28 Ağustos 2016 Pazar

BORDER ( J DRAMA): Japon Dizisi




Border,  2014 yapımı 9 bölümlük bir Japon dizisi. Dizide Oguri Shun, Munetaka Aoki, Haru, Kenichi Takito, Kenichi Endo gibi isimler yer alıyor.



Dizi içindeki müzikler çok iyi diyordum ki Kenji Kawai'ye aitmiş.





Ango Ishikawa (Oguri Shun), işkolik sayılabilecek, başarılı bir dedektifken, bir gün olay yeri incelemesi esnasında başından vuruluyor. Mucizevi bir şekilde kurşun beyninde bir yere saplanıyor ancak Ishikawa hayatta kalıyor. Doktorların ve etrafındakilerin önerisi "kurşunu bir an önce ameliyatla çıkarılım, yan etkileri belli olmaz" iken Ishikawa ameliyata pek yanaşmıyor. Bu kurşun sayesinde ölüler ile iletişim yeteneğine sahip oluyor. Daha doğrusu cesedini gördüğü mağdur yakılana kadar onunla konuşarak katili öğrenme yeteneği diyelim.




Bu, bir polis için iyi bir yetenek olabilir ancak işin diğer yönleri de var. Bunlardan bir tanesi her katili ne yazık ki kanıtlar olmadan yakalayamıyorsunuz. Hatta bazılarını kanıtlarınız olsa bile yakalayıp adaleti sağlayamıyorsunuz. Bu da bir kişi için ağır bir acı.




Dokuz bölümün her birinde farklı bir olay inceleniyor. Ishikawa' nın çalkantılarını, giderek adaleti sağlama arzusunun artışını, kendisinden yardım isteyenlere el verme çabasının daha da yukarı çıkışını izliyoruz. Doğal olarak adalet isteği büyüdükçe, adaleti sağlama konusunda her yol mübahtır anlayışının kişinin içinde gelişmesi muhtemel ve adalet saplantısı ile kötülük arasında da ince bir çizgi var. Dizi ilerledikçe alttan alta buna odaklanıyor.


Final için söyleyebileceğim; çok sakin olduğu. O kadar sakin ve kendi halindeki, bir süre sessiz kalıp odaklanıyor insan. Yani basitliğine, aniliğine ve sadeliğine hatta insanın hafif bulabilme olasılığına rağmen etkileyici. Bu nedenle ben takdir ettim.



Karamsar havasına rağmen, içten içe insanı eğlendirme potansiyeline de sahip dizi. Şimdi bakınca sanki çok boğuk bir atmosferi varmış gibi anlatmışım. Kendine has bir havası var ama o kadar da ağır değil.



Oyunculukların iyi olduğu, uzatmayan, süründürmeyen , bana kalırsa başarılı bir yapım. İzleyecek dizi arayanlar bunu kaçırmasın derim. Bu arada dizinin açılış parçası Man With A Mission' dan "evils fall".




25 Ağustos 2016 Perşembe

The Monkey King 2: Batıya Yolculuk Devam Ediyor




Cheang Pou-Si' nin 2014 yapımı The Monkey King' i çoğunluk üzerinde bir hayal kırıklığı yaratmıştı. İlginçtir ki yönetmen bunun üzerine koltuğunu bırakmamış ve 2. filmi çekmiş. The Monkey King 2, Çin-Hong Kong menşeili,  yönetmenin 2016 yapımı filmi.


Aynı yönetmenin elinden çıkmış olmalarına rağmen iki film arasında fark var, doğruyu söylemek lazım. İlk filmi, Wu Cheng'en' in Xi Youji'sine (Batı'ya Yolculuk) duyduğum ilgi nedeniyle izlediğimi ve kendimce eğlendiğimi söylemiştim. Bu filmi ise, sadece benim gibi nedenleri olanların dışında, daha geniş bir kitle beğenebilir.





Hikaye, ilk filmin kaldığı yerden devam ediyor. En son Sun Wukong, Buda tarafından cezalandırılmış ve Beş Element Dağı'na hapsedilmişti. Rivayet edildiği şekilde, 500 yıl sonra ( yani evet, ikinci film ilkinden 500 yıl sonra geçiyor) Budist rahip Tang Sanzang (Feng Shaofeng ) oradan geçerken Sun Wukong' u kurtarıyor. Aslında Sun Wukong' un bilmediği bu rastlantının uzun zaman önce Merhamet Tanrıçası tarafından ayarlanmış olduğu. Kendisinin, rahibe Hindistan'a olan yolculuğu esnasında eşlik edeceği ve ona korumalık yapacağı da çooook önceden ayarlanmış bir olay. Neyse, Sun Wukong bir şekilde rahiple yola koyulmaya başlıyor. Yanlarına yine Tanrıça tarafından çoook önceden kararlaştırılmış şekilde Zhu Bajie ( Xiaoshenyang ) ve Sha Wujing (Him Law ) katılıyor.




