26 Temmuz 2015 Pazar

Mekakucity Actors: Anime... Biraz Karışık



2014 yapımı bu Mekakucity Actors' e normal, kısa, sıradan bir anime diye başlamıştım ben. Bu kadar dallı budaklı olduğunu bilseydim olaya hazırlıklı girişirdim. Bu yazı, anime dışında bilgisi olmayan, öncesinde şarkıları hiç dinlememiş, videolarını izlememiş, mangadan zaten habersiz birinin yani benim ağzımdan yazılıyor.


Mekakucity Actors Jin' in Kagerou Project adlı olayına dayanıyor, bir hikayeye dayalı vocaloid şarkı serilerinden oluşuyor proje. Oldukça beğenilince romanları ve mangası çıkıyor ve olaylar olaylar...

Aslında fikir güzel, potansiyel de büyük. Sonradan baktığım kadarıyla (mangayı okumadım tabii ki, romanlar cazip ama mümkün değil, çevirisi ne durumda bilmiyorum ) kurgunun alternatif senaryoları falan da var. Anime sanırım bunlardan biraz daha farklı bir noktada ya da ben öyle olmasını istiyorum.


Animesine gelirsek yakınacak çok şeyim var hatta animenin sonunu ve bazı noktaları anlayıp anlamadığımdan emin bile değilim.


Mekakucity Actors' e devam edebilmek için bana kalırsa ilk iki bölümü atlatabilmek gerekiyor.
İlk bölüm esas kişi ama öyle olduğunu belli etmeyen Shintaro ile ilgili. İki yıldır evden çıkmayan, hikikomori olarak takılarak yaşayan Shintaro tam bir kaybolmuşluk içinde gözüküyor. Bir de Shintaro' nun bir yıl önce kimden geldiği belli olmayan bir maili açmasıyla çocuğun bilgisayarına yerleşen ve orada yaşayan Ene var ki bölümü izlenebilir kılan kendisidir bana göre. Neyse Shintaro' nun konuştuğu tek varlık olarak görünen Ene de az değil aslında. Shintaro' ya hayatı zehir edermiş gibi gözükmekte. Bunlar bir gün yine gıcıklaşırken Ene nedeniyle Shintaro klavyeye içecek döküyor, Teknolojinin boş bulduğu her insana yapmaktan gurur duyduğu pislik ve mutluluk ile klavye "hadi benim miadım doldu, eyvalla" diyerek hayata veda ediyor. Tahmin edersiniz ki bilgisayara bağımlı olarak yaşayan her insan için bu bir intihar sebebi. On line sipariş mümkün değil çünkü üç dört günlük bir tatil var. Bu nedenle Shintaro' ya dış dünya yolları görünüyor. Telefonunda Ene ile birlikte bir alışveriş merkezinin yolunu tutan Shintaro merkezde iken şansa bakın ki merkez kimliği belirsiz kişilerce  saldırıya uğruyor. Bu bölümde orada tanıştığı bir iki kişi ile birlikte Shintaro bir şekilde olayı çözüme kavuşturuyor.

İkinci bölüm ise Momo Kisaragi ile ilgili. İdol olma yolunda sağlam adımlarla ilerleyen Momo' nun kendisinin bile emin olmadığı ve kontrol edemediği bir özelliği varmış; ilgi çekmek. İnsanların istemsizce ilgisini kendi üzerine odaklıyor, onları mıknatıs olarak çekiyor. Bu bölümde en eğlenceli sahne öğretmeni Kenjiro Tateyama ile diyaloğu ve Hibiya ile karşıaşması sanırım. Sonra Momo, Kido diye biriyle karşılaşıyor, Kido "bizim de benzer güçlerimiz var" diyor. ( bu arada Kido' yu ilk bölümde de görüyoruz) "Gel bizim gruba katıl" diyor. Momo da "hee" diyor.


Bu iki bölümde insan ne alaka, bu böyle mi devam edecek ki, pöfff derken eğer sabır ve dayanıklılık gösterip 3.bölüme geçebilirse 9. ya da 10. bölüme kadar durmadan ilerleyebilir. Bağlantılar bağlantılar.... 11 ve 12 de fena değil aslında ama yani bu son bölümler biraz hayal kırıklığı, kazandığı o heyecan ivmesini kaybetmemek ile birlikte pek bir şey de anlamıyor insan :) Böyle bir grafiği var işte Mekakucity Actors' ün. Bu arada her bölümde bir canavarın hikayesi anlatılıyor sonra bu canavarın olayı anime ile bağlanıyor.


