26 Nisan 2010 Pazartesi

Bleach: Fade to Black, I Call Your Name ( Kimi no Na wo Yobu)


Bu yazıyı atlamışım çok ilginç. Bu durumu izlerken geçirdiğim travmaya bağlıyorum.

Aylar aylar önce bu gezegende şu film çıksa da izlesek diye kavrulan bir insan vardı akabinde yüce bir insan filmi edindi ve birlikte izleyecekleri günü kararlaştırdılar. Çok heyecanlı ve şevkliydiler, Rukia üzerine olacağını öğrendikleri bu flmi beklemekteydiler ve sonunda o gün geldi çattı; gördüler ki hiç büyümüyorlar, hala cipsler havalarda uçuşuyor, sıvılar yer çekimine karşı koyarcasına havalarda uçuşuyordu....

İlk olarak şunu söyleyebilirim ki üç film arasında en beğendiğim film olma ünvanını ele geçirdi. Konu ve kurgu olarak, aksiyon olarak daha bütünleşik bir yapı sergilemiş. (cümleye bak :P) Tabii en azından benim sığ bakış açımdan bu ünvanı ele geçirmesinde bazı yan etkenler var ki onları şu anda buraya yazmıyorum ileri de yazacağım. Shiro Sagisu amcanın müzikleri için laf etmek haddime düşmez zaten genel anlamda bleach için ne mangasına ne mangakasına ne animesine ne fillerlarına saydıramıyorum - ama orihime' ye her halikarda saydırırım orası ayrı - çünkü belki ileride değinirim çok büyük bir maneviyatı vardır hayatımda.


hafiften spoiler içermeye meyillidir devamı....

Gelelim konuya. SS de çılgın taicho Mayuri Kurotsuchi laboratuvarındayken olaylar patlar ve ss bir saldırı altında kalır. Sonuç olarak Rukia kaçırılır ve shinigamilerin hafızaları ve anıları biraz eksilir. Ichigo bile bir anlığına Rukia yı unutur. Dayanamayıp SS e gelen Ichigoyu da kimse hatırlamaz yetmezmiş gibi tez yakalama emri yaşlı bunaktan gelir. Ichigo ve bahsettiklerini tek hatırlayan /anımsayan o da ruhuyla Renji olur. Klasik Soul Society' i işte. Daha da klasik olanı yaşlı bunak ve taichoların toplanıp Renji ve İchigo' yu çevirdiği an olur. Diyaloglar klasik; bunakça ve ezik ss diyalogu, arada tenzih ettiklerim var. İşte tam bu esnada başlayan düşman atağı esnasında gökyüzünden Uruhara Kisuke iner ki o an woowwwww çığlıkları eşliğinde korkunç fan girllere benzeyerek 5 yaşına döndüğümüz andır. Uruhara Kisuke' yi buradan tekrar saygıyla selamlayarak büyük bir varlıksın diyorum. Yoruichi' yi de unutmamaız lazım bayılıyorum kendisine. Kisuke, fazla ruhsallıktan beyinleri bulanmış SS kadrosuna sorunu kısaca anlatıp özetleyerek idrak seviyelerini yükselterek ufak krizie noktayı koymuş olur ve Renji ve Ichigo' yu Rukia ve onu kaçıranları bulmaya yollar.

Sonrasında zaten aksiyon sahneleri gelir ki ağzımız sulanarak izledik. Uruhara' nın bir sahnesi var ki gözümden yaşlar geldi zaten Benihime' yi ufakta olsa atraksiyonda görmek ıq mu 5 ten daha da aşağılara çekti. Onun dışında diğer taicholar , fuku taicholar görsel ama anlamsız bir ziyafet çekerken finalde de Ichigo ve Renji nihayete kavuşurlar. Tabii bu noktada Kisuke açıklamalarıyla yine aydınlatıcı olur. Çok rezil bir özet oldu biliyorum ama detaylı detaylı yazmaya üşendim.

Neyse laboratuvarda üretilen hollowlar zararlıdır.

Kardeşlerin hikayesini etkileyici buldum. - klişe olabilir belki ama ne yapayım- Mızraklı çocuk olayı da görsel anlamda etkileyiciydi.

Rukia ne insanmışsın diyorum başka da birşey yazmam. Kon' un Ichigo' ya ayar verdiği sahneye koptum ki Kon filmin starlarındandır.

İnsanlar arasında ki bağlar ve bunların en temel unsuru olan anılar üzerine yoğunlaşılmış filmde yine .

Asssolist kıvamında son anda ortaya çıkan ama ortamı darma duman eden Kenpachi bir candır Yachiru ile beraber.

Yamamoto çok güçlü olabilir ama bilge olmaktan çok uzaktır bence son kullanım tarihi geçeli çok olmuştur ve eziktir.


Sonuç olarak çok rezil bir özetimsi birşey oldu. Okumayın vakit kaybı!!

23 Nisan 2010 Cuma

23 NİSAN: Voltron....

Bugün 23 Nisan, Neşe doluyor insan...

Bu durum nedeniyle bizim neslin temel taşlarından biri olan Voltron, Voltron, Voltron diyorum...



Hey gidi günler....


http://www.youtube.com/watch?v=1uS5b8aQ6z8

20 Nisan 2010 Salı

Dir En Grey: Önyargılardan Kurtulmak Lazım...




