28 Haziran 2015 Pazar

Qin' s Moon Baifeng Specials: Qin Shiming Yue Zhi - Tian Xing Jiu Ge





Son yıllarda hayatıma giren nadir güzelliklerden bir tanesi Qin' s Moon. İlk dört sezonundan daha önce bahsetmiştim. Aslı Wen Shiren' in romanına dayanan Qin' s Moon' un 5. sezonu gelse de izlesem diye kuduruyordum, filmine de ulaşamadım henüz. Sonunda 5. sezon gösterime girdi. Filmi de yayınlandı sanırım ama henüz elime geçiremedim. Bu arada 2014 tarihli özel bölümleri sonunda nete düştü.


Tian Xing Jiu Ge olarak geçen bu bölümleri ben Baifeng özelleri olarak adlandırıyorum. Adı üzerinde seride en sevdiğim karakterlerden bir tanesi olan Baifeng' ı yani İngilizcesi ile White Phoenix' i konu ediniyor. 3 bölüm var sanırım Baifeng temalı. Bu özeller üç bölüm ile sınırlı kalacak zira devam bölümleri ile ilgili herhangi bir bilgi görmedim. Zaten kurgu ve ulaştığı sonuç itibari ile de üç bölüm ile bitmiş gibi görünüyor ama Qin' s Moon bu belli olmaz.





Bu üç bölümlük hikaye Baifeng' ın  (White Phoneix) Wei Zhuang ve adamlarına katılmadan hemen önceki sürecini ve Baifeng' ın neden bu gruba dahil olduğunu anlatarak Baifeng' ın geçmişine biraz olsun ışık tutuyor.


Baifeng hikayede en sevdiğim karakterlerden bir tanesi.(biliyorum 175. kez aynı şeyi söylüyorum) Beyazımsı morumsu saçları, mavi gözleri, kararında konuşmaları, kibirli ve ukala tavrı ama aynı zamanda kontrol edilemez oluşu ve ne zaman ne yapacağı kestirilemeyen akışı ve tabii ki becerisi, yeteneği ve hızıyla kendisini sevmemek mümkün değil. Olgun falan da değil kendisi, karizmatik  görünüyor ( şimdi Baifeng karizmatik bir karakter değildir diyen çarpılır) ama zaman zaman oldukça çocuksu tavırlara girebiliyor ve en büyük tutkusu sürekli Wei Zhuang' a meydan okumak. Bu hikaye aslında bunun da nedenini sunuyor izleyene... Bir de bu üç bölüm de Moya (Ink Crow) adlı bir karakter ile tanışıyoruz ki durup saygı duruşunda bulunmak gerek. Qin' s Moon bu nedenle güzel bir seri.


Spoiler vermeden yazmaya çalışmaktan sıkıldım artık bu nedenle hikayeyi ve yorumları gayet açık olarak yazacağım bu üç bölüm için. Ha zaten Qin' s Moon izleyen ve Türkçe bilen  başka biri olduğunu sanmadığım için kendimi bundan sakınmıyorum bu noktada hahaha....




İlk bölüm şirin bir şekilde başlıyor. Havada uçan siyah tüy izleyeni alıp geçmişe yani Baifeng daha henüz oldukça genç ve en yakın dostu ve üstü Moya (ki bu karaktere sonra değineceğim ) ile birlikte Han Generali Ji Wuye' ye çalıştıkları zamana götürüyor. Konu  Baifeng ve Moya' nın aksiyonu ve ikili arasındaki hafif felsefi içerikli diyaloglarla açılıyor. İkisi de generalin gizli adamları. Generale daha önceki sezonlarda da değinilmişti, hırlı bir  karakter değil. Bu ikisi de onun altında ve emirleri doğrultusunda görevlere gidiyorlar, ellerini kana buluyorlar vs... Diyaloglar zaten hayat, ölüm, kader, bir canı sonlandırma ile ilgili. En önemlisi ikisinin de, aslında daha çok Moya' nın, her ikisinin de birer araç olduğunu ve hayatlarının pek bir önem içermediğinin farkında olmasında. Kuş gibi uçabilseler bile  özgür olmadıklarının farkında  olmalarına ve daha da önemlisi bir araç olarak başkalarının hayatını sonlandırabilirken kendilerinin sonunu ne kadar ellerinde tutabileceğine de hafiften değiniyorlar.


