9 Kasım 2016 Çarşamba

Tawannanna ve 9 Yaş




Dün itibariyle bu blog yani Tawannanna 9 yaşından gün almaya başlıyor. Daha doğrusu 8. yılını tamamlamış oluyor sanırım. Soranlara 8 yaşındayım diyecek :P (Yaşları yuvarlamak ^^) Aslına bakarsanız doğum günü dündü yani 8 Kasım' dı ancak yoğunluktan kutlamaya fırsat kalmadı.  Hazır fırsat bulmuşken  Tawannanna' nın doğum gününü kutlayalım.





Müziksiz olmaz diyorum ve bu kutlama için seçtiğim parçalardan ilki olan Mayday - Party Animal' ı sunuyorum. Eee, madem doğum günü; parti,parti,parti... (Klip tam oturdu sanki ^^) Parça grubun Haziran'da yayınlanan single' ından.








Bu vesile ile bir önceki doğum gününden bu güne en çok okunanlar ile en az okunanlara da bir göz atalım....


Müziksiz olmaz demiştim değil mi? Biraz yavaşlayalım öyleyse... Kore'den gelsin.






8 Kasım 2015 - 9 Kasım 2016 arasında en çok okunan yazılar şunlarmış;


1 - Dragon Blade - Bir Film ve İpek Yolu


Alkışlar Dragon Blade' e. En çok okunan yazı olmuş kendisi, ben de şaşkınım. Jackie Chan ile filme konu olan kitabın yer aldığı bu yazıyı tebrik ediyorum.



2 - The Legend Of Qin (Qin's Moon): C-Drama - İlk 10 Bölüm


Ohhh, bu dizi yazısına cidden şaşırdım. Henüz 20 bölümden ileri gidemedim ama zamanla bitireceğim. İlerlemememin bir diğer nedeni ise önce animenin 5. sezonunu görmek istemem.


3 - Akagami no Shirayuki - hime (Anime): Kırmızı Saçlı Pamuk Prenses - Birinci Sezon 


Çok tatlı bir anime, ikinci sezonu da güzel. Bu sene içindeki en popüler anime yazısı olmuş.


4 - Kitap - Birim 701: Rüzgarı Dinleyenler (Mai Jia) 

İlginç bir şekilde bir kitap yorumunun buraya girmesi hoş oldu.


5 - Üç Elma Mimi

Bu mimin ne koşullarda hazırlandığı içinde yazıyor. Tam o esnada ben evden uzak yerlerdeydim, bağlantım sınırlıydı. Yapan herkesin eline sağlık.


Doğum günü şerefine :) Benim için bir klasik. Çok seviyorum; Luna Sea - Rosier






Burası ve ben kendi halimizde devam ediyoruz bunca zamandır. Ne kadar başarılı olduğumu anlayın. Bu nedenle burada  artık  ben ve kısıtlı sayıdaki takipçi -şu anda aklıma geldi - butik blog olarak takılıyoruz. Her ne kadar parlak olmayan bir performans sergiliyor olsam da takip eden, yazıları okuyan herkese teşekkür ederim. Hele bazen yorum bırakıyorsunuz, çok mutlu oluyorum.






Bir yıl içinde en az okunan yazılar şunlar olmuş;

1 - Servamp  (En az okunan)

Şaşırtıcı ölçüde az ilgilenen olmuş Servamp ile. Yazı süper, harika ya da iyi değil, biliyorum ama Servamp' a da ilgi yok sanki ya da var ? Bilemiyorum.


2 - Ace of Diamond (Diamond no Ace) Anime: Birinci Sezon

Bunu  en son eklenen yazı olmasına veriyorum.


3 - Çince Müzik 2015 - En İyi 20 (2)

Serinin  ikinci yazısı pek tutmamış.


4 - Ushio to Tora (2015) Anime

İkinci sezonu ne yapacak acaba?