Bu yazıda uzun yıllardır dinleyicilerine değişik albümler hediye eden Dir en Grey' den bahsedeyim istedim. Öncelikle söylemem gereken nokta en azından bir kez bu grubu dinleyin ve kendi fikirlerinizi oluşturun ve bunları yaparken herkesin ağzından düşmeyen "bir vokalistleri var kendini sahnede kesiyor, kanlı kanlı sahne şovları var" gibi laflardan etkilenmeyin. Doğrudur Kyo' nun kendini sahnede ufaktan jiletlediği amma kendisinin bir mottosu olduğu da biliniyor. Bunun dışında harika bir sahneleri var ve ölmeden önce canlı dinlenecekler Uzakdoğu listemde yerleri var.

Gruba öncelikle bir bakalım, kadro şu şekilde;

Vokal: Kyo
Gitar: Kaoru
Gitar: Die
Bass: Toshiya
Davul: Shinya


Dir en Grey ilk zamanlarında taşıdıkları visual kei imajından adım adım uzaklaşarak tamamiyle kendi tarzını yaratmış olan ve bu süre içerisinde izledikleri adımlar, çıkardıkları albümler, - ki her albüm ayrı ayrı dinlenilesi şahsımca - sahne performansları ve yaratıcılıkları ile saygıyı hak eden gruplardan bir tanesidir ve bence dir en grey' i dir en grey yapan en büyük olay ilk albümleri olan Gauze' dan itibaren adım adım Uroboros' a gelmeleri ve bu esnada geçirdikleri süreç ve gelişimdir.




Kisaki ile birlikte visual kei grubu olan La:sadies' te birlikte yer alırken yollarını ayırdıktan sonra basçıları Toshiya' nın da katılmasıyla köklerini attıkları grubun ilk albümü olan Gauze sadece görsel olarak değil ancak müzikal anlamda da visul kei esintileri taşıyan bir albüm olmasına rağmen - ki bu albümü Yoshiki' nin yardımıyla çıkarmışlardır, yine bir grubun elinden tutmuş, - yine de halen dinlenesi bir Diru albümü. Albümde yer alan Cage' ı tamamiyle ayrı bir yere koyuyorum - ki o başka bir şey - şu rahatlıkla söylenebilir ki eğer bu tarzda devam etselerdi ve Raison Detre, Zan ya da Yokan benzeri parçalar üretselerdi bile old school visual kei öğesi taşıyan yaşıyan sayılı gruplardan biri olarak başarıdan başarıya koşarlardı.




Daha sonra gelen ve daha derli toplu görülen, müzikal anlamda farklı bir yönde ve daha enstrümantal bir ağırlık barındıran ve Gauze' a göre daha sakin duran -görünüşte - Macabre' de Hydra ve Deity gibi melodik fakat Kyo' nun vokaliyle şenlenen parçalardaki kompozisyonlara dalarken, Hotorobi yumuşak ve akıcı melodisi ile insanı dinlendirirken, albümün içinde yer alan (kısaca) Macabre başlı başına bir serüven olarak çıkıveriyor insanın karşına. Akabinde gelen ve zamanında bir silah/intikam aracı olarak müzik temalı fantazilerime konu olan Kisou içinde barındırdığı Kigan, Zomboid ve Karasu gibi parçaları nedeniyle maneviyatı büyük olduğu için favori albümümdür hala. Bu üçlü bir yana, 24ko cylinder, Bottom of the Death Valley gibi parçaları barındırıken aynı zamanda Shinsou gibi bir parçaya da ev sahipliği yapabilen bir albümdür ve Macabre' den yine farklıdır.



Drain Away, Obscure , Child Prey ve Kasumi gibi parçaları içeren ve çizdikleri yolu daha da sağlamlaştıran Vulgar' ın akabinde yine bir değişiklik sezdiren ve belki de en catchy albümleri olan Withering to Death ile tekrar ters köşeye yatırmayı başarmışlardır. Ondan sonraki albümleri the Marrow of a Bone' la tavan yaparken ve artık işte Dir en Grey dedirtirken sonrasında Uroboros ile çekik gözlü de müzik yaparmıymış ya da adamlar sahnede kendini kesiyormuş diyenleri bile önyargıdan uzaklaştırabilmişlerdir bir nebze de olsa.








Her albümde farklı tatlar, atmosferler yakalarken ama aynı zamanda her albümden sonra dinleyenlerini ya da fanlarını pek çok alt kümeye bölerken bildiklerinden şaşmayıp kafalarındaki yolda ilerlemeye devam edip buna paralel olarak "evet bu diru parçası" demeyi başartacak şekilde kendi tarzlarını oluşturmayı başarabilmişlerdir şimdiye kadar. Bunu yaparken de kendi gelişimlerini sağlamaları ve Gauze' den Uroboros' a eleştirenleri vs... sallamadan gelebilmeleri ve çıktıkları her basamağın hakkını vermiş olmaları Diru' yu değerli bir grup yapan unsurlardır gözümde. Ha tek eksi puan Kyo' nun İngilizcesine gidiyor orası ayrı. İnsan İngilizce sözleri anlamadan dinleyip sonra İngilizce olduğunu farkedince kendini kötü hissediyor. (Engrish olayı yasaklansın)


Burada Urıoboros' a kadar değindim ancak 2009 da yayınladıkları Hageshisa to, kono mune no naka de karamitsuita shakunetsu no yami' de içinde yer alan Zan ile birlikte doğal olarak kayda değer olmak ile birlikte bu single ı başka bir yazının konusu olacak.


