8 Ocak 2012 Pazar

POSEIDON: Nerede benim Trident' im?




Eveeeett günlerden bir gün bu 16 bölümlük Kore dizisiyle karşılaştım. Klasik olarak "ne izlesem? ne izlesem?" dönemimdeydim. Başladım ve bu yazının yazılıyor olduğu anda bitirmiş olmanın ferahlığını yaşıyorum.

Anladığım kadarıyla Super Junior/Choi Si Won ve Dbsk/TVXQ Yunho' nun seride yer alıyor olması diziye Kore dışında ilgiyi arttırıken diziyi sadece bu ikisinin varlığı üzerine ele almak haksızlık olur bence.

İlk bölümde konuyu ya da nereye ilerleyeceğini pek tahmin edemediğim ve kestirmediğim için "hahahah Sahil Güvenliğin Kore versiyonu sanırım" deme gafletine düşmüş bile olsam ilerledikçe esasen güzel ve bağlayıcı bir konusu olduğunun farkına vardım.




Poseidon ismi nereden geliyor diyenlere operasyon adı derim. Dizi "Coast Guard" oluşumu içinde yer alan polislerimizle bunların belalısı olan ülkedeki tüm yer altı örgütlerine boyun eğdirmiş ya da sahneden silerek tek güç olmuş olan bir grup ve bunların lideri arasındaki kapışmaca üzerine kurulu. Hoş bir polisiye.

Choi Si Won yani dizideki adıyla Kim Sun Woo hafif başına buyruk ama özüde iyi bir görevli olarak bu çeteyi kafaya takmış ve kişisel sorunu yapmış olan Kwon Jung Ryool' ün talebiyle özel olarak bunları yakalamak için kurulan 9. birime katılır. Ekip arkadaşları Oh Min Hyuk, Choong- sik, Lee-Soo Yoon ve Oh-Yoong olur. Böylece bu ekip kedi fare oyununa başlar. Kim Sun Woo da, nasıl Kwon Jung Ryool' ün karısı bu adam tarafından öldürüldüyse benzer şekilde bu örgütten hayatının şamarını yemiştir.

Neyse genel anlamda sürükleyici ve ilgi çekici bir dizi. Bazı sinir bozucu yanları yok mu, var elbette ama onlara sonra geleceğim.




Kim Sun Woo ( Choi Si Won): Bahsettik az önce ama işte bu çete ve lideriyle (valla şunların adlarını yazmak çok zor geliyor o yüzden yazmayacağım) kişisel derdi olan, kafasına buyruk hareket etmekte çoğu zaman beis görmeyen, hafif artist, özünde iyi bir arkadaş.Choi Si Won iyi bir iş çıkarmış bana kalırsa.

Lee Soo-Yoon (Lee Si Young): Öncelikle Lee Si Young pek bir şeker pek bir sevimli. Bir de ne bacak var kendisinde hayretle izledim. Dizideki karakteri Lee Soo Yoon ise erkek fatma tavırlı, boğazına düşkün ama bunu kilo olarak göstermeyen, boksa gönül salmış bir polis memuru olaraktan ekibe dahil olur. Öncelikle tavırlarını, yediği yumruklara rağmen mızmızlanmayışını ve sert karakterini takdir etmekle birlikte ilerleyen bölümlerde ne yazık ki depresif, mıy mıy, ağlak kız triplerine dönüşüyle sinir katsayısını arttırarak başlarda topladığı puanları kaybetti. Neyse hadi sonra topladı azıcık.

Doğal olarak tahmin edilebileceği üzere bu ikisi arasında bir hoşlaşma bir elektriklenme oluyor ancak Lee Soo Yoon başta bira içtikten sonra Kim Sun Woo' nun önünde geğirebilecek kadar müthiş bir rahatlığa sahip ki takdire şayan ayrıca bu gereksinimi gayet doğal olarak açıklıyor kendisi. Bir de bu ikili bir dönem iletişimlerini rigte birbirlerini döverek sağlıyor ve bir iletişim ve ifade aracı olarak gençlere boksu öneriyorlar.