Filmde Batı'ya Yolculuk' un bir bölümü - The White Bone Demon- ele alınmış. Bu bölüm orijinalinden farklı bir şekilde   kurgulanarak filme aktarılmış. Bu noktada filmin olayı ele alış tarzı tartışmaya açık olsa bile, kendi içinde ve yarattığı atmosfer ve anlatım tekniği içerisinde tutarlı ve genel anlamda başarılı olmuş bence.


Aaron Kwok, Sun Wukong olarak oldukça iyi bir iş çıkarmış, Sun Wukong' u yorumlayış tarzı ve duruşları bu ikinci filmin atmosferi içinde oldukça tutarlı ve oturaklı olmuş. İlk filmde Donnie Yen' in Sun Wukong' u da başarılıydı ve ilk filmin havasına ve durumuna uygun olarak oturuyordu. O yüzden hangisi daha iyi gibi bir kıyaslamaya girmeyeceğim çünkü bana kalırsa iki film arasındaki atmosfer, ele alış tarzı ve tercihler farklı. Buna bağlı olarak Aaron Kwok (artık kendi yorumlayışı mı yoksa verilen direktif mi bilemem) , tarzı ve tonu çok iyi tutturmuş, tebrik etmemek elde değil.



Bu arada bu filmin aksiyon koreografının Summo Hung olduğunu belirteyim. Aksiyon koreografileri tatmin edici. Efektler ise ilk filmle kıyaslanamayacak derecede başarılı.




Xioshenyang, Bajie için çok iyi bir seçim olmuş. Sha Wujing karakterinin yorumlanışını da hoş buldum. Feng Shaofeng' in  Budist rahip Tang karakteri de sırıtmamış.








Gelelim Gong Li' ye. The White Bone yorumunu orijinalinden bağımsız ve film içinde değerlendirmek gerekirse çok başarılı. Bir ağırlık getirmiş. Duruşu, tepkileri vs.. filmin genel havası içinde oldukça tutarlı ve işi götüren cinsten. Ayrıca uygulanan makyajı enfes buldum. Yine kullanılan efektler ve geçişleri estetik olarak çok başarılı. Bunun adamları durumundaki şeytanların ele alınış tarzı da akıllıca.





The Monkey King 2, ilkinden her anlamda hayliyle başarılı, derli toplu bir film. Kitapla kıyaslanmadığında kendi içinde tutarlı bir yapım. Yine de konuya ilgi duymayanlar ve yabancı olanlar hoşlanır mı bilemem.


Tabii bunca olumlu cümlenin ardından şunu da eklemeden geçemem; her ne kadar eli yüzü düzgün bir yorum olsa da filmin bir derinliği yok. Olaylar gelişiyor ve bitiyor. Arka planda anlatılmak istenene dair bir ipucu veya bir gönderme bulmak pek mümkün değil. Merhamet, acıma, bağışlanma, günah, tamamlayıcılık, hayat vs.. gibi anlatılar ya da anlamlar - bana kalırsa - filmin içinde yer almayarak daha çok yüzeysel bir şekilde olay örgüsüne odaklanılmış. Bu nedenle arayanların bir derinlik bulması zor. Konuya aşina olanlar bazı noktaları kavrayacaktır ama uzak olanlar için fazlaca boşluk varmış gibi duruyor ayrıca.



Neyse sonuç olarak bence Aaron Kwok gençlik iksirini bulmuş ve kullanıyor. Benimle de paylaşmasını rica ediyorum.


Bir diğer nokta ise şu; Şimdiye kadar düzgün düzgün yazdım, çok az kişi anladı derdimi. Bir de şifreli yazayım bakayım belki anlayan olur. Tek kelime: Türkçe.


20 Ağustos 2016 Cumartesi

You're All Surrounded - Kore Dizisi





Günlerden bir gün polisiye damarımın kabarması üzerine hadi bir şans vereyim diye başladım bu diziye. Amacım zaman geçirmek biraz da kafamı oyalamaktı başlarken. Uzun zamandır Kore dizisi izlemediğim ya da izlemeyi tercih etmediğim için pek umutlu olmadan başlamıştım You're All Surrounded' ı izlemeye. Öncesinde adı etrafta dolaşan bir kaç diziye başlamış ve bırakmıştım ki aslında bu konuda çok disiplinli olan beni bile bu durum şaşırtmıştı. Ya artık ben bu dizilerden pek zevk almıyordum ya klişeler içinde yüzüyorlardı ya da etkileyicilikten uzaklardı bilemiyorum. Ancak 2014 yapımı olan bu diziye başladıktan sonra kendimi bölüm üzerine bölüm izlerken buldum. Benim açımdan son zamanlarda izlediğim en iyi Kore dizisiydi You're All Surrounded.



