xinjiang, Çin doğumlu  bir müzisyen. Kendisinin başka parçalarını da dinlemiştim ancak bu yorumun onun olduğunu ilk anda anlayamadım. Genel tarzı Uygur etnik müziklerini değişik tarzlarla karıştırarak yorumlamak. Kendisiyle birlikte çalan Arken Music Group adı altında müzisyenler de varmış ayrıca. Bence harika bir yorum olmuş.


Koreografi ve dansa gelirsek - ki gelmek lazım - tek kelime ile harika. Özellikle koreografinin uygulanışı ve taşınışına hayran oluyorum her izlediğimde. Oldukça estetik. CCTV' nin her yıl düzenlediği dans yarışmaları ve gösterileri oluyor ve bunlara Çin' deki etnik gruplar katılıyor. Burada katılım Uygur Özerk Bölgesinden görünüyor ama grubu bilemiyorum. Neyse koreografi ve müzik  düzenlemesi çok güzel.







Bu yorum Çinli şarkıcı Tan Jing' e ait. Güzel söylemiş.


5




Bu ise parçanın orkestra destekli bir yorumu. Seslendiren Wu Buxia. Opera sanatçısı olan Wu Bixia, yerel ve etnik parçaları seslendiriyormuş daha çok.



Daha fazla uzatmadan burada bir son vereyim bu yazıya. Parçanın daha bir çok versiyonunu bulabilirsiniz. Sonuçta güzel parça. Bir şarkı için de bu kadar yazı yazdım ya, kendimi ayrıca tebrik ediyorum.



2 Eylül 2015 Çarşamba

Big Match (Big Maechi) : K Movie





Choi Ho' nun yönetmenliğini yaptığı, 2014 yılında gösterime giren Big Match izlemesi keyifli aksiyon komedilerden. Film kadrosunda Lee Jung-Jae, Shin Ha-Kyun, Lee Sung Min, BoA, Bae Sung-Woo gibi isimler barındıryor.


Choi Ik Ho ( Lee Jung Jae) bir futbolcu iken yaptığı centilmenliğe aykırı bir hareket sonucu içindeki dövüş sanatları aşkını keşfederek abisinin antrenörlüğüve menejerliği eşliğinde hayatını bir dövüşçü olarak sürdüren biridir. Öyle böyle değil, alanında oldukça başarılıdır ayrıca kendi içinde sallamaz ve esprili bir tiptir ancak bir gün abisi kaçırılınca huzurları bozulur. Ace isimli bir oyun kurucu insanı, ki bu tip şehir içinde kodamanların iddia girip zaman öldürüp para kazanabilecekleri canlı ve gizli oyunlar yaratmakta ve düzenlemektedir, Choi Ik Ho' yu bir şekilde oyununa zorlar ve ona aşması gereken parkurlar oluşturur. Choi Ik Su  da abisini kurtarmak için bu parkurlardan sağ çıkmak ve bölüm sonu canavarına - eğer varsa - ulaşmak zorunda kalır.


Kurgusu, konusu oldukça basit. Aksiyon güzel aynı zaman da esprili bir film. Filme bir şekilde dahil olan eski boks şampiyonu şimdinin Ace kuklası Soo Kyung,  BoA imiş. Ben film esnasında tanıyamadım. Tanımama da pek gerek yok zaten.


Oyunculuklar film için yeterli ancak Lee Jung Jae göstermiş olduğu aksiyonel performans ile ayrıca bir takdiri hak ediyormuş gibi hissettiriyor.

Eylül başlangıcında  izlenebilecek çerezlik ve eğlenceli bir Kore filmi bence.

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...