Kwon Jung-Ryool (Lee Sung Jae) : Dizinin en sakin ama en içten yanmalı motoruna sahip karakteri. Bir de ara sıra pek yavaş sanki ama güzel insan. Zaman zaman insan merak ediyor Hyun Hae-Jung' un (Jin- Hee Kyung) kendisine yanık olduğunun farkında mı acaba? Tüm teşkilat biliyor da...

Kang Joo-Min (Jang Dong Jik): En coollardan. Böyle bir bakıyor zaten izleyen de ona bakıyor zaten o arada dakikalar geçmiş.




Kim Dae-Sung (Park Sung Kwag): En sinir bozucu. Bir de arkadaşım bu özgüven nereden geliyor?

Oh Min Hyuk (Han Jeong Su): En geri planda kalmış ama en güzellerden. (Zaten sanırım dizinin en güzel iki adamı bu ve Lee Sung Jae) O boş vakitlerinde kadınlarla mesajlaşmaktan mutlu.

Lee Choong-Sik (Jung Woon Taek): En şamar oğlanı görmezden gelineni. Bazen hak ediyor ama yazık ya aslında sevgi dolu en çokta Ji-ah ya.

Jung Deok-Soo (Kim Jun Bae): Serinin en devasa, en korkunç görünen ama aynı zamanda en eğlenceli karakteri. Her sahnesinde ayrı bir zevk elemanı izlemek bir de gülmeyi çok seviyor.

Jung Do-Young (Jeong Ho Bin): Serinin psikopatı. Amma velakin öncelikle bu psikopat kardeşimizin evi pek güzel. Kendisi pek derli toplu ve düzenli. Hayran oldum arada banada gelip odamı falan toplasın, rica ediyorum. Ayrıca espresso içişi insanı özendiriyor ama öyle içmeye kalksam günde 20 bardak falan tüketirim herhalde. İkincisi kendisini takdir ediyorum zira güzel bir müzik zevki var. Bu amcanın müzik dinlediği sahnede Nature Boy' u duymak beni dumur etti bir an.

Nature Boy' u bilen bilir. Orijinali Eden Abhez'e ait olan ancak Nat King Cole versiyonu en çok bilinen ve benim de en sevdiğim olan şahane bir parça. Bu şarkının farklı ve masalsı bir havası var ve küçükken beni bu çok etkilerdi. Zaman sonra bu masalsılığı oldukça iyi kullanan Moulin Rouge' da duyduğumda pek keyiflenmiştim öyleki parça aslında filmin temel noktalarından birisi olmuştu. Dizide kimin yorumu kullanılmış çıkaramadım açıkçası ama sahneye oldukça oturmuş buldum. Çok detay biliyorum ama etkilendim napayım? Amcayla birlikte son ses müzik dinleyesim geldi bu bölüm boyunca...

Nat King Cole- Nature Boy



Bu arada müzik muhabeti açılmışken dizinin ost u oldukça hoş. Sanırım en fazla kapanış parçasına bittim. Kimindir, adı nedir bilemiyorum ama çok eğlenceli ahahaha. Bilen varsa insanlık namına bilgisini saklamasın, paylaşsın, bir not düşşün pws...

(diziyi izlemeyenler gözleri kapalı dinlesin :) )



Dizinin süprizi: Bir bölümün sonunda çalan parça. Hahahahahaha. Bilin bakalım bu parça ne? Çok eğlendim ahahahahah, delimiyim neyim?




Dizi sürükleyici, performanslar iyi - aksiyon sahnelerinde bazı falsolar var ama görmezlikten gelinebilir - kurgu iyi, insanı ters köşeye yatırma kapasitesine sahip ve bir başlayınca merak içinde bırakıyor. Ama kötü yanları da yok değil? Nedir bunlar?