Son olarak diyorum ki; Diru sever her bünye gibi canlı olarak görmeyi dilediğim fakat bu gidişle 80 yaşında kyo kulağında işitme cihazı ile söylerken elimde baston ile dinlemeyi umduğum grup olmaktalar. O günleri de görmek umuduyla :P ...



http://www.youtube.com/watch?v=P1jaOxGICRA
http://www.youtube.com/watch?v=gVt9R_gHKRo
http://www.youtube.com/watch?v=YcZfVo6pNQ8&feature=related
http://www.youtube.com/watch?v=yXu9FNEjChU
http://www.youtube.com/watch?v=kHFTJoZ05-M&feature=related


17 Nisan 2010 Cumartesi

HANA YORI DANGO: YABANİ OT ÇİÇEK DÖRTLÜSÜNE KARŞI



*****************Bu yazı Anck- su- namun' a aittir ***************************

Yakın geçmişte internette takılırken Uzakdoğu dizileri izlenebilen yerli bir sitede yurdumun enerjik genç kızları Hana Yori Dango’nun Kore versiyonunun mu Japon versiyonunun mu daha özgün olduğuna dair ateşli bir tartışmaya tutuşmuşlardı forum şeysinde. Durum böyle olunca yurdum gençlerini aydınlatmak adına bu polemiğe son noktayı koymak isterim arkadaşlar. Hana Yori Dango (Boys Over Flowers) bir M-A-N-G-A serisidir, bu durumda bu mangadan apartılan dizilerin özgünlüğünü tartışmanın pek bir anlamı kalmıyor değil mi? Neyse efem bu yazımda 3 günde dewirdiğim bu nadide mangayı irdeleyeceğim. Dizi versiyonlarının “Albenilik Oranı”nın tespitini Sayın Bishie Guru’muza bırakıyorum. 花より男子 (Hana Yori Dango) Yoko Kamio’nun 37 volümlük (yaklaşık 244 bölüm) shoujo manga serisidir.doyamayanlar içün 51 bölümlük bir animesi de war .Serimiz bir tür reverse harem,zengin yakışıklılar arasında düşen fakir kız temasıyla fena halde Ouran High School Host Club’ı andırıyor ancak Ouran’daki gençlerimiz dünyalar tatlısı iken buradakiler fena halde hanzo oldukları için okuyucuyu baya bir yoruyorlar.Esas kızımız Makino da Ouran’daki Haruhi’yi biraz anımsatsa da onun kadar erkek Fatma değildir.Makino’yu ebeveynleri büyük(?) umutlarla zenginlerin okuduğu elit bir okula göndermişlerdir.Kıt kanaat geçinen bir aileden gelen “normal” bir genç kız olan Makino,bu sürekli marka giyinen,yurtdışı gezilerine çıkan,lüks düşkünü tikky-chan ve tikky-kun’lar içinde kabusumsu bir okul hayatı yaşamaktadır.Tek misyonu göze batmadan şu okulu tamamlamak olan Makino’nun kaderi ona insancıl dawranan tek kızın kazara okulun belalılarından birine çarpmasıyla değişir.Okulun en zengin ve ünlü ailelerine üye olan dört yakışıklı gençten kurulu F4 (Flower 4,çiçek dörtlüsü) okulda tam anlamıyla terör estirmektedir.Bir şekilde canlarını sıkan ya da sadece yanlış yerde yanlış zamanda bulunan random kişilerin dolaplarına astıkları kırmızı kart ilgili kişinin tüm okul tarafından inanılmaz eziyetlere mağruz kalması ve süklüm püklüm okulu bırakmalarıyla sonuçlanmaktadır.Makino’ya iyi dawranan kızcağız da şans eseri bu çetenin saykonun önde giden lideri Domyouji’ye çarpar ve sürekli her şeyi içine atıp dikkat çekmemek için elinden geleni yapan Makino arkadaşını kurtarmak için ekibe karşı durup arkadaşını kurtarmak ister ancak F4’ten kırmızı kart alır.O günden sonra hem başta Domyouji olmak üzere F4 ekibi hem de ona “yabani ot” adını weren okul arkadaşları tarafından inanılmaz eziyetlere mağruz kalmaya başlar.Ancak sanılanın aksine Makino irade gücü yerinde esaslı bir kızdır,tüm bu eziyetlere göğüs germenin üstünde o da F4 çetesine karşı kendi sawaşını açar.Tüm bu hengamenin ortasında bir seri yanlış anlama sonucu Domyouji,yabani ot’umuza aşık olur ancak Makino çetenin daha sessiz elemanı Hanazawa Rui’ye karşı hisler beslemektedir ve olaylar gelişir.Seri ilerledikçe zengin hanzo dörtlümüzün hepsinin hayatlarında bir takım trawmalara mağruz kaldığına şahit oluruz.Seri tahmin edilen mutlu sona ulaşana dek F4’ün hayranı çirkef tikkychan’lardan erkek olarak algılanmayan yakın arkadaşa yakın arkadaş gibi dawranıp esas kızın kuyusunu kazan hatundan dominant anneye kadar bir shoujoda görülebilecek her tür klişeyi bünyesinde barındırmaktadır.Ayrıca belirtmeliyim bu serideki dominant anne o kadar korkutucu idi ki bir süre kabus malzemem olmuştur.Makino’ya sorumluluk kelimesinin anlamını zerre kadar algılamamış olan anne-babası yüzünden çok büyük bir sempati duymakla birlikte -ki kendisi ewin masrafını çıkarabilmek için sürekli çalışmaktadır- bitmek bilmeyen anlamsız duygusal bir karmaşa içinde olması sebebiyle derin bir antipati de beslemekten kendini alamıyor insan.Serinin en bomba karakteri ise Domyouji’nin dominant ama dünyalar tatlısı ablası Tsubaki’dir.Bu seriyi shoujo fanatiklerine (ki klasik sayılabilecek bir seridir bu) ve oldukça boş wakti olan okuyuculara tawsiye ediyorum.Serinin dizilerine gönül wermiş fan girl’ler de okusunlar kendilerini geliştirsinler.


by anck-su-namun ....................................................................................................................................