Neyse, sonra Generalin yeni oyuncağı olarak salona ama kendi deyimleri ile kafese getirilen yeni kızı görmeye gidiyorlar. Bazı nedenlerden dolayı Baifeng kızdan yani Nongyu' dan etkileniyor. Aradaki olaylar neticesinde oradan ayrılması gerektiğinde Nongyu' ya kapalı şekilde birlikte gidelim dediğinde reddedildiğinde ufak bir şok yaşıyor suratından belli olmasa bile.


Esasında bir suikastçi olan Nongyu, girişiminde başarısız olduğunda ve ölüme yaklaştığında yardımına gelen yine  Baifeng ve her ne kadar bir şekilde eli kanlı olsa da yine de bazı açılardan  asil duyguların insanı olan Moya oluyor. Her şeyin sonunda Baifeng hem sevdiği kadını hem de en iyi dostunu kaybediyor. Nongyu ile güvenli bir yere vardıklarında ve Nongyu öldüğünde Chilian (Crimson Snake / Crimson Lotus ) ile karşılaşıyor. Nongyu her ne kadar bu görevi kendi istemiş olsa da suikasti Han prensesi olan Chilian' ın organize ettiğini öğrendiğinde Baifeng intikam amacı ile saldırdığında Chilian' ın yardımına Wei Zhuang geliyor ve ikisinin ölümünü Baifeng' a ve onun güçsüzlüğüne bağlayarak Baifeng' a öldürücü son darbeyi vuruyor.


Bu hikaye ile birlikte Baifeng' ın nasıl Wei Zhuang ekibine dahil olduğu ve ana  hikayenin geçtiği dönemde Wei Zhuang kadar güçlü olduğu düşünülmesine rağmen neden onunla çalıştığı ve fırsat bulduğunda Wei Zhuang ile kapıştığı ortaya çıkıyor. Ayrıca bana kalırsa  - yanlış hatırlamıyorsam 4. sezonda -  bu şekilde Crimson Lotus' u Junpei' den kurtardığı bölüm daha da bir anlam kazanıyor.


Söylendiği gibi Anka kuşu yeniden doğdu mu? Çoğunluk buna evet diyor ama benim için bunu onaylamak biraz zor. Daha güçlendi, akıllandı, olgunlaştı ama hala bir yıkımın içinde sanki. Belki tüm hikaye bittiğinde küllerinden yeniden doğar. Bilemiyorum.




(Bölüm içinde yer alan parçalardan bir tanesi 空山鸟语琴曲. Çeviri işinde oldukça başarısız olduğum için bunun tam olarak Türkçe karşılığından emin olamıyorum. Kısaca Dağ Kuşlarının şarkısı diyeceğim ama aslında daha derin. Boş dağlarda yolunu kaybetmiş öylesine uçan kuşların kalbine sesleniyor.)


Gelelim Moya' ya yani Ink Crow' a. Arkadaşım nasıl bir karakterdir o ? Bir kere delicesine karizmatik. İkincisi bir karakter nasıl iç sesinin farkında olup aynı zamanda bulunduğu dış koşulları bilerek  her ikisinin de farkında olup enerjisini korur? Esprili olur? Burasını uzatmayacağım yoksa açıklamak için çok yazmam gerekir ama olayı iyi taşımış. Bunun dışında Baifeng' ı korurken aslında Generali ve ona olan gönülsüz sadakatini de satmaması da ayrı konu. Ben Moya' yı sevdim. Kötü çizgide ama karizmatik diyeyim, başka ne diyeceğimi bilemedim :) Yaklaşık tüm karakterler gibi gri çizginin hakkını vermiş.