Her ne kadar polisiye olsa da içinde aksiyon, mizah, eleştiri, gizem, suç, dram ve romantizm öğelerini çok tadında ve dengeli bir şekilde barındırıyor. Oyuncu kadrosunun iyi performansı ve kurgunun 20 bölüm içine, insanı süründürmeden, derli toplu ve sonunu getirir bir şekilde yayılması da sürükleyiciliği getiriyor.


Hikaye Gangnam Polis Teşkilatına atanan 4 yeni dedektifin işe başlamasıyla başlıyor. Ekibin tümünün yeni üyelerden oluşması gibi radikal bir karar  ve efsanevi dedektif olarak adlandırılan Seo Pan -Seok' un altına verilmesi zaten etrafta ve özellikle basında büyük yankı uyandırıyor. Bu daha fazla stres demek. Seo Pan- Seok ( Cha Seung- Won) zaten bu karar karşı, bu nedenle bu 4 gence karşı negatif tutum içerisinde ki adamcağızın tek derdi bu veletler de değil. Ayrıca ekibin içerisinde 11 yıl önce işlenen bir cinayetin mağdurlarından biri  bulunuyor ve  zamanında soruşturmanın başında olan Seo Pan Seok' un bundan haberi yok. Olaylar bundan sonra gelişerek devam ediyor.
Dizi daha ilk sahnesinde hoş ve eğlenceli bir giriş yapıyor ve ilk bölümü ele alışı ile birlikte insanı içine çekiveriyor. Bu arada ilk bölümdeki müzik seçimleri ayrıca hoş. Yine ilk bölümde oppacı kızların emniyet içindeki etkileri gözlemlenebilir :P




Ekip Lideri Seo Pan Seok karakteri kendi çizgisi ile geçmişi ile duruşu ile diziye çok fazla tat katıyor. Karakterin bu başarısının ardında Cha Seung Won' un  başarılı performansının büyük etkisi var. Bu dizide hem karakterin genel tepkileri hem de diğerleriyle ilişkileri eğlendirici, üzücü, düşündürücü vs... En eğlenceli noktalarından bir tanesi ekip üyeleri hakkında yaptığı yorumlar ve ardından delicesine gülmesi olsa gerek. Doğal olarak başta - çeşitli nedenlerden - istemediği çocuklara olan toleransı, çocukların çabaları, onları değerlendirmesi ve aslında iyi kalpliliği diziye keyif katıyor.

Garibimin "Ne biçim elemanlarım  var!!" diye yakınması da eğlenceli aslında. "Biri benden nefret ediyor, diğerinin eski karımda gözü var vs... " Ancak bunları olgunlukla halletmeye çalışması takdire şayan.


Bulunduğu yere atanan diğer ekip lideri Kim- Sa Kyung ile olan ilişkisi hem iç acıtan, hem geliştikçe iç ısıtan izlemesi keyifli bir ilişki.




Benzer şekilde Dae-Gu ile olan nefret ilişkisi, zaman zaman çocuk gibi inatlaşmaları ancak bazen - özellikle kadınlar konusunda- hem fikir olabilmeleri ve daha nicesi diziyi inanılmaz zevkli kılıyor.





Eun Dae Gu (Lee Seung Gi) Aslında dizinin ana karakteri diyebiliriz Dae Gu için. Her ne kadar soğuk, toleranssız, insanlardan uzak durmaya çalışan, intikam ateşi ile içten içe yanan biri olarak gözükse de karakterin anlatımı ve gelişim çizgisi başarılı. Diziyi başarılı yapan noktalardan bir tanesi bu. Çocukluk hali de bir o kadar tamamlayıcı. Lee Seung Gi' nin de hakkını vermek lazım. Performansı oldukça başarılı.



Eo Soo Sun (Go Ara) Eo Soo Sun karakterine bayıldım ben. Azimli, sakar, çok parlak değil ama yaptığı işe inancı tam, enerjik, kendi ayakları üzerinde sonuna kadar durmaya çalışan ve kendini acındırmaktan uzak. Hafif anaçlığı ile ekibin ekip olmasındaki  etkisi büyük. En önemlisi içindeki  adalet duygusu. Gençliğinde erkek kardeşi kız arkadaşını aldattı diye kardeşi ve yeni kız arkadaşıyla kavga çıkarmaktan bile çekinmeyecek biri. Doğallığı, zaman zaman şapşallığı ve güçlülüğü ile izlemesi keyifli bir karakter ve Go Ara başarılı  ve sempatik bir şekilde işi götürmüş.







Park Tae II (Ahn Jae Hyeon) Ekibin gizemli karakterlerinden. Aslında bunun aksine açık bir insan. Mükemmel insan karakterine yakın bir çizgi gösteriyor. Takdir etmemek elde değil.




Ji Gook  (Park Jung Min) Ekibin en tatlı elemanı. Trafik polisi kontenjanı dolduğu için Gangnam' da dedektif olayım bari diyen Ji Gook, ekibe renk katıyor.