12 Nisan 2010 Pazartesi

KAGRRA, : Kagura ...


Anck- Su- Namun' un yazısının devamı olan bu bölümü de bekletmeden ekliyorum....

****************Bu yazı Anck- Su- Namun kişisi tarafından yazılmıştır *******


Anck-su-namun sunar: VISUAL KEI/J-ROCK FOR DUMMIES Part I


İlk grup olarak bu amcaları seçmem eminim kimseyi şaşırtmamıştır.Açılışı en sewilesi bulduğum J-Rock grubuyla yapmak istedim.Blogda envai çeşit klipleri yorumlanmış olan grubun adı Kagura (神楽) "tanrıların müziği" anlamına geliyor. müzikal tarzları için geleneksel japon tema ve ezgilerinin rock müzikle harmanlanmış hali denebilir.kostüm,makyaj ve şarkı sözlerinde mümkün olduğunda japon kültürünü yansıtmaya çalışırlar.PSC firmasının stabilitesiyle öne çıkan grubudur.Miyako (京) mini albümleriyle "major" oldular.Auga adlı bir fan clubları mevcut.Tam bir kanji fanatiği olan vokal Isshi,grubun şarkı sözü yazarı olup ayrıca (ne idüğü belirsiz) hikayeler yazmaktadır.Hatta Isshi mimibukuro denilen hikayelerini okuduğu dinletileri var ancak enfes şarkı sözlerinin çıktığı bu bünyeden böyle ilkokul kompozisyonu tadında hikayelerin de çıkması çok şaşırtıcı bir durum.Grup Crow adıyla kurulduğunda klasik bir visual kei grubu görünümü ve sounduna sahipken özellikle San (燦) albümüyle tamamen kendilerine özgü hale geldiler..Kagrra,'nın müziğine yaklaşan,benzeyen,onu ikame edebilecek olan bir grup şu an için yok.Shin; gitarın yanı sıra koto da çalar.Diğer gitarist Akiya grubun en genci olup ne ilginçtir en aklı başında elemanı izlenimi uyandırır ancak A9 gitarı Tora ile garip bir ilişkileri olması akıllarda soru işaretleri bırakmıyor değil.Bassçı Nao grubun neşe ve eğlence kaynağı elemanı olup Karisuma sensei adını werdiği alter egosu ve eşsiz mindsetiyle grubun deli kontenjanını doldurmaktadır.Bateristimiz Izumi de grubun lideri ve otakusudur.Sadece fan kitlesine özel yayınladıkları kagura no su (kagura yuvası) adı verdikleri tv showları yakınalrda 77. bölümüyle tamamlandı.Bu showlarda tur ve fan act görüntüleri,pv çekimleri,stüdyo kayıtları,grup elemanlarının kendi aralarında düzenledikleri konulu yarışmalar,geyikler vs yer alıyordu.grup en son 21 ekimde shiki 四季 (4 mevsim) adı verdikleri bir maxi single yayınladı.Bu yıl 10. yıl dönümünü kutlayan grup haziranda da yeni bir single yayınlayacaklarını duyurdular.Diskografilerini muhtelif j-music bloglarında bulabilirsiniz.ilk dinleyeceklere tawsiyem San (燦) albümüyle başlamalarıdır.



**************By Anck-Su-Namun**********************************************

11 Nisan 2010 Pazar

Visual Kei: Bu Bir Başlangıç...



***********Bu yazı Anck-su-namun tarafından kaleme alınmıştır ***************


VISUAL KEI/J-ROCK FOR DUMMIES: Giriş...

Anime/manga ve dorama kültürünün patlaması ile yurdum gençleri üçer beşer Japon rock müzik dünyasının ağlarına düşer oldular. Durum böyle iken yıllardır bu müziğe gönül wermiş bir bünye olarak gençleri bu konuda bilinçlendirmek ve blog kapsamında sewgiden tiye alınan gruplar hakkında bilgi/fikir paylaşımı yapabilmek içün böyle bir köşe açmayı uygun gördüm. Bilgi dediysek bu diğer bloglardan apartma copy-paste yazılar olacak sanmayınız. Zira amacımız dinleyici kitleyi sewdiği gruplar hakkında “kyaa hede ne kadar yakışıklı”dan öte yorumlar yapabilecek kapasiteye getirebilmek, gruplar hakkında elemanlara ait abuk subuk ayrıntılardan öte bilgilere sahip olmalarını sağlamak gibi kutsal bir misyon olup ilk grubumuza geçmeden birkaç önemli uyarıda bulunmak isterim. Öncelikle gençler, burada yazılan görüşleri kendinizinmiş gibi sosyal platformlarda kullanıp prim yapmaya kasma gafletine düşmeyiniz, zira sağlam bir alt-yapınız yok ise madara olmaktan kurtulamazsınız ek olarak kolum uzundur sizi bir şekilde yakalar ve yakarım. İkincisi bir grup/sanatçı hakkında bilgi sahibi olmanın yegâne yolu bol bol müzik dinlemektir,dinleyiniz gençler elinize yapışmaz.üçüncüsü taş da olsa bishie de olsa bu insanlar müzisyen kardeşim gerzek fan girl mantalitesinden sıyrılıp kendinize gelin,bu adamlar pop-idol felan değil yaptıkları işlere hayran olun tiplerine değil.Visual Kei dedik aramızda hala visual kei nedir bilmeyen her j-rock grubuna visual kei muamalesi yapan haywanlar mewcut biliyorum,bu sebeple bu konuda biraz aydınlatma yapalım.Bu konuda daha önce şöyle bir beyanatım olmuştu:



Burada cosplayde sınır tanımayan Japon fan girl kitlesini görüyorsunuz...