Üç bölüm ama bana kalırsa hikayesi, müzikleri, aksiyonu ve görselliğiyle güzel üç bölüm.

İnanmazsınız adamlar yine yapmış :) Şimdi diğer özel bölümü izleyeyim.

Beşinci sezon da biriksin artık. Sanırım dördüncü sezonu tekrar izleyeceğim........,


(Bu kapanış şarkısı ama video üç bölümün özeti niteliğinde, bilginiz olsun)





" Bu dünyada hiç bir kuş, yere ayak basmayı istemeden sonsuza kadar uçamaz "

Moya

21 Haziran 2015 Pazar

Sengoku Basara: Judge End (Anime)





Sengoku Basara serisinin üçüncü sezonu olan Sengoku Basara Judge End' i acil durumlar için saklıyordum. İlk iki seri ve film oldukça hoşuma gitmişti bu nedenle üçüncü sezonu büyük moral bozukluğu ve hayattan nefret etme durumu yaşayacağım dönemler için kurtarma simidi olarak elimde tutmuştum. Hoş bunun öncesinde uzun süreli bir bilgisayar sorunu yaşadığım için istesem de izleyemezdim. Neyse beklediğim dönem geldi, ben de ilk iki sezon beni ne kadar eğlendirdiğini hatırlayarak Judge End' e başladım.


İlk bölümlerde biraz hayal kırıklığı yaşadığımı itiraf etmeliyim. Noluyoruz nidalarıyla bir yandan izlerken diğer yandan da sorun nerede diye düşünmeden edemedim. (hahah Sengoku Basara' yı ciddiye almak) Bu hayal kırıklığının nedeni bence karakterlerin yaşadığı depresif süreçler de değildi, daha farklı bir eksiklik vardı ama ortalara doğru biraz toparlanmasıyla bu konu üzerinde düşünmekten vazgeçip kendimi olayın akışına kaptırmaya karar verdim. (ya ben bu Sengoku Basara serilerini seviyorum, tarafsız davranamayacağım...)


Konu özeti gibi durumlara girmeyeceğim. Sekigahara Savaşı öncesi ve savaşı konu ediniyor kendine ama tarihi gerçekçilik pek beklemeyin.

İlk bölümde yine  "Oyakata-samaaaaa" -  "Yukimura" nidaları ve neşesi ile açılan animede Yukimura' nın ne kadar odun ve taktiksel öngörüden yoksun olduğu gözümüze sokuluyor ama eski neşeli tonu biraz olsun önümüze sunuluyor ya da tam böyle derken Tokugawa Ieyasu' nun Hideyoshi' ye ihaneti ardından Hanbei' nin gidişi ve Masamune' nin yenilgisi vs... ile depresif  süreç başlıyor...




Date Masamune: Bu karakteri ne kadar sevdiğimi bilen bilir ama ilk bölümlerde çekilir çile değil. Neyse ki çok uzatmadan eski Date Masamune' liğine, o eski eğlenceli karakterine, dangur dungur olaylara atlayışına geri dönüyor. İsteyince çok eğlenceli olabiliyor ama karizma yoksunu da değil yani.




Katakura Kojuuro: Bu adama saygım sonsuz. Bu sezonda da bu yönden yüzümü kara çıkarmıyor. Bir kere herkes Date Masamune' ye tahammül edemez o ayrı konu ama Katakura' nın çizgisi, gerekli zamanlarda çizginin önüne ya da arkasına geçişi, sadakat anlayışı ve herşeyden önce mantığı takdire şayan.


Yukimura Sanada: Bu da bazen çekilmez çile. Salaklığı falan ilk iki sezon daha eğlenceliydi de bu sezon zor çekiliyor. Neyse jeton yavaşta olsa ara sıra düşüyor kafasında.