Birincisi sanırım 12 bölüm bu hikayeye az gelmiş. İkincisi anime senaryosunu sadece bilen kitleye göre mi yapmışlar, nolmuş? Açıklama ya da bir olayın nedeni için kasılır mı bu kadar. Benim hala anlamadığım noktalar var, birazdan değineceğim. Çoğu yerde net bir yaklaşım da getirmiyor. Hatta sonundan bile emin değilim. Anlaşılması güç bir çalışma olmuş.


İyi yanları:

1- Müzikler


Animede yer alan en sevdiğim parça. Summertime Record/ Jin





2- Karakterler. Anime içinde çok iyi açıklanmışlar, gelişimleri iyi falan demiyorum bu noktada. Hatta öyle ki ölüm tarihleri dışında neden sadece bu çocukların geri dönüp bu güçleri kazandığı bile açıklanmıyor doğru düzgün. Ben bunu kendimce bir mantığa oturttum ilerleyen bölümlerde. İşi biraz hayal gücüme bıraktım öte yandan hikayenin garip bir etkileyiciliği var, bu atmosferde sanırım sempati oluşturdum bunlara karşı. Hepsini sevdim aslında ama en sevdiğim iki karakter Ene ve Kano oldu.


Bu arada Takene - Haruka ve Shintaro -Ayane ilişkisini oldukça etkileyici buldum. Sanırım hikayenin atmosferinden kaynaklanıyor ama ne bileyim dokunaklı olmuş.


3 - Seiyuular. Toplu olarak ivme katmışlar gibi geldi bana.

Kano' yu Tachibana  Shinnosuke , Tateyama Kenjiro' yu Fujiwara Keiji ( zaten severim ama burada bayıldım), Shintaro' yu Terashima  Takuma , Haruka' yı Mamoru Miyano , az da olsa Tsukihiko' yu Koyasu Takehito  seslendiriyor.


Dediğim gibi açıkta kalan durumlar var. Bunun dışında bazı sahneler var o anda farketmemiştim sonrasında yorumları okuyunca alternatif versiyonlarda yer aldığını gördüm. mesela Shintaro sonlara doğru makası boğazına dayıyor. Alternatif versiyonu bilmediğimden sonrasında olan olayları kendime göre yorumlayıp mutlu son demiştim. Animenin hala öyle olduğuna inanıyorum ama orijinali öyle değilmiş mesela. Neyse karışık işler bunlar, ben sorularıma geçeyi; (anime için)


1- En önemli sorum. Şimdi mutlu bittiğini söyleyin bana, öyle oldu di mi? Hepsi canlı bunların?Anime versiyonu için mutlu sona inanmak istiyorum.

2- Haruka ya da Konoha  da yaşıyor mu? Ben yaşadığına inandırdım kendimi, banane!!

3- Hiyori' ye ne oldu?

4- Şimdi ben geri döndüklerine inanıyorum ya ( Ayano döndü ya animede bu ikisi de dönsün ama Shintaro Haruka' ya neden ağladı?) nasıl oldu bu iş ? Diğerleri ölümden dönüyor yani öldü denilmiyor ama bu üçü bildiğin ölüyorlar?

5- Son bölümde Konoha Kuroha oldu sanırım. Sonra Haruka ne diledi de ne oldu? Geri geldi mi, Konoha olarak mı Haruka olarak mı? Konoha neden ve nasıl Kuroha oldu?

Haruka diyip duruyorum ama içime oturdu bu ve Takeneda ne bileyim işte

6- Monsterı da tuzağa düşüren,çocukları öldürmeye çalışan bu clearing eye dedikleri yılan mı yani şimdi?

7 - Şimdi bu loop tekrarlanacak mı? Bu loop paralel boyutlarda gelişen düzlemsel bir olay mı yoksa aynı düzlemde döngüsel olarak kendini tekrarlayan bir şey mi? Şimdi animede  bitti mi?
vs...


Görüldüğü üzere son iki bölümden hiçbir şey anlamamışım :)

Neyse bana göre (Hiyori' ye ne oldu bilmiyorum) nasıl oldu bilmiyorum ama hepsi sağlam, mutlu son :)

Benim için anlaşılması güç ama  çekici gelen bir anime oldu...


En sevdiğim ikinci parça. Lost Time Memory






19 Temmuz 2015 Pazar

Tokyo Majin Gakuen Kenpucho: Tou... Anime



2007 yapımı bu anime 14 bölüm. Aslı bir video oyununa dayanıyormuş.