Tawannanna not: Bunlar PSC 2009 da göze çarpan üçlüye benziyorlar. Göz alıcı ve ibretlik :P

Visual Kei; X-Japan,Malice Mizer,Buck Tick gibi grupların sahne performanslarında 80'lerin glam rock/metal/punk gruplarına benzer makyaj ve kostüm kullanmalarıyla ortaya çıkan ancak daha sonra bu gruplardan bağımsız olarak kendi konseptini oluşturup neredeyse bir müzik türü haline gelen bir akımdır.Neredeyse diyorum zira VK'in bir müzik türü olup olmadığına dair tartışmalar hala devam ediyor.Oluşabilecek yanlış anlamaları önlemek adına akım köklerinden bu yana oldukça değişti ancak bu günümüzde gerçek anlamda VK grubu yok demek değil.Günümüz VK grupları Kabuki'nin de etkisiyle dikkat çekici,estetik,biraz da dişimsi kostüm ve makyaj kullanımlarıyla öne çıkarlar,imajlar genelde karanlıktır,müzikal anlamda ise günümüz hardcore gruplarına yakın sert bir soundları vardır.VK adı üstünde her ne kadar görünüm/imaj konsepti üstüne kurulu da olsa gruplar sound olarak da bunun altını doldurma zorunluluğundadır,zira çoğu fabrikasyon olan akım grupları arasında öne çıkabilmek için farklılaşmak zorunludur.Bazı gruplar VK olarak başlayıp daha sonra görsel imajlarından sıyrılarak yollarına devam ederler (Dir en Grey en net örnek bu konuda) Bazı gruplar ise VK görünümlerinin yanı sıra sound olarak da farklılaşabilirler (Kagrra, örneği) Pek çok yan akımları da var;daha popvari sounda sahip renkli ve neşeli imajlarıyla oshare kei grupları,old school vk grubu olarak adlandırabileceğimiz kote kei grupları gibi. Şimdilik bu kadar bilgi yeter diyor ilk grubumuza geçmek üzere ayrılıyoruz...


Takip ettiğiniz gruba sevginiz sizi bu arkadaşların olduğu gibi hallere düşürebilir. Dikkat !!!

by Anck- Su- Namun*********************************************************

9 Nisan 2010 Cuma

LOVELY COMPLEX: Love Com; İnsanın Boyu bir Kompleks Konusu mudur?


Evet, bu yazının yazıldığı zamanlarda beni eğlendiren anime serilerinden bir tanesi daha. Aslı itibariyle Aya Nakahara' nin kaleminden çıkma shojo manga serisi. Ayrıca henüz izlemediğim doraması da bulunmakta ancak burada ele alacağımız versiyonu 24 bölümlük animesi ki onu izledim ancak.

24 bölüm içerisinde çok eğlendim, koptuğum yerler oldu ara ara gerildim hadi itiraf edeyim az da olsa zaman zaman sıkıldım yine de tadında tuzunda bırakılmış, oldukça hoş ve sürükleyici bir seri olduğunu belirtmeliyim.



Konu itibariyle bakıldığında elimizde 1.72 lik bir kızımız ve 1.56 lık bir oğlanımız bulunmaktadır ki bunlar etrafındakiler tarafından komedi ikilisi olarak çağırılmaktadırlar. Gerçekten birarada şanlarına yakışır bir performans çıkarmaktadırlar. Serinin gelişimi bu ikili tabuları yıkarak birlikte olabilecek midir olayının üzerine kurulmuştur. İşleyiş ve kurgudaki komedinin yanı sıra birbirinden dangalak -ama sevimli olan- baş karakterler Risa ve Otani insanı hem hasta etmekte hem de güldürmektedirler. Bir de olayda Kansai aksanı meselesi var bu da ayrı bir olay.


Esas kızımız Risa Koizumi, bahsettiğimiz 1.72 lik devdir (valla benim için öyle :P) . Klasik kızlardan farklı olarak kendini büyük bir disiplin ile bilgisayar oyunlarına adamış, ara ara ağzı bozuk, içi dışı bir insan olmaktadır. En büyük dertlerinden bir tanesi kendi boyuna göre bir sevgili bulamamaktır. Ha, şimdiye kadar bulmuş mu ki kendi boyuna göre istiyor derseniz, işte en büyük hayali budur. Dersleri pek sallamamasına rağmen Otani ile sınıf başkanıdır. Hocaları seçim zahmetine hiç girmez biraz gelenekçi bir yaklaşım gösteririr başkanlık konusunda. Neyse, Risa kızımızın yer aldığı komedi ikilisinin diğer yanı 1.56 lık Atsushi Otani kardeşimizdir. Basketbol takımında yer alan ve sabırla çalışıp ilerleyen, kızlar tarafından genellikle çekici bulunmayan, - ancak kendisinin hayran kitlesi bulunmaktadır- Risa gibi boy mevzuunu kafasına takmış olarak yaşayan, enerjik ve zaman zaman insanı felç edecek kadar salak olabilen bir arkadaştır. Risa ve Otani' nin fiziksel zıtlıklarına rağmen beyinsel ve ruhsal olarak oldukça fazla ortak noktaları bulunmaktadır ki bunlara değinmeyeceğim ancak bir isim var ki ben seriyi izlerken Risa ve Otani' nin sevgileri ve tepkileri neticesinde gerçek olduğuna inanmaya başlamıştım; o da Umibozu'dur. Yaratılan bu etkiye istinaden yolda yürüken "Umibozuuuuu !!!!!!!!! " diyerek yolumu keseceğine inanmaya başladığım bu müzisyen kardeşimize Risa da Otani de deyim yerindeyse tapmaktadır.