5 - 3 Adet Aamir Khan Filmi: Hint Sineması 

Bu yazı da en az  okunanlardan...



Son zamanlarda (bayağıdır) severek takip ettiğim bir grup Hanggai, sizlere de tavsiye ederim. Parçalarını dinledikçe ne tarz müzik yaptıklarını anlayacaksınız. Son albümleri Horse of Colors yine güzel. Bu parça oradan -The Vast Grassland







Çok fazla yazı eklemesem de bloğa, uzun zaman olmuş. Yine de bloğu ilk açtığım günü hatırlıyorum. Bana epey faydası dokunmuştu. Burası her ne kadar pek sallanan bir yer olmasa da kendimce çalıp oynuyor, eğlenmek için bir şeyler paylaşıyorum, halimden çok mutsuz değilim ama dediğim gibi uzun zaman olmuş. Ara sıra bloğu kapatmayı düşünüyorum son zamanlarda. Çeşitli sorular zaman zaman planlar var kafamda ancak bakmayın bu istikrara aslında çok tembel bir insanım.( Yine de önerisi olan var mı?) Neyse ama sanırım bu kapatma kararını gelecek seneye bırakacağım.


Ve doğum gününün son parçası. Bir ayrıcalık yaptım ama değer ^^










5 Kasım 2016 Cumartesi

Ace Of Diamond (Diamond no Ace) - Anime: Birinci Sezon





 Ace of Diamond ya da Diamond no Ace,  Yuji Terajima' nın mangası. 2013 yılında anime olarak gösterilmeye başlıyor. Birinci sezonu 75 bölüm. Evet, tam 75 bölüm ancak 75 bölüm göze fazla gelmesin, insan daha da fazlasını istiyor. Ace of Diamond, beyzbol içerikli bir shounen anime-manga.



Dünya üzerinde en uzak olduğum spor dallarından bir tanesi beyzbol. Gerçi çok bilinçsiz de sayılmam. Anladığım kadarıyla  şimdiye kadar izlediğim dizi ve filmlerden oluşturduğum bir bilgi birikimim var. Bir atıcı var, topları atıyor. Vurucular var, ellerindeki sopalarla gelen toplara vurmaya çalışıyor. Yakalayıcılar var, genelde çömelmiş vaziyette vurucunun arkasında yer alıyorlar. Vurucu atılan topa vuramazsa yakalamak zorundalar. En arkadaki amca bir nevi hakem, topun çizgiler içinde gelip gelmediğini, atışın düzgün olup olmadığını, vurucunun hareket edip etmediğini kontrol edip karar veriyor. "Base" ler var, burada işte takımlar belirli şartlar altında koşular yaparak sayı almaya çalışırken, defans ise topları gerekli şartlar içinde toplayıp bu baselere zamanında geri döndürmeye çalışıyor. Ha, bir de "home-run"' ı biliyordum filmlerden. Atıcı topu atıyor, karşı takımın vurucusu allah ne verdiyse vuruyor, top sahanın dışına uçuyor. Bu arada koşular tamamlanıyor. Atıcı için kötü bir deneyim, vurucu için klas bir olay.




(Ace of Diamond ost' undan bir kuple. En sevdiklerimden)




Neyse işte, (yine fena değilmişim) yine de   beyzbol sevmem, dahası bir maç izlemişliğim bile yoktur. Buna rağmen son zamanlarda "Ace of Diamond izle!" baskına aşırı derecede maruz kalmaktaydım. Her iki sezonun bölümleri dvd şeklinde elime verildiğinde artık itiraz edecek, ayak direyecek halim kalmamıştı. Uzun bir seyahatten sonra eve dönünce izlemek üzere tam oturacaktım ki hayat şartları izin vermedi. Hayat, hasta halimle yolculuktan dönmüşken önüme bir iki konu çıkarıp iyice moralimi bozdu. Bu duruma  elimdeki Ace Of Diamond dvd'lerini sallayarak karşılık verdim ve bir iki gün gecikmeli olarak ilk bölümü izledim. Aslında ilk bölümden beklentim yoktu. Daha doğrusu vardı ve olumsuzdu. İlk bölümde sıkılırım ve daha sonra izlemek için bırakırım ve eğer ileride hatırlarsam yüz yıl içinde bitiririm gibi beklentiler içindeyken ilk bölüm renkli, hafif ve eğlenceli gelmesi nedeniyle ilgimi çekti.