Genel olarak karanlık sayılabilecek bir havası var. Karakterler de öyle çok coşalım, birbirimizi sevelim tribinde değil. Kurgusu 14 bölüm için geç sayılabilecek şekilde açılıyor. Bu nedenle ilk bölümde kopmamak lazım ama animenin müzikleri çok iyi olduğu için sizin bırakıp gitmenize izin vermiyor.

Misal:  Shukusei no monotachi



(Vivaldi' nin Kış' ı Tanıdık geldi mi?)


Bu da animenin güzelim kapanış parçası. ACID/ Hanafubuki




Kim olduğu, neci olduğu bilinmeyen sessiz sakin bir eleman olan Tatsuma Hiyuu son senesinde  Magami Academi' ye transfer olur. Bu lisede kendi yaşıtları Kyouichi Horaiji, güreş takımı kaptanı Yuuya Daigo, okçuluk klübü başkanı Komaki Sakurai ve herkesin prenses diye hitap ettiği Aoi Misato ile bir şekilde denk gelir. O esnada Tokyo' da gizemli ve ürkütücü olaylar yaşanmaya başlamıştır. Bu beşi bir akşam bir yerde denk gelince, bir olaya maruz kalırlar ve beşi birden doğa üstü sayılabilecek güçler elde ederler. Tokyo' da yaşanan olayların içine dalarlar. Ha bu arada Kyouichi ve Tatsuma dövüş konusunda zaten iyidir, okulun belalılarından Kyouchi' nin Tatsuma' ya ilk etapta ısınmasının nedeni Tatsuma' nın da bu konuda kendisi kadar iyi olmasıdır. Komaki okçuluk konusunda, Yuuya da güreş alanında iyidir zaten. Misaki hiçbir konuda iyi değildir sadece konuşur, kendisini hiç sevmem.


Kurgu açılınca anlaşılır ki şehirde şeytanlar canlanmaktadır ve bunun arkasında birileri ve bir niyet var...


Bu beş kişiye ek olarak altıncı olarak Hisui Kisaragi var. Aile işi  olan antikacılığı devam ettiriyorken  diğer yandan Kisaragi ailesinin mirasını da üzerinde taşıyor.

Parçalardan bir diğeri: Yumeji Goku




Bu beş çocuğun hatta altısının  arasında süper bağlar yok, iyi de anlaşamıyorlar ama amaçları ortak. - sayılır - Araya girip çıkan bir sürü başka karakter daha var.


Tatsuma Hiyuu gönül insanı, iyi biri olmakla birlikte animedeki en sağlam, tüm aptallığına rağmen en doğru çıkarımlara sahip olan kişi ve sanırım en sevdiğim karakter Kyouichi Horaiji.


Anime iyi güzel aslında ama bazı karakterler benim sinirimi çok bozduğu için taraflı yaklaşıyor olabilirim. Bunlardan bir tanesi Aoi Misaki.  Bir karakter bu kadar itici olup bu kadar boş konuşabilir. Herkesin prenses olarak seslendiği, iyi niyet elçisi, iyi ve örnek insan, düşünce pıtırcığı Aoi' nin tek işi, onu bunu kurtaracağım, arkadaşlarımı kurtaracağım, Tokyo' yu kurtaracağım diye ağlayıp sızlamak. İşi bir üst boyuta taşıyarak, şeytanları da kurtaracağım seviyesine atlayabildi ya kendimi kesiyordum. Aoi sadece konuşur bana kalırsa. Çok düşüncelidir ya sözde, aslında tamamen kendine odaklıdır. Arkadaşının önünde tanıdığı biri ölmüş, kız depresyonda ama iyiymiş gibi davranıyor ama Aoicik kendi derdinde suratı bir karış. İnsanlığın tüm acısını üzerinde taşıyan, acı çeken iyi niyetli kız tadında. Hayır bunları yaparken, etrafındakileri fark etmiyor bile ama sorsan çok düşüncelidir, hep başkalarını düşünür. Bunu da geçtim karşısındaki ile empati yapabilmekten aciz daha. "Aaa aslında herşeyin sebebi benmişim, ühühühühü " diye gitti kendini başka ellere teslim bir de, bak çok değişik ! ( çok negatif bir anıma denk geldi herhalde bu karaktere ciddi olarak sinir oluyorum.)