( Bilin bakalım ortadaki amca kim ? )


Nobuko Ishihara ve Heikichi Nakao, Risa ve Otani' nin en yakın arkadaşları olup aynı sınıfta yer almaktadırlar. Serideki favori karakterim olan Nobuko, kararlılığı, hisleri ve sağduyusu ile kalpleri fethetmektedir ayrıca aşk travmaları yaşayan Risa' ya dayanabilmekte kolay değil hani. Nobuko kendini Risa' nın annesi olarak tanıtmakla birlikte esasen baş danışmanı ve stratejistidir. Nakao da onun erkek arkadaşı bu arada.

Chiharu Tanaka ve Ryoji Suzuki de diğer arkadaşlar. Risa , Otani , Chiharu, Suzuki arasında yaşanan dörtgen hoşlanmalık sonucu Chiharu ve Suzuki çift olmuş, Risa ve Otani bir bardak su içmişlerdir.Haruka Fukagawa , serinin hem sinir bozucu hem de koparan elemanı olabilmeyi başarabilmekle birlikte serinin en fantastik ve bilge karakteri Seiko Kotobuki' dir. Olaylara bakış açısı, enerjisi ve pozitifliği kayda değerdir kendisinin.Kuniumi Maitake ise lisede uğruna fan clupları kurulmuş olan, kız öğrencilerin salyalarının akmasına vesile olan, lisede bulunan tüm kızların ideal tipi olabilecek potansiyele sahip serinin öğretmenidir.Kendisi de bir takım olaylara dahil olur.


Bunların dışında seriye giriş çıkış yapan Mimi, Kohori gibi pek çok karakter bulunmakta. Genel olarak ilişkiler üzerine kurulan seride yine üzerinde en çok durulan konulardan bir tanesi bir şey için çabalamak ve uğraş vermek. Bunun dışında şekilciliğin dışına çıkabilmek ve yanındakinin farkına varabilmek gibi noktalara da değinilmiş klasik olarak. Ancak insanda beyin devrelerini yakan bir konu var ki o da Otani kardeşimizin büyük beyinsizliği ve algılamadaki özürüdür. Yani koşul ve durumlar itibariyle bir yere kadar da... Ben bu tarz insanlar tanıyorum kimse onların eline su dökemez derdim yanılmışım. Otani bu klasmanda bir numaraya yerleşmiştir, kesinlikle kendisini tebrik ediyorum. Bu arada Risa' nın depresyon döneminde iyice kendini verdiği bilgisayar oyununda yer alan Cain - sama da fena tip değil hani! :P Ailesinin dumurlardan dumur beğenmeside ayrı konudur.

Tüm bunların sonunda lisenin son dönemlerine doğru - aynı şekilde serinin de - herkesin kendi yollarını çizmesi, ayrılmayacak olsalar da çizginin yine değişeceğini görmek falan insanı incitmiyor değil. Nedense bana - anime izleyerek alakasız tespitler yapma durumu - zamanın durmadan aktığını ve herşeyin zamanında güzel olduğunu hatırlattı yine...

Bu ince burkulmanın dışında yine de çok keyif alarak izlediğim bir seri olan bu animeyi herkese tavsiye ederim.


3 Nisan 2010 Cumartesi

THE LEGEND: Gerçekten Bir Efsane...



"The Story of the First King's Four Gods" ya da "Tae Wang Sa Shin Gi" adıyla da bilinen 24 bölümlük tadından yenmeyen Kore dizisi. Son zamanlarda izlediğim hatta değiştiriyorum izlediğim Kore dizileri arasında benim için 1. sırada yer alan bir seri. Her dizinin, eğer seçerek izliyorsanız, insanın kalbindeki yeri ayrıdır tabii ki ama The Legend, hikayesi, kurgusu, müzikleri, anlatım dili, karakterleri, renkleri, estetiği ve diğer öğeleriyle başka bir şey...Tarihi hikayeye mitolojik öğeler eklenip, hafif fantastik sahnelerde efektlerlerle desteklenince ortaya süper bir iş çıkmış. Kadroda Bae Yong Joon gibi isimleri barındırmakla birlikte karakter kurguları da oldukça sağlam ayrıca kadroyu yaratan kişi ya da kişiler ayrı bir tebriği hak ediyor.

Atmosferi, karakterleri, koreografileri, müzikleri ve kurgusu ile insanı alıp götüren dizinin tek eksik noktası finali. Kötü olduğundan değil de sanki çok aceleye getirilmiş gibi durması, bu nedenle hem tadı damağınızda kalıyor hem de muhteşem giden bir kurguyu sanki biraz havada bırakıyormuş hissi yaratıyor. Buradan sesleniyor ve aynı zaman da çemkiriyorum ve "eyyy Jumong' u 72 , Muhteşem Kraliçe' yi 62 bölüm çekenler, bu dizi 24 bölümde bitirilir mi ???" diye isyan ediyorum. Gerçi öğrendiğime göre çekimler esnasında Bae Yong Joon - güzel adam bu arada - sakatlandığı için seri erken bitirilmiş ama bir devam durumu olması söz konusuymuş. Umuyorum...