Bunun dışında takım şefi Lee Eung Do (Sung Ji Ru ) her ekibe lazım babacan bir karakter ancak nüfus planlamacılarının pek hoşlanmayacağı biri olabilir.


Eh bu Takım 3, dizideki olayların merkezi. Durum böyle olunca diğerleri tarafından dizi gibi takım olarak adlandırılmaları, üzerlerinde bir nevi kurşun dökme olayına girilmesini falan gülerek izliyorsunuz.

Diziyi güzel yapan noktalar ne diye sorarsanız daha önce dediğim gibi sürükleyiciliği, derli toplu oluşunu tekrarlarım. Bunun dışında içinde pek çok öğeyi barındırmasına rağmen ne  komediye dönüşüyor, ne dramın dibine vuruyor ( zaman zaman izleyene göre gözler dolabilir). Gizem ve merak unsurunu sürdürüyor.


Romantizm adına da noktalar var ki ben bu unsurdan hiç hazzetmeyen biri olarak Dae Gu- Eoo Soo ilişkisinden etkilendim. O kadar tatlı ve hoş anlatılmış ki ardındaki derinliği, önemi de rahatça aktarıyor aynı zamanda bu ikisi oldukça eğlenceli olmayı da başarabiliyor. Çocukluklarında da ilişkileri normal dışı zaten. Özellikle Dae Gu' nun duygularının anlatılışı etkileyici. Dae Gu' nun dizi boyunca ilk kez saçma bir şekilde Eo Soo' nun gençlikten gelen dansına içtenlikle gülebilmesi ( ki yalnız tuvalete gidemediği için kızı yanına almıştı), Ondan aldığı destek gibi noktaların sahnelerle aktarımı etkileyici kılmış bunu.

Her ne kadar amacı bu olmasa da sisteme ve bunun içindeki yozlaşmış insanlara yapılan göndermeler. diğer bir unsur.


Dizide kimse saf kötü değil. Belki bir kişi hariç. Herkesin bir nedenselliği var tabii ama dizideki çoğunun (istisnalar hariç)nedensellikleri de boş beleş değil aslında. Misal,  Kang Seok Soon ( Seo Yi Sook ). Bu kadına ne tam anlamıyla kızabiliyor insan ne de saf, temiz diyebiliyor. Buna rağmen tüm hatalarına karşın kendi amaç çizgisini ve mesleğinin etiğini elinden geldiğince korumaya çalışıyor ve hatalarını telafi yoluna gitmek için çabalıyor.


Karakterler, birbiri ile uyumsuzluklarının içinde uyum yakalamayı başarabiliyor ve oyunculuklar başarılı.

Bunun dışında dizinin verdiği bir mesaj daha var. Sizin için değerli biriyle ilk buluştuğunuz yeri unutmayın. Bu önemli!

Uzun zamandır dizi izlememiş olan bana çok keyifli geldi You're All Surrounded. Hala izlememiş olan ve izleyecek bir şeyler arayan varsa tavsiye ederim. Kendi adıma çok başarılı bir seçim yapmışım, kendimi tebrik ettim. Şimdi benzer ayarda keyif verici bir dizi bulamamanın acısını yaşayacağım bir süre.



14 Ağustos 2016 Pazar

Akagami No Shirayukihime (Anime): 2. Sezon



2016 animelerinden Akagami no Shirayuki-hime' nin 2. sezonu ilki gibi 12 bölüm. Bana kalırsa bu sezon en az ilk sezon kadar iyi hatta ondan biraz daha iyi.


İkinci sezonda olaylar gelişiyor, ilişkiler değişiyor (ilerliyor ya da derinleşiyor diyelim),  karakterler daha fazla ortaya çıkıyor, karakterler arası bağlar daha net ortaya seriliyor, değişiyorlar, gelişiyorlar. Tüm bunlar sezonu güzelleştiriyor.


Bir de Prens Raj faktörü var :) Daha tam olmadı ama kendisi ve Sakaki ilgiyi hak ediyor.

Hemen geçiyorum "en"lerime;


En Taş karakter: Neredeyse bir mükemmellik örneği olan, hafif sayko olsa da beğenerek takip ettiğim karakter tabii ki Prens Izana (Ishida Akira) . Evlendiği zaman tüm Clarines sakinleri gibi ben de üzüleceğim sanırım :(





En Güzel Karakter: Güzelliği ile olduğu kadar, duruşu ve karakteri ile de takdir toplayan Kiki. Ayrıca Kiki - Mitsuhide çifti dünyanın en eğlenceli  çiftlerinden bir tanesi olabilir.





En Sinir Bozucu Tipler: Rona ve Euguna. Raj' ın ikiz kardeşleri olan bu ikili biraz sinir bozucu. Çocuk aslında efendi biri ama  kız kardeşi Rona dominantlığı ile sinir bozuyor.