Bir kere bu arkadaşlar biraz yavaşlar. Yani süre geçsin diye bir olaya tepki veriyorlar iki dakika bakışıyorlar falan. İnsan bir önce ilerlemek istiyor ama bu arkadaşlar daha hala bakışıyor boş boş. İnsanın kendisini kesesi geliyor. Şöyle şahane yorumlar ve yavaşlıklara sahip;

Şimdi bir odaya girecekler biri diyor ki;

" silah/ barut kokusu var dikkatli olalım!".

Çok güzel. Odaya giriyorlar birileri mefta olmuş, boş boş bakma aman da nasıl oldu falan. "Yavrucuum az önce sen değil miydin barut kokusu var diyen? aksiyon evladım aksiyon!!!" diyor izleyen ama elemanlarımız hala derin düşünceler içinde. Sonra aynı eleman diyor ki;

" eğer barut kokusu varsa şüpheli henüz buralardadır".

Bravo evladım diyerek izleyene bu müthiş tespit karşısında alkışlamak kalıyor gözyaşları içinde. Sen bunu keşfedene kadar ben dakikalarca sizin bakışmalarınızı izlerken konu kişi çoktan jüpitere yol aldı. Özenle mi seçtiler sizi ha?

Sonlara doğru flash backler iç bayma kapasitesine sahip. Tam havaya girmişiz çaaat dakikalarca eski sahneler. saç baş yolmamak elde değil.

Bu arada iphonenu olmayanı adamdan saymıyorlar ya da iphoneun olmazsa yaşayamazsın gibi bir mesaj almadım değil...

********hafif spoiler içerir **************************************************

Lee soo Yoon, tribale bağlayıp kendi başına iş yaparak delirttin insanı. Şimdi kaptanın işi de zor. Herkes emo ergene bağlayıp kafasına göre takılıyor. Yıllardır kimse yakalayamadı sen kendi başına mı gidip yakalayacan adamı? Biraz şuur, kıskançlık triplerinden uzaklaşmaca falan diliyorum sana. Neyse belanı buldun ama olan başkasına oldu ya neyse. Gerçekten bir yerden sonra uçan tekme atma isteği uyandırdın.

Gelelim Yunho meselesine. Noldu bu çocuğa? Gerçekten çete tarafından silindi mi yoksa kendi izini mi kaybettirdi? Bu kısmı anlayamadım ben. Sonunda da hangisinin doğru olduğuyla ilgili net bir bilgi çıkmadı sanırım gerçi ben de kaçırmış olabilirim bazı noktalarda baymıştım çünkü. Halbuki ben şu Japonya' dan gelen elemanın o olduğuna, estetikle yüzünü değiştirdiğine ve yeni bir kimlik edindiğine çok inanmıştım :(

*****************************************************************************

Sanki biraz yerden yere vurmuş gibi gözüküyorum ama öyle değil. Sonuç itibariyle sevdim ben bu diziyi. Pişman değilim :)

2 yorum:

Mery dedi ki...

Beni de gıcık etmedi değil o flashbackler. Dizinin açılış şarkısını da çok sevdim; diğerlerine dikkat etmemişim sanırım. Siwon'u Oh My Lady de izlemiştim; oyunculuk bağlamında pek fark yok. Aynı düzeyde; iyi. Siwon'un ve So Yoon'un dövüş sahnelerine bayıldım. Hatun ciddi taş; ne kadar dayak yerse yesin mıymıy yok dediğin gibi. Şu an dokuzuncu bölümü izliyorum; daha aşk meşk işlerine pek bulaşmadılar. Bu ikisinden de nasıl bir çift olur; merakım tavan. Sürükleyici bir dizi; bir de şu kaçma-kovalama-kaçma-kovalama olmasa daha da iyi olacak. Yazı son derece net ve eğlenceli. Blogunu yeni fark ettim; eğlendirici ve bildilendirici; az bulunur. Yazılarını takibe almış bulunuyorum; haberin olsun :D

Tawannanna dedi ki...

merhaba, yorum için teşekkürler:) dizi falsoları olsa da - evet çok fazla kaçma kovalama son anda sıyırma mevcut - güzel ve sürükleyici. bakalım bir çift olarak merakı karşılayacaklar mı? :)) ben de seninkileri alıyorum :)

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...