Bir de bunun yancısı var, Komaki. "Aoi, Aoi" diye etrafında dönüp duruyor. Aoi ile ilgili bir şey söyleyenlere saldırıyor falan. Ya arkadaşım bir dur, bir sakin. Arkadaşlık böyle olmuyor. Özellikle bu ikisi çok sinir bozucu.

Açılış parçası ACID /0.00 A.M



Bu arada Kodzune Tendou' nun seslendirmesi ne güzel ya. Tane tane böyle... Seiyusu Katsu Ari  .

İkinci sezonu nasıl gelişiyor bilemiyorum. Aoi ve Komaki eşiklerini atlatırsam göz atmayı düşünüyorum. İyi anime aslında...

Chiriyuku mikoto horobinu Shukusei

16 Temmuz 2015 Perşembe

Kamisama Hajimemashita : 2. Sezon




Kamisama Hajimemashita' nın ikici sezonu da ilk sezon gibi tatlı tatlı ve çabucak geçti. İnsanı yine Tomoe sorunsalına daldırdı. Bu sezonda da Tomoe performansından pek bir şey kaybetmeyip kendini gösterdi. Nanami ile anlaşmaları evlere şenlik zaten.




Karakterler ve olaylar yine eğlenceli.

Bu arada bu sezon animedeki en şeker iki varlığı belirlerdim. Tomoe' yi bir kenara koyuyorum.

1- Botanmaru.




Yok böyle bir şirinlik

2- Bu yılın tanrısı diye gittikleri tanrının kuzusu.

Çok şeker bir şey, öyle böyle değil.


Akuraou, animeye girmiş (ilk sezon da hatırlamıyorum bunu). Seeiyusu Suwabe Junichi , belli ediyor zaten kendini ama daha açılamadı.

Jirou  da (seiyuusu HatanoWataru )  karizmatik ama odunluğu var işte.

Zararsız, kendi halinde, renkli ve eğlenceli bir sezon olmuş. Üç gelecek mi acaba?


12 Temmuz 2015 Pazar

Kuroko No Basket: Üçüncü Sezon




İlk iki sezonun ardından Kuroko no Basket üçüncü sezonun tamamlanmasıyla ben de kendi adıma seriyi tamamladım. Bu aralar kendine inanamıyorum zaten. Animeleri aynı yıl içinde seyrediyorum falan bir garip olaylar...


3.  sezon ikincisinin kaldığı yerden devam ediyor. Kalan takımlar şampiyonluk için birbiri ile kapışıyor. Mucize beşli içinde yer alan Aomine ve Murasakibara' nın takımları  elenmişti zaten.  Kise, Midorima ve şimdiye kadar pek görünmeyen Akashi ve takımı Rakuzan sıralarını bekliyor. Ağırlığın maçlarda olduğu bu sezonda tek tek maçlara girmeye niyetim yok zaten ama hepsi kendi içinde iyi ve hoş. Buna ek olarak geçmişe ışık tutma özelliğine sahip bu maçlar.


Maçlarda heyecan dorukta, aksiyon iyi, akış insanı sarıyor. Üçüncü sezon içinde her şey iyi hoş ama ilk iki sezon kadar komik değil sanki, bunda 25 bölüm boyunca şampiyonaya odaklanılması yatıyor sanırım. Hal böyle olunca karakterler arasındaki o geyikler pek dönmüyor ama üzülmeyin, bu sezonda yine en kritik anlarda ortaya çıkıp insanı güldürecek karakterler tabii ki mevcut. İlk anda aklıma gelen isim Seirin' den Koganei Shinji. Rakuzan maçında Mibuchi Reo' yu tutarken gösterdiği ciddiyet, samimiyet ve cevaplar Reo' yu dumura uğratırken şahsen beni pek eğlendirdi misal...


Neyse bu sezonda bu çocuklara Teiko' da nolmuş? Niye insanlıktan çıkmışlar, dağılmışlar? Neden egolar tavan yapmış gibi soruların cevaplarını almak ile birlikte çok beklenen Akashi ve takımı Rakuzan'ı da yakından görebiliyoruz.