Sarutobi Sasuke: Bu sezonun en takdir edilesi, en bilge görünümlü kişisi kendisidir bana kalırsa. Ayrıca sempatik ve eğlenceli.


Uesugi Kenshin Her zaman ki gibi saygıdeğer bir karakter olarak varlığını koruyor.


Chousokabe Motochika: Her zaman olduğu gibi. Bu karakteri sevmemek mümkün değil. Benzer şekilde Mouri Motonari de çizgisinden bir şey kaybetmemiş, aynı sevimsizlik ve kendini izole etmişlikle devam etmiş. Gerçi Motochika " öldüğünde kimse seni hatırlamayacak, ölümün kimsenin umurunda olmayacak" diyerek pis bir şekilde ezdi bunu ama algılayamadı muhtemelen. Bu karakteri çekilir kılan tek nokta seiyuusu Nakahara Shigeru.


Ieyasu Tokugawa, diğer renkli karakterelere göre sıkıcı. Last Party' de Mitsunari' ye pek ısınamamıştım ama Ishida Mitsunari hoş bir karakter olarak görünüyor burada. Çok bağırıyor o ayrı konu.


Daha sevilesi pek çok karakter mevcut... Bu 12 bölüm içinde pek çok fantastik olay bekliyordum ama Ieyasu' nun ikinci adamının savaş esnasında vaftiz edilerek Revolution adını alıp  dans sanatına gönül vermesi beni gerçekten ters köşe yaptı.

Oda ve Akechi konularına girmiyorum bile..

Tüm bunlar bana göre Judge End' in ilk iki sezona göre daha vasat olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Aynı nokta müzikler için de geçerli. Yine bir çizgiyi yakalamış ost ama nerede o ilk sezonun ost' u...
Ost' un en güzellerinden ...




Animenin açılış parçası olan Fear, and Loathing in Las Vegas' ın "Thunderclap"' ini sevmedim ben.

Kapanış parçası Chiaki Ishikawa' dan Polaris hoş.



İlk sezonu tekrar izleyesim geldi.

"The power of bonds"

14 Haziran 2015 Pazar

The Tower ( Ta-weo ) : K- Movie



Kim Ji Hoon' un yönetmenliğini yaptığı 2012 yapımı The Tower' da Sol Kyung-Gu, Son Ye-Jin, Kim Sang-Kyung, Kim In-Kwon, Do Ji-Han, Park Chul-Min, Lee Han-Wi, Ahn Sung-Ki   gibi isimleri izlemek mümkün. Kim Ji Hoon, bu film için 1974  Hollywood yapımı The Towering Inferno' dan ilham aldığını belirtmiş.


Kendi türüne bir yenilik getirmiyor The Tower ama bu tür içinde başarılı filmlerden. Olaylar Tower Sky adı verilen arada bir köprü ile birbirine bağlanmış  iki gökdelenden oluşan bir yapıda geçiyor. Oldukça lüks olan bu binalardan bir daire alabilmek benim gibilerin pek harcı değil. Zaten istemem zira o köprüyü kullanırken ortada kalp krizinden giderim muhtemelen.


Binada yaşayanlar çeşitli karakter özellikleri göstermek ile birlikte ortak özellikleri çok fazla paralarının olması. Binada yaşayanların dışında bu binayı çekip çevirmek, yemeğini tedarik etmek, güvenliğini sağlamak adına da neredeyse bir ordu çalışıyor. Filmin ilk bölümü binayı, binadaki yaşamı ve çalışanları tanımak ile geçiyor. Ana karakterimiz, binanın güvenlik birimi koordinatörü olarak kızını tek başına büyüten ve aynı zamanda restoran müdürü Lee Dae-ho' ye yazan Seadam rolünde . Yılbaşı akşamı verilecek parti için tüm hazırlıklar son sürat devam ederken binanın teknik aksamına ait görülen ufak tefek sorunlar ise  güvenlik müdürü tarafından bir güzel kulak ardı edilmekte. Yılbaşı akşamı için hava tahminleri kar göstermememekte ama şiddetli rüzgar uyarısı vermeyi de ihmal etmemekte.


