1 Eylül 2013 Pazar

BUZDOLABINDA UNUTULMUŞ KARPUZUN HAZİN HİKAYESİ: PART I



Hayata gözlerimi açtığımda uçsuz bucaksız bir tarlada yanımdaki pek çok bebek karpuzla birlikteydim . Birlikte büyüdük, neden bilmiyorum ama hep bir ağızdan "beraber ıslandık biz yağan yağmurda" diye şarkılar söyledik.

Zaman geldi görevimizi yapmak, amacımızı gerçekleştirmek adına birlikte kamyon kasasına doldurulduk, ismini duyduğumuz kocaman şehrin haline doğru yola çıktık. Heyecanlıydık. Kamyonunu kasasından dünyayı görebilmek adına muzurca birbirimizin üzerine çıktık. Kamyon hale vardığında hem sevinçli hem de birbirimizden ayrılacağımız için hüzünlüydük. İşte hayatımdaki ilk duygu ikilemi buydu.

Satın alındım, sonra tekrar el değiştirdim ve en sonunda kendimi bir pazar tezgahında buldum. Beni satan adam çirkin sesiyle bağırıyordu "gel gel karpuza geeeel" diye. Yanımdaki karpuz benden biraz daha genç ve ufaktı.

"Abi nasılsın" diye sordu.

"iyiyim koçum sen nasılsın?" diye yanıtladım.

"İyiyim abi de biraz korkuyorum" dedi. Daha olgun olmanın getirdiği deneyimle anlıyordum bu genç karpuzun duygularını.

Karpuzlar olarak ömrümüz çok uzun değildi bizim... Kutsal vazifemizi yerine getirmenin karşılığı olarak yok oluyorduk hayattan ama yenirken  en azından biri "ohhh bu da iyiymiş" dediğinde zirvede bırakıyorduk hayatı. Dolgundum, kelek değildim, kırmızı ve suluydum. Jenerasyonumum başarılı çocuklarından biriydim. Gence göz attım. Kilo olarak benden daha zayıf, ebat olarak daha küçüktü. Tam kırmızılaşamamıştı. Ben ona baktıkça eğildi büzüldü sanki terliyordu.

"Abi kelek değilim valla, içim güzel de tipim bozuk biraz" diye bir solukta kelimeleri sıraladı sonra da benim tepkimi beklemek üzere gözlerini kapattı.

O an düşündüm: "ulan bir de böyle olsaydık, beni kesseler sonra da ıyyy çok kötüymüş bu diye atsalar!!! o zaman hem yokoluş hem de görevi yerine getirememin ağır üzüntüsü..."

İşte biz karpuzlar için hayat zorluydu;

bu tezgahtan seçilecek, kesilerek yenecek ve duruma göre güzel ya da kötü diye iz bırakacaktık. Benim için bu iki seçenek vardı. Sağlıklı olduğum için insan olsam tüm paramı ilkine yatırırdım.Görevimi ve amacımı başarı ile yerine getirEceğime inanıyordum, kendime olan güvenim tamdı.

Genç o kadar korkuyordu ki, düşüncelerimi aktaramazdım tabii ona, konuyu değiştirmek  için yol boyunca kamyon şöförünün sürekli dinlediği şarkıdan bahsettim,- gerçi neden yol boyunca bıkmadan usanmadan aynı coşkuyla dinlediğine bir anlam verememiştim -  ufaktan da söyledim; "Ankaranın bağları da, büklüm büklüm yolları..."

Genç karpuz da ilk anda bu dizelere anlam verememişti ama o da insanoğluna mana bulamadığından olsa gerek ezginin ritmine kaptırdı kendini, keyfi hafiften yerine geliyordu.

O esnada kalın bir ses şarkımı böldü. "laaaan şap şak şaplattın, bir de ben değil bu ucubeyi mi aldın? Alacağın olsun" diye.

Alıcısını başka bir karpuza kaptıran parlak bir karpuzun isyanıydı bu.

İnsanlar garipti. Kimisi bizi kokluyor, kimisi vuruyordu. Tezgahtar sabahtan bir karpuzu alıcılara göstermek uğruna feda etmiş, seçilen arkadaşta "sizin için arkadaşlaaaar!!!!" diyerek gururla bize veda etmiş biz de takdirle ona hoşçakal demiştik.

Saatler geçmişti, koklandım, ellendim ama alıcım çıkmadı. Ufaktan tırsmaya başlamıştım fakat satın alınmayacağıma da ihtimal vermiyordum. Dakikalar kısalmıştı. Stres artmıştı bende. Yanımdakiler teker teker gidiyordu, hatta yanımdaki ufaklık bile gitmişti. Giderken " hoşçakal abi" dedi. Tonundaki zafer ve aynı zamanda benim için hissettiği küçümsemeyi çakmıştım ama bozuntuya vermedim. Henüz o kadar düşmemiştim. Ben son derece sağlıklı ve kocaman bir karpuzdum, beni alacak olan şanslı olacak, ağzının tadını biliyor olacaktı. Ben görevini eksiksiz yerine getirecek olan nadir karpuzlardan bir tanesiydim. Alınacak, kesilecek ve takdirle yenecektim. Benim kaderimde başka bir alternatif yoktu!

Zaman geçiyordu artık  bağırıyor, haykırıyordum, "iyiyim ben de iyiyim beni al beni al" diye fakat kimse duymuyordu. Etraftaki karpuzlar çaktırmadan bana bakıyor ve aralarında fısıldaşıyorlardı. Umutsuzluğa düşmek üzereydim, ben tezgahta mı kalacaktım? Kendime nasıl bakardım? Özgüvenim sarsılmaya başlamıştı bir yandan da insanların karpuz seçme konusunda ne kadar aptalca davrandıklarına öfkeleniyordum.

Derken o geldi, beni satın alacak o sevimli kadın. Sadece hafifçe dokundu, gözleriyle inceledi ve satıcıya beni işaret etti. O anda mutluluktan çatlayabilirdim ama kendime hakim oldum. Bu kadın karpuzun iyisinden anlıyordu, ilk görüşte sevmiştim onu.Sonra bir an düşündüm, onun için biraz ağırdım, elinde başka poşetler de vardı, ufak efekti, beni nasıl taşıyacaktı? bu endişelerimi sürdürürken bir  anda havalandım ve göz ucuyla tezgahtaki diğerlerine baktım. "Şansınız açık olsun" dedim  yüzümde bir Bruce Willis gülümsemesiyle ve yeni evime doğru yola koyduruldum.

 Yüzümde anlı şanlı sonuma doğru yürümenin verdiği zafer sırıtışıyla bir şarkı tutturdum. Evet bildiğim iki şarkıdan biriydi, başka bir şehirde de olsam kamyonda hayatımızın  macerasına atılırken arkadaşlarımla birlikte söylediğimiz ve ne yazık ki benim için maceranın fon müziği olmuş olan şarkıyı; ankaranın bağları.....

PART I in şarkısı FT Island Hello Hello



Hiç yorum yok:

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...