Kise  Ryouta: Sezon Kaijo' nun ilk dörde kalabilmek için yaptığı maçla başlıyor ki Fukudo Sogo adlı bu takımda  mucize nesli ilgilendiren bir eleman olan Haizaki bulunmakta. Evlat olsa sevilmeyecek tiplerden bu Haizaki oğlan. Yani şimdi takım arkadaşının topunu çalan, keline şaplak atan bir topçudan ne beklenir. Son derece itici bir tip yaratmışlar işte ama bu arada eklemeden geçemeyeceğim  küçükken beyaz saçlı hali şimdikinden daha güzelmiş. Kiseciim ile de arasında sorunları olan Haizaki maçında Kise izleyen ve sevenlerini şaşırtıyor. Ardından gelen Seirin maçında coştukça coşuyor. ki bu maç en zevklilerinden bir tanesi bana kalırsa. Her iki taraf için de o ne saf duyguladır :)) Dediğim gibi Kise parladıkça parlıyor bu sezon da, övgüler yağıyor kendisine bir şekilde. Sakatlanmasaydı üçüncülük maçı  daha hoş olurdu ama kurguya ters düşerdi herhalde. Neyse işte Kise asil duyguların insanı olduğunu da gösteriyor. Kuroko no Basket' te en sevdiğim karakter olduğunu söylemiş miydim? Neyse iyice fan girle başlamadan atlayalım burayı....

Kasamatsu Yukio: Kaijo' nun kaptanı olan bu eleman süper bir eleman. Kise ile aralarındaki sevgi, dayak ve saygı üçgeni ayrı bir konu. Kendisi hafif dik kafalı ve çatık kaşlı da olsa da kritik anlarda takımı sırtlayan, Kise' yi tepip kendine getiren, geri çekilmeyen bir karakter olarak seriyi güzelleştirenlerden.

Midorima Shintaro: Bu eleman kendi içerisinde eğlenceli aslında. Beşi içerisinde çizgisini bozmadan devam ettiren tek karakter bu olsa gerek.




Aomine Daiki: Üçüncü sezonda maç yorumcusu olarak yer alsa ve bazı konuları açıklayarak özetleyen bir pozisyonu olsa dahi gönüllerin insanı olduğunu bir kaç kez ispatlamıştır sanırım.

Murasakibira Atsushi: Eleman tembel, uyuz, obur falan ama şeytan tüyü var hınzırın. Sevdiriyor kendini bir şekilde. Atsushi de yorumlarıyla olaylara açıklık getirenlerden.




Akashi Seijuuro: Sonunda kendisini gösterdi. Ardında bir imperial march çalmadıkları kalmış diyordum ki aynı işlevi gören harika bir fon müziği kendisini destekliyor zaten. İşte ailevi baskılar, mükemmellik arayışı çift karakter sendromuna yol açmış olan bu karakterimiz hayatının ilk duvarına toslayarak karakterlerinin arasındaki uzlaşma sonucu kendince bir düzlüğe çıkıyor ama o şokun etkisinden olacak; o ne çarpık bir gülümsemedir! Bu arada seiyuusunun Kamiya Hiroshi olduğunu atlamayayım.





Bütün Seirin elemanları bir kere çok sevimli. Bu sezonda ayrı ayrı kendilerini sevdiriyorlar. Ayrıca  Junpei asabiyeti ve  bozmadığı duruşu ile  oldukça keyifli. Bu arada çocuk bir ara bir atılım yapacaktı ancak bu sefer Riko sağolsun tüm sahneyi yok etti. Kendisi adına üzüldüm.

(Bu sezon bu parçaya ayrıca hasta oldum)





Sezonun parlayan yıldızı: Kise ( çok objektifim emin olun)




Sezonun özellikle dikkat çekenleri: Takao Kazunari ve İzumi. Kendilerine saygılar...

Serinin en zevk veren yorumcusu: Imayoshi Shoichi. İyi ki izleyicilerin arasına koymuşlar elemanı. Anladık çok zeki ama içindeki hafif psikopatlık oldukça keyifli.

Gönüllerin şampiyonu: Aomine Daiki

Sezonun zone karesi: Kagami. Eleman ilk zone u geçti, ikinci kapıya dayandı onu da açtı, Aomine' yi bile ağlattı ( pişmanlıktan) Daha ne olsun!!

Sezonun kazananı: Aslında tüm serinin kazanını Kuroko tabi

Kensho Ono' dan "Zero"




Bu arada final maçı için bir bölüm yapmışlar insan sanki gerçekten dünya kupası final maçını izleyecekmiş gibi hissediyor. Bir gaz bir gaz...