Benim "İlk iki bölümde çok ofladım pufladım ama iyi ki devam etmişim, sonrası güzel geldi" olayım sıklıkla yaşanır gerçi ancak Ace of Diamond değişik bir şekilde daha ilk bölümde sardı. Kafamda kara bulutların dolaştığı bir zamana denk gelmiş  olması da etkilemiş olabilir bakışımı.




                                                                  (Sawamura)

Ana karakterimiz Sawamura Eijun. (Osaka Ryota) Beyzbola gönül vermiş bir genç. Ortaokulda, sınıf arkadaşlarıyla takım şeklinde takılmakta ve turnuvalarda kaybetmekteler. Sawamura yine de bir şekilde bir lisenin ilgisini çekiyor ve oradan bir teklif alıyor. Bir süreçten sonra bu liseye geliyor.
Bu lise Seido. Beyzbolda bilinen liselerden biri. Biraz acımasız görünen bir sistemi var. Yaklaşık 100 kadar kişi yer alıyor takımda. Asıl ve ikinci takıma çok az insan seçilebiliyor. Doğal olarak bazı öğrencilerin mezun olana kadar maça çıkma, oynama şansı olmuyor. Rekabet yüksek.



Neyse işte, dediğim gibi beyzbol odaklı bir shounen. Olaylar gelişiyor, karakterler renkleniyor, atmosfer animenin ve kurgunun istediği biçimde değişiyor; komik, gergin, heyecanlı, gevşek vs...





Anime analizi yapacak değilim, istesem de beceremem ancak Ace of Diamond' u bu derece  keyifli, sürükleyici yapan öğeler  nedir diye şöyle bir düşününce ilk aklıma gelen noktalar şunlar. Klasik shounen öğelerini kurguya ve mekana güzel yedirmiş. En iyisi olmak isteyen bir karakterin yanında O'nun gibi pek çok karakter daha. Bu karakter yani  Sawamura (Osaka Ryota) oldukça eğlenceli bir karakter. Bunun yanında yan karakterler, üç yıllıklardan takımdaki diğer yenilere oradan  rakip takımlara,  renkli ve kendine has özellikleri  olması ve bunlardan pek çok bulunması. Atmosferi dozunda ve akıllıca vermesi. Lise beyzbolunun ( yani böyle söyleyince komik geliyor ama ciddi ciddi böyle bir tanım kullanılıyor. Yani biz alışkın değiliz lisede okul takımlarını ciddiye almaya) acımasız tarafı (aslında beyzbol özelinden daha genele yayın bunu), turnuvanın zorluğu ve tüm maçların kazan ya da kaybet tarzında olması (arkada verilen emek, hedefler ve daha bir çok şeyin üzerine) gerilim dozunu arttırıyor. Ve daha bir sürü...



Tüm bunların üzerine animede bir değer daha var aslında, sonlara doğru daha çok üzerinde duruluyor. Tüm bu sistemin içinde animedeki koçun duruşu ve takıma bakış açısı.




(Bunu da çok seviyorum)



Bundan sonrası animeyi izlememiş olanlar için sakıncalı mı bilemiyorum ama ben biraz karakterler üzerinden geyik yapacağım.