En Seksi: Obi. Sonunda kendini bir yere ait hissetmeyi başarabildiğine ve efendisi Zen' e bağlılığına ikna olmasına sevinmekle birlikte doğal olarak Shirayuki' den de bir hayli etkilenen Obi kardeşimiz bence animenin en seksi kişisi. Bunda seiyusu Nobuhiko Okamoto' nun   da etkisi olabilir.



En Hırslı karakter: Mihaya (Toshiyuki Toyonaga). Adam ne yaptı ne etti istediğini aldı.



Hikaye etraflarında döndüğü için en hoş çift Shirayuki ve Zen. Zen kardeş örnek alınması gereken bir insan bu arada hehehe. Kiki ve Mitsuhide çifti de gayet eğlenceli ve hoş. Yazının bu bölümünde kendimi, sarayın iki bekçisinden genç olanı gibi hissettim.




Akagami no Shirayukihime' nin 2.sezonu da hoş, kendini izleten ve eğlenceli dakikalar vadeden 12 bölüm bence.

4 Ağustos 2016 Perşembe

Yıl Ortası Kitap Uçuşu Mimi




Sağolsun, Paul Muad-Dib  beni mimlemiş. Mimin adı üzerinde zaten ve yılın ilk 6 ayını kapsıyor. (daha çok :P) Bu sene fazla kitap okumadım. İlk altı ay içinde 20 taş çatlasın 22 kitap okumuşumdur.


Yapmaya koyulmadan önce aldığım bir karar var. Şimdi bu sorulara cevap verirken normal şartlarda çok düşünürüm. Aman şu şöyleydi ama bunun da burası iyiydi, son tahlilde bu şöyle..... uzar gider bu. O nedenle mimi yapmadan önce bir karar verdim. Kolları sıvayıp dangır dungur dalacağım buna, durmadan yapacağım ve aklıma ilk gelen cevapları vereceğim (bir iki soru hariç) Bu nedenle saçmalayabilirim, uzatabilirim, aklıma gelen anılara atlayabilirim vs... O yüzden kusura bakmayın^^


1. Şu ana kadar okuduğun en güzel kitap? 


Son 6 ay içinde okuduklarım arasından;

Sahibinin Sesi - Stanislaw  Lem

Siz bir kitabı okurken heyecanlanır ve  kitap bitince enerjiden ne yapacağınızı şaşırır mısınız? Çok sevdiğim, beğendiğim ve etkilendiğim kitaplarda bana böyle olur. O kadar söyleyeyim.

Terry Pratchett - Büyünün Rengi



2. Şu ana kadar okuduğun en iyi devam kitabı?

Son 6 Ay için yanıtlayayım;  Dune Mesihi (Frank Herbert)

Bu seriyi daha önce parça parça sağdan soldan bulup okumuş, tamamlamamıştım. Tabii başka anıları da var. Bir süre önce yeniden adam gibi okumaya başladım.


3. Okumak istediğin ama henüz okuyamadığın yeni çıkan bir kitap?


Kralların Merhameti - Ken Liu. ( 2016 - İthaki. Çok merak ediyorum ancak henüz daha alamadım)

Üç Cisim Problemi - Cixin Liu ( 2015 -İthaki - yeni sayılır mı, bilemiyorum?  - Bu kitabı ilk gördüğüm andan beri meraktan deliriyorum ve hakkında çok güzel yorumlar gördüm ancak teşekkürler insanlık! Ben daha alamadan basımı tükenmiş görünüyor ya da ben bulamıyorum :( )


1 kitap soruyordu soru ancak bu Üç Cisim Problemi durumu içime oturduğu için aradan kaynattım.


4. İkinci yarıda çıkmasını çok beklediğiniz bir kitap?


Hmmm, aklıma gelen belirli bir kitap yok.

O zaman bu noktada fantezi yapma hakkımı kullanmak istiyorum. Bu dileğimi her şekilde dile getiriyorum zaten.

Birileri Batı' ya Yolculuk ile Üç Krallık' ı Türkçeye çevirsin! Tamam, biliyorum bunları Çinceden çevirmek çok fena ve meşakkatli bir iş. O zaman İngilizceden çevirin? Üçüncü dilden yapılan çevirilere karşıyım normalde ama bunlar için olur. Yıllarca bunları İngilizce okudum (hatta Batı' ya Yolculuk' un Çince hali bile var elimde (Hahahaha, senin neyine Tawannanna? Ki, bu durumun komik bir hikayesi de var, belki bir gün ayrıca yazarım)  ama Türkçe okumak istiyorum ühühühühühüh.


Ağlayıp zırlama bölümünü geçtikten sonra şimdi daha elle tutulur dileklere geçiyorum...

Yeni Bahar  (Robert Jordan),  Yamuk Bakan Öyküler ve şu anda aklıma gelmeyen bir kaç kitabın daha yeni baskısı olsun istiyorum çünkü bunlar bulunmuyor bu aralar.