Müzikleri neden bu kadar şahane diye sorarken, OST un Joe Hisaishi imzalı olduğu cevabını aldıktan sonra aynı soruyu sormadım tekrar. Ost ta ayrıca bir adet DBSK ve Jun Suh parçası da bulunmakta ki nefis. Birde bu harika ve enfes müzikler, güzel bir şekilde bölüm içinde ve kapanışlarda kullanılınca ortaya muhteşem güzellikler ve duygu dolu anlar çıkıyor :P

Buyrunuz DBSK'nin görüntüler eşliğinde ( spoiler sayılmaz) Thousand Year Love Song adlı parçası;



Bu da live performansı (Japonca);





Jumong, Denizler İmparatoru gibi dizileri izleyenlerin ekran başında gevrek gevrek gülmesine sebep olabilir bu dizi -acaba neden? - ancak bu dizileri beğenenler The Legend' dan çok hoşlanacaklardır.

Bu da Jun Suh kişisinin İngilizcesi approval olan şahane parçası. Spoiler olmasın diye bu versiyonunu buyrunuz;




Hikaye anlatılan eski bir efsaneye göre kurulmuş. Buna göre yıllar önce ateş gücünü kontrol eden ve muazzam gücü ile diğer tüm kabileleri himayesine almış olan Kaplan Kabilesi ve onlara karşı direnen Ayı Kabilesi arasındaki savaşlar nedeniyle dökülen oluk oluk kana dayanamayan Hwang-woong (cennet kralının oğlu) dünyaya iner. Ateş Kabilesinin kutsal rahibesi, en büyük savaşçısı ve ateşe hükmeden Kajin' den ateş gücünü alır ve bunu Anka' nın içine saklar. Anka' nın kalbini Ayı Kabilesinden koruması için Sae-oh' a verir. Kajin savaşta ölümcül bir yara aldığında Hwang-woong Kajin'i iyileştirir: Bundan çok etkilenen Kajin savaşı durdurmak için kabilesini engellemek ister hatta bu uğurda kendi kabilesindekilere kılıç kaldırır ancak neticesinde kaçarak Hwang-woong' a sığınmayı düşünür, tabii aşıktır kendisine ancak vardığında Hwang-woong' un Sae-oh a aşk-ı ilan ettiğini görür. O zaman derin bir hayalkırıklığı ve kıskançlık yaşayarak, Kaplan kabilesine tekrar geri dönerek savaşmaya başlar. En sonunda Ayı kabilesine saldırılar ki bu esnada Sae-Oh hamiledir. Gelişen olaylar sonucunda Kajin Sae-Oh' un bebeğini alır ve karşılığında Anka' nın kalbini kendisine vermesini ister. Buluşma yerine giden Sae-Oh vermeyi reddedince Kajin, Hwang-woong ve Sae-Oh' un bebeği uçurumdan atar. Bu anda Sae-Oh kendini ve taşıdığı gücün kontrolünü kaybeder. Bebek Hwang-woong tarafından kurtarılmış olmasına rağmen, Sae-Oh dünyayı yok edebilecek kadar güçlü ve öfkesini kontrol edemediği Ankaya dönüşmüştür bile. Sonuçta, Hwang-woong un kendisi ile birlikte dünyaya yanında getirdiği üç koruyucu Yılan kaplumbağa, Mavi ejder ve Beyaz kaplan da Ankayı durdurumaz çünkü onu ancak onu yaratan Hwang- Woong yok edebilir. Böylece Hwang- Woong sevdiği kadını kendi elleri ile öldürmek zorunda kalır. Bu trajik sahnenin üzerine Kajin de kendisini uçurumdan aşağı bırakır. Bunların üzerine Hwang- Woong dört sembolü mühürleyerek dünyada bırakır ve yıllar sonra Joshin Kralı dünyaya geldiğinde sembollerin uyanacağı, bu sembollerin kralı bulacağını ve bu kralın, kendisi gibi tüm halkları kutsal ağacın altında birleştirerek büyük imparatorluğu kuracağı kehaneti ile birlikte cennete geri döner.Akabinde yaşananlar bu efsaneye dayanarak ilerler ve tadından yenmez 23 bölüm birbirini izler. Bu hikayede bile aslında durumlar o kadar objektif ve iç içedir ki siyah ya da beyaz diyebilmek zor, bu da olayı daha da güzelleştiren bir faktör.

Joe Hisaishi' den bir güzellik. Dizi görüntüleri eşliğinde (pek spoiler içermez ama takıntılıysanız gözlerinizii kapatıp dinlemenizi öneririm :) )






Neyse, gelelim karakterlere. Mümkün oldukça geyik yaparak spoilerdan uzak kalalım.

Dam - deok : Çok birşey demeyeceğim - denmesi gerektiği halde - ama eklemeden geçmeyelim Bae Yong Joon güzel insan.

Sujini: Eğlenceli abla. Velet hali de oldukça sevimli. Dizinin eğlenceli ve hafif alkolik karakterlerinden diyeyim.

Kiha: Sanırım beni en etkileyen karakterlerden bir tanesi. Gerçekten kendi kelimeleriyle bu hayatında çekmediği acı kalmadı ancak bir o kadar da güçlü bir kadın. Düşünülebilir gerçekten cennetin hazırladığı senaryodaki piyonlardan biri mi?

Hogae: Bu adam herşeyden önce dominant anne sendromunun kurbanlarından bir tanesi. Annesi ile babası yaktı bu çocuğu. Süper kahramanlardan ancak yaşadığı olay hayatını değiştirince o nazik ve sevimli Hogae' den uzaklaşıp, hayatını intikam üzerine kurması acı verici. Damdeok ile ilişkisi etkileyici. Kendini kaybettikçe, intikam ateşi ile birlikte hayatını annesi ve sevdiği kadın uğruna yakması ve diğer yandan bunun farkında olması trajik. Hogae olmadan bu dizi belki de bu kadar harika olmazdı.