Öncelikle bu sezonda animede yer alan üç yıllıklar...  Hepsi ayrı ayrı iyi ve hoş elemanlar. Maçlarda değil ama özellikle final bölümünde bu elemanların sahipleniciliği, vefakarlığı, kendilerine has iletişim şekilleri ve yeni bir döneme başlayacak olmaları beni etkilemiş olabilir ve bu nedenle gözlerim yaşarmış olabilir ^^  Söylemeden edemeyeceğim, animenin son bölümünü çok hoş, kendi içinde etkileyici ve tatlı bir şekilde ikinci sezona bağlamışlar.




                                                      (Bu senpailer sevilmez mi?)

Yuuki ( Yoshimasa Hosoya) gibi bir kaptanı takımında  kim istemez şimdi? Kendini geliştiren, sorumluluk alan, önderlik eden bir kaptan her takım için iyidir. Oldukça da karizmatik olduğunu es geçemeyeceğim ^^


Isashiki Jun (Ono Yuuki ) : Maçlardaki agresif tutumu, konuşma tarzı, çoğunlukla gergin duruşu ve daha bir sürü...




Özellikle son bölümlerde kendini aşarak inanılmaz bir renk getirdiğini düşünüyorum. Hastasıyım :)




Ryousuke (Okanoto Nobuhiko) : Harucchi' nin abisi bu eleman süper olmak ile birlikte özellikle sakin ses tonuna ve yüzündeki gülümsemeye hastayım.


Tanba (Masakazu Morita) bir ace olabilir mi bilemem ama geniş yürekli olduğu kesin.



Chris Takigawa (Daisuke Namikawa). Bu elemanın olgunluğu da az bulunur dereceden. Chris senpai' yi sevmemek mümkün değil. Sawamura ile ilişkileri göz yaşartıcı.




Kısık ve sakin sesi ile kulaklarda yer ederken sesinin çatladığı an bir kahkaha yaratıyor.




Sonlarda Sawamura' nın yanına geldiği an Sawamura gibi benim de ağzım kepçe oldu.


Bunlar ve adını anmadığım diğer tüm üç yıllıklar can....



Miyuki Kazuya (Takahiro Sakurai): Anime içindeki tüm karakterleri ayrı ayrı sevsem, bağrıma bassam da serideki favori karakterim Miyuki.




Hatta bazen endişeleniyorum bir fan-girl' e döneceğim diye. Herkesi idare edebilmek aynı zamanda hesap yapmak zor iş. İkinci yılında olanlardan biri olan Miyuki' yi sevin, candır. Daha da fazla bir şey yazamayacağım ^^






Kuramochi Youchi ( Shintaro Asanuma): Animenin en eğlenceli karakterlerinden bir tanesi.


Furuya (Nobunaga Shimazaki), Sawamura ile birlikte birinci yılında olan ve asıl takımda oynama hakkını kazanan atıcılardan biri. Sawamura ile hem bu sezonda hem de ileride ace olabilmek için kapışacaklar. En sevdiğim yanı tepkisizliği ve duygusuzluğu veya daha doğru şekliyle dışa vurumsuzluğu. Gerçi bir maçtan önce senpailerine gösterdiği yaklaşım daha bir sevimli kılmıştı kendisini.



(Kaçmak istedikleri bir konu olunca Furuya ve Sawamura böyle davranıyor)


Sawamura hakkında bir şey yazamayacağım ama izleseniz seversiniz :))

Bunlar dışında çok renkli elemanlara sahip Seido Takımı. Takım dışında rakipleri de bir o kadar eğlenceli ve kendilerine has karakterler. Mesela;


Todoroki Raichi (Ono Kensho) : Bu elemana hastayım. Delice gülüşüne, saçtığı alevlere (serinin en eğlenceli kısımlarından bir tanesi karakterlerin alev, aura falan saçması. O kadar doğal ki "o auranı yok et" falan diyorlar birbirlerine) , oyuna olan sevgisine bayılıyorum. Biraz sosyal anlamda sıkıntıları var ama bunun nedeni ne yazık ki babası.