Evet, Zaman Çarkı serisine başlamak en büyük hayalim şu anda.


5. Sizi hayal kırıklığına uğratan kitap?

Bu soruya son 6 ay adına cevap veriyorum; Birim 701  - Mai Jia

Beklenti zaten büyük değildi ama yine de altta kaldı. Dil akıcı, evet  ama hikayeler pek dokunucu gelmedi.


6. Sizi şaşırtan bir kitap?


6 ay -  On Bir - Mark Watson


Fiyatı çok ucuzdu, inanılmaz derecede. (Korsan değil) Öylesine almıştım. (Ucuzcu muyum neyim? ) Sonra, sıkıntılı ve kendimi esir gibi hissettiğim durum ve günlerde okumaya başladım. Kitap hoş çıktı, güzel gitti. Eğlenceli bir dili, şirin bir akıcılığı ve güzel, derli toplu bir kurgusu vardı. Hemen bitti zaten. Sürpriz oldu. Bununla da kalmadı, benim için kullanışlı oldu. Şöyle ki;

Şimdi benim bir akrabam var ve bu kadını  severim. Kitap okumaya meraklı ama tercihlerimiz pek aynı değil. Yılda bir ya da iki kez beni ziyaret ettiğinde en büyük hobisi benden kitap almak yani artık bunun hobisi olduğunu anladım. Başlarda anlamıyordum. Sorun şu ki bu kitaplar geri gelmiyor. İnsanların kitaplarımı almasını hiç ama hiç sevmiyorum. Kütüphaneme kılıç  bile koydum bir tehdit unsuru olarak fakat gelin görün ki bu kadına da "hayır, alamazsın" diyemiyorum. Sorun kitap değil aslında. Bu konudaki fikrimiz örtüşmüyor. Onun için kitap, okunduktan sonra başkasına verilecek, değiş tokuş edilecek bir  kendini geliştirme aracı. ( okuma tercihlerini ve tarzını anlamışsınızdır sanırım) Ben ise bu görüşü benimsemiyorum. Neyse... Geçen sene geldiğinde bir baktım, kitaplarımın göz bebeklerinden birini "aaah kozmik, aaah kişisel gelişim, süper" diye almış gidiyor. (aldığı kitap bilim-kurgu kitabı) Neyse, açıklama, ikna çabalarımın ardından bir Ahmet Ümit romanında anlaştık, aldı, gitti. Bu sene geldiğinde "Tawannanna, kitaplarında neler var, bakalım"dediğinde ise hazırlıklıydım. " Elimde tam sana göre bir kitap var"dedim (kendimi kitap/filmlerdeki tezgahtarlar gibi hissettim) ve çıkarıp On Bir' i kendisine sundum. O mutlu, ben ve diğer kitaplar On Bir' in bu fedakarlığı karşısında gözlerimiz yaşarmış olsa da  mutluyduk. Temiz iş oldu. Kitap ise bu yönden de şaşırtıcı oldu.



7. Favori yeni yazarınız?

6 ay için konuşmak gerekirse, öyle gelip favorilerime oturmadı ama Voltaire. Ciddi yanını biliyoruz bu adamın ama Micromegas' ı okurken normalden daha fazla bir sempati besledim kendisine. "Ne esprili, ne kafa adammış" dedim özellikle kitaba adını veren hikayeyi okurken.


8. En yeni kurgusal aşkınız?

Hmmm, benim aşık olduğum karakteri soruyorsa bu soru sanırım 6 ay içinde okuduklarım arasında yok fakat çok gerekliyse Thanatos' a  ( Thanatos) göz kırpabilirim.

Kurgusal aşık çiftler ise soru;

Ciddi anlamda cevabım Paul - Chani (Dune Serisinden) Bu başka bir şey aslında

Geyik olarak Cat - Anne (Ateş Adası - Wayne Thomas Batson)

Cıvık olarak - Thanatos - Regan (Thanatos - Larissa Ione ) Zamanında başlamış bulunduğum bu seriyi bitirmeye çalışıyorum. Hasta yatağında iyi gidiyor ama bu serinin kitapları.


9. En yeni favori karakteriniz?

6 ay için;

Rincewind - Büyünün Rengi

Ayrıca

Yaşlı Bayan Hempstock' un (Yolun Sonundaki Okyanus (Neil Gaiman) ) hakkını yiyemem.


10. Sizi ağlatan kitap?


Son 6 ay içinde beni ağlatan kitap yok.

Bu soruya genel anlamda cevap vermem gerekirse yanıtım neye bağlı olduğuna göre değişir;


Son zamanlarda (bir-  iki sene içinde )gözlerimi yaşartan, hüzünlendiren, ufaktan ağlatan kitap;

Ulus - Terry Pratchett.  Kitabın aslında böyle bir amacı yok hatta belki bununla alakası yok. Eğlenceli bir kitap ancak öykünün sonunda karakterlerin gerçekliğe ve yetişkinliğe dönüşü ve bunu sessizce kabullenişi ve geleceğe umutlu bakışları,  hikayenin sonundaki o naiflik falan beni çok etkilemişti.