Sonucunda tüm karakterler kendi içlerindeki ve aralarındaki meseleleri gidererek huzura erişiyor artık önümüzdeki maçlara bakacağız diyerek vedalaşıyor, huzur basketbolda diyerek ayrılıyorlar... Üzücü de olsa sanırım Kuroko no Basket artık anime olarak burada sona eriyor ama ben bundan çok üniversite sınavına hazırlanmak için hayattan elini eteğini artık iyice çeken o üçüncü sınıflara üzülüyorum. Nasıl bir travmadır ki bu üzerinden yüz yıllar geçse bile insan etkisini hala hissediyor.






8 Temmuz 2015 Çarşamba

As The Light Goes Out: Hong Kong Yapımı Felaket Filmi



Yönetmenliğini Derek Kwok' un yaptığı bu 2014 Hong Kong filmini en sonunda uzun uğraşlardan sonra izlemeyi başardım. Çok büyük teknik badireler atlattım. Anlatsam   teknolojinin bana olan nefretine üzülür ve halime acırsınız. Neyse sonunda "sana yenilmeyeceğim lanet teknoloji!!!"  dedim (aslında diyemedi, uzun süre kuzu gibi bekledi) ve sonunda izleyebildim ve böylece  benzer temaya sahip üç filmi de tamamlamış oldum. Hangi filmler bunlar? İşte bu "As the Light Goes Out", Güney Kore yapımı "The Tower "ve yine Hong Kong yapımı "Out of Inferno". Artık bir gün Uzak Doğu' da bir gökdelende yangına yakalanırsam aklıma sırasıyla bu üç film gelecek.


Filmde Nicholas Tse, Shawn Yue, Andy On, Hu Jun, Simon Yam gibi isimler yer alıyor. Bir de aradan bonus olarak giren ve film içinde itfaiye müdürlüğünün reklamında yer alan Jackie Chan "the  süper itfaiyeci" var. Bu olay filmde insanı eğlendiren tek nokta zaten. Bunun dışında film aksiyon, dram ve iç hesaplaşmalar üzerine kurulu bir felaket filmi.



Film itfaiyeci olan üç arkadaşın sorgulanmalarıyla açılıyor. (İsimleri yazamayacağım, yaşlandım artık zor geliyor) Girdikleri binada anlık karar alarak yaralandıkları için haklarında açılan soruşturmaya ilişkin ifade veriyorlar. Bir tanesi "ben bunların yöntemlerini zaten sevmiyorum" diyor, diğeri "kararı ben vermedim" diyor. Üçüncüsü "birini suçlayacaksanız  tüm suçu üzerime alıyorum" diyor. Sonuçta bir şey olmuyor, diğer ikisinin terfi yolu açık kalırken  üçüncüye bir yıl gözetim altında kalma cezası veriliyor. Sonra bu olaydan bir sene sonraya atlanıyor. Bunların yöntemlerini sevmiyorum diyen istasyon müdürü olmuş, diğer ikisi de aynı yerde çalışıyor. Aralarında hır gür yok, sonuçta uzun süreden beri kanka modundalar. Hayatlarına devam ederken bir yılbaşı akşamı olaylar zincirleme olarak gelişiyor ve Hong Kong' un enerji reaktörü ve kontrol binası patlayarak filmin gerektirdiği aksiyon alanını yaratıyor.


Doğal afetler beklenmedik falan ama ihmalkarlık can yakar!! Pek çok felaket filminde bu durum vurgulanır aslında. Gerçi mesaj kaygısından ziyade bu ihmalkarlık durumu akışı başlatmak için normal bir durummuş gibi sunulur burada da olduğu gibi. İşte efendim son model akıllı gökdelen işletiyorsanız ya da enerji reaktörünün güvenliği ya da işletmesinden sorumluysanız, müteahhitseniz vs... ihmalkarlık hele hele baştan savmacılık yapmayacaksınız. Bu filmde de gözümüze bu sokulduktan sonra can pazarı başlıyor işte.


As The Light Goes Out, diğer iki benzerine göre biraz daha karakterlerin içine dönük. Özellikle ana karakter kendi iç hesaplaşmalarıyla meşgul ve büyük patlamalardan ziyade daha yoğun olarak dumana odaklanmış durumda.


Aksiyon sahneleri iyi hoş ama özellikle ilk bölümlerde baret ve kıyafetleriyle karanlık koridorlarda koştukları bölümlerde kim kimdir takip etmesi zor.  Bunun dışında muhteşem ya da harika değil ama kötü bir film de değil. Vakit geçirmek için ideal. Bu arada filmin müzikleri güzel.

Bu da filmin parçalarından bir tanesi. Nicholas Tse söylüyor...

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...