Hyeongho: Dizinin akıl ustalarından. Sujini' nin ustası. Geomul adlı masalımsı köyün başkanı. Ara sıra sinir bozucu olma kapasitesine rağmen serinin bilgesi.

Cheoro: Bu elemanın hikayesi de başka yan bir hikaye olma kapasitesinde. Serinin cool karakteri. Buna rağmen insanda tebessüm yaratma potansiyeline sahip. Saçları da çok güzel :)

Jumuchi : Hastası olduğum karakterlerden. Dizinin en eğlenceli karakteri. Görüşünün aksine çok sevimli, çok eğlenceli aynı zamanda çok saf. Bir kral onun gibi bir dostunun olmasını her zaman ister.

Saryang : Saryang da serinin gizemli, cool karakterlerinden. Görünüşü ve maskesi ile karizmatik. Kiha' nın tek dostu olmuştur hayatı boyunca. Kiha' ya olan bağı etkileyicidir.

Daejangro: Kötü adam ama çok karizmatik aynı zamanda. Tek başına her şeye meydan okudu amca. Çok güçlü, akıllı, kontrol ustası. Ben de binlerce yıl yaşasam o kadar güçlü olur muyum acaba? Öyle bir karakter ki tüm nefreti üzerinde toplayabildi.

Yeon Garyo: Hogae' nin babası. İçindeki hırs kendini ve oğlunun başına nice belalar açtı ancak kızamıyor insan çünkü der ki; "ben kendi seçimimi yaptım". Dam- deok' a yazdığı mektup isyan doludur bir nevi: "Eğer cennet tüm senaryoyu yazdıysa peki insanın özgür iradesi ve bilinci nerededir? Ben cennetin buyruklarına bağlı olarak değil, kendi hür iradem ile seçimimi yaptım". Şimdi bundan sonra bu adama kızılabilir mi?

Komutan Go:Sadakatin ve onurun diğer bir adı. Zaman zaman kısıtlı görüşlere bağlı kalsa da endişelendiği tek nokta majestelerinin güvenliğidir. Cesur bir savaşçı. Ciddi bir şahsiyet olmasına rağmen bir yerde yaptığı espriyle Dam Deuk ve Cheoro' yu gafil avlamayı başarmıştır duruma kendisi bile şaşmıştır.

Bunlar karakterelerin sadece çok az kısmı. Daha nice karakterler var Ba son, kabile şefi amca, şef amcanın oğulları gibi... Hepsi de ayrı ayrı renkler...

Gerçekten ortada eski bir efsane, rivayet edilen cennetten inecek bir kral, bildiğimiz insanoğlu ve insanı insan yapan değerler, bir yerde ilahi güç bir yerde buna bazı nedenlerle isyan eden insan bilinci, aşk, samimiyet, dostluk, kin, nefret ve cesaret, güven gibi pek çok unsuru güzel şekilde harmanlamış bir kurgu. Kader ya da insanın yazgısı varsa ve o insan o tahtada ki bir piyonsa eğer kötü sayılabilir mi? Her şeyi iyi niyetle yapmak kolay ve mümkün olabilir mi?

Tüm bunların yanında karakter ilişkileri, konunun akıcılığı, zenginliği dikkate değer ve aksiyon sahneleri gayet göze hitap eder biçimde.

Bu da bonus -aksiyon sahneleri demişken :P- yine Ost tan ve belirli kareler eşliğinde;




Fazla uzatmayayım zira spoilerlara girmeden noktalayayım istiyorum. Sonuç olarak tüm öğeleriyle birlikte su gibi akıcı, kendini izleten bir seri çıkmış ortaya. Çok para harcandığı söyleniyordu ama sonuna kadar hak etmiş diye düşünüyorum. Özellikle beğendiğim bir kaç bölüm var ki belki ileride onlara ayrıca değinirim tembellik denen canavara mağlup olmazsam.

Değişik ve akıcı bir seri izlemek isteyen - ve özellikle tarihi serilere ilgisi olan - herkese tavsiye derim. İzleyin, izleyin,izleyin...



http://www.youtube.com/watch?v=jDwVt0Nmpr8

http://www.youtube.com/watch?v=nE_iUMEJqi4&feature=related

http://www.youtube.com/watch?v=NRNkYXpveRA&feature=related

http://www.youtube.com/watch?v=EoeNgXdI1lY&feature=related

http://www.youtube.com/watch?v=4MUAzIsVYO4&feature=related

2 Nisan 2010 Cuma

GECHENA: Oysa ki Yeni Tanışmıştık...


Son dönemlerde çok pis takıldığım bir visual kei grubu olan Gechena' dan bahsetmek isterim. Gerçi bahsedecek bir şey ne yazık ki yok çünkü visual kei sahnesinde sıklıkla görüldüğü üzere kısa süre içerisinde dağılmış olan bir topluluk. Bu noktada bize düşen sadece yazık olmuş diyebilmek.

Vokal: Sora
Gitar: Yue
Bass:Kazuki
Davul: Rami

şeklinde 4 kişiden oluşan grubun bildiğim kadarıyla bir albümü yok ancak maxi singleları bulunmakta.

Aslında başka bir parçayı paylaşmak istiyordum ancak videosunu bulamadım o nedenle buyrunuz Gechena' dan Crimson ....




Visual Kei sevenler, değişikliğe ihtiyacı olanlar, grubu merak edenler için özellikle Eden ve Keshou' (şahsi favorimdir) yu dinlemelerini öneririm...


http://www.youtube.com/watch?v=3ydb94Eypzk

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...