Birkaç damla göz yaşı dökmüş olabilirim. (Ve bunu başaran tek insan  olabilirim!)

Mutsuzluktan ağlatan kitap;


Vakıf Serisinin 1. kitabı (I. Asimov) : Bu kitabı zamanında benden kim aldıysa ve geri vermediyse O kişiye saydırıyorum. Kim olduğunu da bilmiyorum ama niye getirmedin kitabımı geri diye şu anda buradan haykırıyorum? (Hahahaha sanki duyacak! )  Zeus' un yıldırımları, Darth Vader' in öfkesi ve benim sevgi dolu sözcüklerim bu kişiyi ara sıra dürtsün, gıdıklasın! İşte, kitabın yerinin boş olduğunu görünce ağlıyorum mutsuzluktan. İşin kötüsü bu kitap bulunmuyor artık :(


Sinirden ağlatan kitap;


Son Nesil (Arthur C. Clarke) Yanlış anlaşılmasın kitapla ilgili bir sorunum yok. Yazarı da çok severim. Bu kitabı iki yıl önce kütüphanede bulup, sevinçle ağlayıp almış, okumaya başlamıştım. Kitabın son sayfasına yapılanlar bir kütüphanecilik efsanesidir. Yıllardır bununla ilgili hikayeyi yazacağım diyorum ama üşengeçlikten yazmıyorum. (Evet, bir işi yıllarca öteleme, işte bu benim!) Neyse, kitabın son sayfasının başına gelenler nedeniyle, hikayenin sonunu İngilizce okumak zorunda kalmıştım. Sinirden ağladım :)


Ağlatıp komaya sokan kitap;

Eylül - Mehmet Rauf. Lisede zorla okutmuşlardı. Okudum ama okurken çektiklerimi bir ben bir de kitap bilir. Bitirdikten sonra komaya girdim, öyle ki kitap görmeye dayanamadığım için okula ders kitaplarını bile götürmüyor sadece kalem taşıyordum çantamda. Bu durum üç-dört gün sürdü. Sonra hastalıktan kurtuluş Budala (Dostoyevski) sayesinde oldu.

11. Sizi mutlu eden kitap?


6 ay için  - Büyünün Rengi

ve atlamadan geçemeyeceğim


Türk Boylarının Destanları - Karl Reichl. Bu kitap şu yüzden mutlu etti; Böyle çalışmalara ihtiyaç var. (Basım yılı 2002 bu arada. Ben geç okudum) Kitap uzun uzun destanları anlatmıyor. Türk dünyasında yer alan ve ağızdan ağıza dolanan destanların ortak yönlerini, anlatım biçimlerini sınıflandırarak açıklıyor. Çalışma hazırlanırken son destan anlatıcılarını ve ekollerinin kayıtları da alınmış. Biz bunlara önem vermiyoruz ama bu tarz çalışmalar kültür açısından  önemli bence. Gayet derli toplu, sıkıcılıktan uzak bir çalışma olmuş, mutlu oldum. (Bana neyse?)


Onlar Yoktu (Dean R. Koontz) Şöyle ki ortaokulda falan okuduğum bu kitabı çok beğenmiştim. Özellikle bir kadının "sizler onları görebiliyorsunuz, ayırt edebiliyorsunuz. Ben ise bunu yapamıyorum. Bundan sonra ben insanların içinde nasıl yaşayacağım" diye sızlanması hala aklımdadır. Gelin görün ki tüm bunlar aklımdaydı ama kitabın adını hatta yazarını hatırlamıyordum. Geçen senelerde kütüphaneye gittiğimde gördüm, kitabı aldım, bağrıma bastım... Uzun süredir hayatımı kapsayan bir gizemi çözmüşcesine mutlu oldum, arkada çalan fon müziği ve yüzümdeki Bruce Willis gülümsemesi ile eve geri döndüm. Mutlu oldum.


12. En beğendiğiniz kitaptan uyarlanan film?


Gıcık bir insan olarak kitap uyarlaması filmleri beğenmemek hobimdir. Yine de bakmak gerekirse;

 Yüzüklerin Efendisi- Filme uyarlanırken hakkında çok atıp tuttum, yönetmene çok tatlı sevgilerimi gönderdim, sinemada izleyip saydırdım hala da kitaplar bin basar diyorum ama yine de arada açıp izliyor muyum? Evet. Bu bir kenarda dursun. (popülist yaklaşım)


Yeşil Yol ve Medyum (S. King) iyidir.