Sanada (Kamiya Hiroshi), Todoroki' nin takım arkadaşı. Doğal ace olmasının yanında Kamiya Hiroshi  nedeniyle de kazanıyor (benim açımdan). Karizmatik şimdi, inkar etmeyelim.


You Shunshin (Kaito Ishikawa) Japonya' da lise beyzbolu oynayabilmek için kalkmış taaaa Tayvan' dan buraya gelmiş. Ardındaki motivasyon her ne kadar bir nedenselliğe dayandırılmış olsa bile benim kavrayabilmem mümkün değil. Yine de seriye bir renk kattığı muhakkak. Kendisi, Miyuki' nin doğal takım eşi, ben demiyorum kendileri diyor.


Narumiya Mei ( Yuki Kaji ) sanırım seri içerisinde (birinci sezon)  en az sevdiğim karakter. Karakterin arka planı, geçmişi güzelce işlense dahi bir türlü ısınamadım kendisine ama bir Harada' yı severim. Bu ikisinin muhabbetleri de en az bir Kuramachi- Sawamura eşiğinde, oldukça keyifli.


Özellikle bu spor animelerinde takım menajerlerine pek bir anlam veremiyorum. Hani klüp başkanı vs... tamam da tedarik sağla, forma yıka, perde as falan işlerle uğraşmak için niye bu kadar gönüllü oluyorlar anlayamıyorum. Bu animede, menajer dörtlünün içinde maçlarda kendini kaybeden, gözleri değişen ve çılgınca bağıran kız açık ara favorim. Beni çok eğlendirdi. En az maçlardan sonra sıraya geçen takımını çizginin tam üzerinde tutmaya çalışan ve delice bağıran Eijun kadar eğlenceliydi.



Anime esnasında güldüğüm, eğlendiğim o kadar çok nokta ve karakter var ki hangisini sayayım bilemiyorum. Yine o kadar kaptırmışım ki zaman zaman gerildiğim ya da duygulandığım noktalar da oldu. Bu animenin başarısı bana kalırsa,  anlamadığım bir spor dalında, bazen klişeler içinde yüzse dahi, anlayamayacağım noktaları içerse de (Tayvan'dan beyzbol oynamak için gelmek, menajerlik) büyük bir merak ve akıcılık ve beğeniyle bana kendisini izletmesidir.(Benim açımdan)



Beyzboldan anlamıyorum ya da sarmaz diye endişelenmeye gerek yok. Garanti ederim oldukça sarıyor. Anime içerisinde anlamayanlar için açıklamada bulunan, kuralları çaktırmadan açıklayan, içinde bulunulan durumu anlatan pek çok karakter mevcut. Bunlar içerisinde özellikle uzun boylu gazeteci kız tam benim gibiler için. Yanındaki diğer kıdemli gazeteci ile konuşmalarından kendisinin de beyzboldan pek çakmadığını anlıyoruz ve bizim gibiler için gereksiz soruları kendisi bu gazeteci beye sorarak öğrenmemizi sağlıyor.


Ace of Diamond' un ost' u oldukça güzel. Bunun yanında, açılış parçalarından sonuncusu Glay' den... Bu daha da güzelleştiriyor herşeyi. Teru' nun sesi hemen belli ediyor kendini zaten.


Animeleri güncel izlemeyi sevmiyorum. Mümkün olduğunca bölümler biriktikten ya da seri tamamlandıktan sonra izlemeyi tercih ediyorum çünkü her hafta bir bölüm beni kesmiyor. Ace of Diamond' u her ne kadar bir oturuşta izlemiş olsam da en kötü yanı olarak söyleyebileceğim nokta bu. Bu seri gerçekten haftalık bir bölüm olarak izlenmezmiş.

Sıkıntılı bir zamanıma denk gelmesi nedeniyle de artık gönül bağım bulunan Ace of Diamond' ı ben çok beğendim. Şimdi 2. sezona başlamak için izninizle ayrılıyorum...




(Glay için ne denir zaten? Açılış parçası Hashire!Mirai)








LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...