İşte herşey bu noktada başlıyor. Binanın sahibi olan kişi zaten şahane bir parti organizasyonu hazırlamış, bina çok şık, içinde yaşayanlar ve davetliler son şekil ama insanoğlunun gösteriş tutkusu bitmiyor işte. Adam madem yılbaşında kar yok o zaman karı ben yağdırırım diye inat ediyor ve helikopterlerle kar yağdıracağım diye inat ediyor. Olaylar devam ediyor...

Filmin görselliği ve sahneleri güzel. Bir noktadan sonra tempo düşmüyor. İnsanı zaman zaman geriyor. Oyunculuklar iyi.


Binada sıkışan insanların dışında itfaiyecilere de değinmeden geçmemiş film. Öyle aman kahramanız modunda da takılmıyorlar pek, işimiz bu diyerek işlerine sarılıyorlar.


Hayatta görülen sinir bozucu detaylar da eklenmiş filme. Sınıf farklılığı, kibir, acil durumlarda  makam - mevki- para sahiplerinin kurtarılma önceliği, işini yapan insana bağırma çağırma vs...

Genel olarak bana kalırsa iyi film. Özellikle türü sevenler kaçırmasın.

Merak edenler için trailerı;



9 Haziran 2015 Salı

Re: Hamatora : Devam... (Anime)





Hamatora öyle bir yerde bitiyor ki insan hemen ikinci sezona başlamak istiyor. Re: Hamatora pek çok sorunun cevabını vererek hayal kırıklığı yaratmıyor.


Hamatora' nın her iki sezonu da öyle ahım şahım, harika değil. Ortalama üstü denilebilir ama bir şekilde bağlayıcılığı var bana kalırsa.


İkinci sezon, ilkine göre daha karanlık. Olaylar daha sert gelişiyor. İlk sezondan daha net bir kurgusu var ve tüm sezon alttaki bu kurguya odaklanmış durumda. İlk sezondaki gibi, tek tek işlere bakalım durumu  burada yer almıyor. Yine de Re: Hamatora ara sıra geyik yapmayı unutmuyor.


Alt metinde ele alınan konular yine aynı başlıkları taşıyor. Bazı göndermeler yapmayı da ihmal etiyor.


Açılış parçası "Sen no Tsubasa" (Live Tune' e 9mm Parabellum Bullet' dan Takuro Sugawara eşlik ediyor ) çok iyi. İnsanı hipnotize ediyor bir şekilde.




Kapanış parçası olan  Ayami' nin "Brand New World"  ünü eh işte.

Re: Hamatora aslında kendi içinde  ciddi konulardan bahsederken bir yandan da kendini pek ciddiye almıyor. Buna rağmen hızlı akması sebebiyle keyifle izletiyor kendini. Karakterlerin amaçları, motivasyonları saçma gözükse bile içinde mantıklı ve sonunu da bir şekilde bağlıyorlar. Bu bakımdan bana kalırsa izlenesilerden. Özellikle bir arkadaşa seslenmek istiyorum. Art kardeşim, üzüyorsun ara sıra yani.





En eğlenceli insan Birthday.

3 Haziran 2015 Çarşamba

Space Battleship Yamato (2010) : J- Movie




70' li yılların gözdesi Space Battleship Yamato adlı animenin 2010 yılında gösterime giren filmi. Space Battleship  Yamato 2199' dan  sonra çok hevesle izlemeye oturdum hatta bir baktım Takuya Kimura oynuyor daha da şevke geldim. Velhasıl muhtemelen 26 bölümlük Space Battleship Yamato 2199' un üzerine izlediğimden ya da beklentimin müthiş yüksek olmasından film için çok iyi gibi bir yorum yapamadım. Ortalamanın üzeri diyebilirim sadece.