Ciddi ve gerçek anlamda Guguk Kuşu ( Ken Kesey)


Anılar modu; Nils ve Uçan Kaz

Gerçi film değil ama ben küçükken fanatiği olduğum bir çizgi filmdi. Selma Lagerlof' un kitabından uyarlanma. Kitabın Nobel ödülü de var yanılmıyorsam. Ortaokulda yaz tatilinde okumuştum. Ağlamış olabilirim :)


13. Bu yıl yazdığın favori kitap yorumun?


Ben kitap yorumu yazmaktan pek hoşlanmıyorum açıkçası. Ciddiye almam gerektiğini düşündüğüm bir konu çünkü, bu da bana pek gelmiyor - bu konuda (kitap yorumları) bazı eleştirilerim var ama değinmeyeceğim şu anda - özellikle bu blog içinde. (Bloğun hali ortada ^^)

Yine de zaman zaman blog ile bağlantılı olduğunu düşündüğüm kitaplar ya da yazarlarla ilgili yazılar ekleme çalışıyorum. Bu sene üç tane yazı eklemişim.

Zhang Jie - Kelimeler Yetmez

Mai Jia - Birim 701: Rüzgarı Dinleyenler

Ookuninuşi- Akiko Acar

Neye dayanarak favori diyorum ben de bilmem ama Zhang Jie diyorum.


14. Bu yıl satın aldığın en güzel kitap?

Neyi ne zaman aldım bilmiyorum ama emin olduğum iki tane var (bu yıl satın aldığıma eminim, okuduklarım arasından). Cevabımı onlardan yana kullanıyorum. Büyünün Rengi ve Taras Bulba (Gogol) Taras Bulba, Gogol' ün bende eksik kalan eserlerinden biriydi, okudum ve rahatladım. Ayrıca güzel kitap.

(Hahaha bu yazıda bir kitap hakkında bilinçaltı çalışması mı yapıyorum acaba?)


15. Yıl sonuna kadar neleri okumak istiyorsun?

Ayyyy çok okumak istiyorum.  Ben ne kadar liste yapsam da ( huyumu bildiğim için yapmam. Planladığım şeyleri  gerçekleştirdiğim  nadirdir) o liste o anki ruh durumuma, canımın çektiğine, keyfimin kahyasına göre değişecek.  Şimdi elimin altında, masanın yakınında okunmayı bekleyen kitaplar gözlerini bana dikmiş, renk veriyorlar. ADSL modemini bilirsiniz. Üzerindeki ışıklar zaman zaman kıpraşır, yanıp söner. Aynen karşımdakilerde öyle yanıp sönüyorlar. O nedenle bir ışık seli haline gelmiş bu köşenin sesini dile getiriyim en azından;


Kappa - Ryunosuke Akutagava

Yaban Koyunun İzinde - Haruki Murakami

Savaş Artığı - Ha jin ( Bakın buna elim gitmiyor gerçi, duymasın!)

Günler ve Geceler - Konstantin Simonov

Beş Paralık Roman- Bertolt Brecht (Üç Kuruşluk Opera' yı çok severim. Brecht' in bu kitabı yeni geçti elime yoksa şimdiye kadar atladığımdan değil)

Savrulan Otlar Arasında - Boris Vian ( Okumadığım bir iki eserinden biri. Nasıl atlamışım!)

Anayurt Oteli - Yusuf Atılgan

Kelime ve Dimne - Beydaba

Ruh Dağı - Gao Xingjian

21.yy stratejilerinde Türk Denizcilik Tarihi -  Erdinç Sancar

Türkiye'nin Yakın Tarihi -İlber Ortaylı

Siberya - Stanislaw Lem

Anathem - Neal Stephenson (Uygun zamanı bekliyorum. Biraz büyük puntolu basım olsaymış keşke. 800 küsur sayfanın sonunu kör olmadan getirebilmeyi diliyorum)

Kızıl Yıldız - Alexander Bogdanov

Çeçen Nart Efsaneleri  - Derleyen : Sirazhdin Elmurzayev

Zadig - Voltaire

Kargaların Ziyafeti - G. Martin

Kızıl Mars- Kim Stanley Robinson

İkiz Yıldız - Robert A Heinlein

Kızıl Tuğ - Abdullah Ziya Kozanoğlu
..................

Bu böyle devam eder gider, yoruldum.

Böylece bu mimin sonuna geliyorum. Bittiiii.... (Oldukça uzatıp, soruların istediği cevapları gevşetmiş, esnetmiş olabilirim :P )  Normalde pek kitap muhabbeti yapmayan bir insan olarak eğlendim yaparken.


Odanın o malum köşesinde yer alan, adını anmadığım kitaplar isyan başlatarak  toplanıp "Niye bizi anmadın?!!" diye üzerime doğru gelecekler birazdan, biliyorum. O nedenle ekran karşısındaki yerimden bir süreliğine kaçarken bu mimi,  (şu ana kadar kimlerin mimlendiğini ya da yapmak isteyeceğini kestiremediğimden) yapmak isteyen herkese gönderiyorum.

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...