Bilindiği gibi Gamilanlılar dünyayı yok olma noktasına getirme başarısı göstermiş, dünyanın sonuna yaklaşık bir yıl kalmış durumda. Dünya üzerinde yaşam olmadığı için, sağ kalan insanlar yer altında yaşamaya çalışmaktalar. Gamilanlarla baş etme olanağı yok gibi görünüyor ki filmin açılış sahnesinde Kaptan Okita " bu uzay ırkıyla baş edebilecek dünya teknolojisi yok" diyor. Uzak bir galakside yer alan Iscandar adlı bir gezegenden gelen mesaj dünyanın son umudu oluyor. Bu gezegenin temsilcisi mesajında diyor ki; "bizim gezegene gelin, görüşelim" :P yanında da tatlı olarak bir kısım çizim gönderiyor.


Başka çare yok, umut fakirin ekmeğidir misali, insanlık bu çizimlerden bilmem kaç bin ışık yılı uzaklığa varabilecek bir gemi inşa ediyor. Bu mesaj nedir necidir, Iscandar neresidir, bizi niye çağırıyorlar bilmiyoruz ama bir kısım insanı toplayıp gidip bir bakalım, hem geride kalanlara da biraz umut olur diyor insanoğlu. Gönüllüler gemiye yazılıyor. Kaptan Okita geminin kaptanı oluyor. Böylece Yamato' nun bilinmeyene yolculuğu başlıyor.


Koca bir yolculuk tek filme sığdırıldığı için öncelikle bana her şey dan dun geldi. Film orijinal animeye daha sadık muhtemelen zira Kaptan Okita yolun başında hasta yatağına çekiliyor ve tüm odak noktası Susumu Kodai oluyor. Karakterler üzerinde çok durma gereği duymamış olabilirler çünkü izleyici kitlesi ağırlıklı olarak animeyi bilenlerden oluşacak ama buna rağmen sığ kalmış gibi geldi bana. İç mekan dizaynlarından hoşlanmadım ben ama beğenini çok. Takuya Kimura, Susumu Kodai olarak elinden geleni yapsa da özellikle son bölümlerde ben filmden çok koptum. Bunun dışında da karakter ilişkilerinde bir donukluk vardı sanki. Yuki Mori rolündeki Meisa Kuroki, çok hoş bir kadın olsa da bu filmdeki halinden pek hoşlanmadım. Bilemedim ben, bana göre boşlukta  kalan çok nokta var bu filmde.





İyi yanları şöyle; görsel efektleri çok iyi şimdi hakkını yememek lazım. Gamilanlar ve gemileri , düşündüğüm gibi olmasa da Gamilan gemileri filmin mantığına göre çok şık olmuş. Ortada bir estetik var. Yer altı sahneleri ve atmosferi insanı filmin içine çekiyor. Saymadığım daha nice keyifli yanı var filmin.


Eksik noktalara rağmen yine de izleyen kendisine göre gerekenleri alabiliyor filmden.
Ama filmin sonu beni deli etti. Vedalaşma bölümü gereksiz uzun, sırayla girip çıkmalar. En son tipler göründüğünde Obi Wan Kenobi' yi aradım etrafta. Ve son olarak o geri sayımdan sonra ichi den gelen Yuki (yani şöyle bir şey geri sayım yapıyorlar -  go - yon - san -ni -ichi - Yuki diye) beni filmden komple koparttı.


Filmin trailerı




Neyse işte muhtemelen animenin hemen üzerine izlediğim için ben yeterli keyfi alamadım, ortalama üstü buldum yine de izlenmeye değer.



Filmin Ostundan




Ve eklemeden yapamazdım. Animetal' ın Uchuu Senkan Yamato yorumu. Enfes!



LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...