2 Temmuz 2012 Pazartesi

Beethooven Virus: Ciddi Anlamda Bulaşıcı...


Geç izlediğim diziler kervanına katılan bir k-drama daha... Bu kadar geç izlemiş olmanın üzüntüsünü yaşarken aynı zamanda bu dizinin yapımında emeği geçen yönetmeninden yapımcısına herkesi tebrik ediyorum. Özellikle müzik/parça seçimleri ve bunları senaryoya yedirmek konusunda oldukça başarılı buldum naçizane.



Hayallerinin peşinden koşmak, tutku, bunlar için fedakarlık yapmadan bir adım atamayacağının doğruluğu  ancak attığın her adımda iki adım geriye gideceğin gerçeğiyle yüzleşmen, yaratıcılık, bir üretimde bulunmanın yıpratıcılığı aynı zamanda sonunda yaşanan yarı tatmin ve daha pek çok temayı müzik daha da özelleştirirsek klasik müzik ve bir orkestra üzerinden estetik, gerçekçi, derin bir şekilde ortaya koymayı başarmış bir yapım genel hatlarıyla. Bu da benim için diziyi başarılı yapıyor. Klasik müzik olmazdı da başka bir öğe olurdu, spor vs... ama klasik müziğin o ahengini, rengini, derinliğini kimseyi sıkmayacak şekilde ağırlaştırmadan içinde gayet dengeli olarak taşıyabilmiş.

Zaten hemen hemen herkes izlemiştir o nedenle konu vesaireye pek dalmayacağım.



Hayaller gerçekten sadece hayalse gökteki yıldızlardan pek farkı kalmaz. Önemli olan onlara ulaşmak için adım atabilmek en azından denemektir belki de. Bu nedenle dizideki çatlakları sevmemek elde değil. Para almadan sadece sevdikleri şeyle uğraşmak aynı zamanda kendilerini önce Kötü Kang Gu Woo' ya ve sonra herkese kanıtlamak zorunda olmalarına rağmen bu seçimlerinin arkasında durmaları nedeniyle saygı duymamak elde değil. Her ne kadar Du Ru Mi' nin salaklığıyla bu tohumlar etrafa saçılmış olsa ve bu ekip zaman zaman salaklaşsa da takdir edilesi... İçlerinde en cesur olanı hiçte öyle görünmese de Park Hyun Kwok olsa gerek. Ofis işine noktayı koyarak özüne dönmesi - ailesine rağmen - çok şık bir hareket. Bu noktada karısını da ayrıca takdir etmek lazım.

Sanatın bir politika aracı olarak kullanılmasına da değinilmesi ayrı bir boyut katmış. Altını çiziyorum;  sanatın  politik bir  araç olarak kullanılması yoksa kastım sanatın politik duruşu değil. Sadece aslında el değiştiren yönetimde yok edilmek istenmesinden ziyade yaratılan bir ürünün direncini göstermesi ve hiç bir görüşe ya da kimseye bağlı kalmadan duruşunu korumaya çalışması da başka bir boyut olarak yerini almış burada. En şık direnişlerden ve cevaplardan bir tanesi Kang Mae' den John Cage'in 4'33'' yle geldi. Zaten aksi beklenmezdi ama bana kalırsa oldukça şıktı.


Yine Kang Mae' nin seçilen başkana verdiği diğer ayar da gözleri dolduracak cinsten. Çalan parçada geçen duyguları tarif et noktası. Müzikte insanların neler algıladığı, hissettiği görecelidir. Kimi için çok derindir kimi içinse iki kelime ile tanımlanacak bir ürün ama önemli olan bundan ilham alacaklar, bunu hissedecekler varken iki kelime ile tanımlayanların elinde  bunun önüne geçilmesidir. Doğru bir nokta.

Diziyi hoş kılan noktalardan bir tanesi karakterlerin gerçekçiliği. Misal Jung Hee Yoon, varolduğunu kanıtlamak için insanlara adını özellikle söyleyen, evde köle gibi çalışırken varlığı bir zorunlulukmuş gibi görülen ama varlığının kabulünü bırakın varlığı bile hissedilmeyen ... Manavda otlarla ilgili olarak kadına yaptığı çıkışı herkes yapmıştır belki... Var olduğunun, yaşayan bir kişi olduğunun bilinmesini istemek, hem diğer insanlar tarafından hem kendisi tarafından. .. Bu nedenle çellosuna sarılıp  müzikle uğraştığı günlere dönmek istemesi oldukça anlaşılır. Aynı zamanda ara sıra tepkileri, düşünceleriyle can sıkıcı bir insan haline gelebilmekte çünkü insan...

(Dizide oldukça hoş sahneler bulunmakta. Piazzola nı Libertangosu buraya çok yakışmış.)



Kim Gab Yong' un , anlayışına rağmen hastalığını kabul etmemekte direnmesi, Ha Yi Deun' un inişli çıkışlı duyguları, Bae Yong Gi' nin çoğu zaman sinir bozucu konuşmalarına rağmen Kang Mae hasta olduğunda burnunu temizlemesi... Daha da ilerisi bunların Kang Mae' ye karşı tatmin oldukları ilk anda, ilk gazla birlik olarak saldırmaları. Çünkü insanlar :)

Kang Mae' nin (yani kötü olanın) yaşadığı ufak geçişler ve değişim ayrı bir tat katıyor konuya. "Müzik tarzım bu velet yüzünden değişiyor mu?"  Daha gerçekçi bir şey olabilir mi? Daha olgun ve yaşlı olmasına rağmen kıskançlık geçirmesi ve iyinin dehasından ve insancıllığından hafiften tırsması...

Jung Myun Hwang' ın zirvede olabilmek ve Kang Mae' nin önüne geçmesini engellemek için verdiği mücadeleyi dile getirebilmesi... ( ki bu eleman çok matrak gerçekten) Kang Mae' nin tüm kıskançlığına rağmen benim öğrencime bunu nasıl yaparlar diyerek intikam planını ( :P ) konuşturması ya da küçük Gun Woo' yu içtenlikle teselli etmesi  (ki onu anlayabilmesi)  ki yeteneği dolayısıyla sadece kendi için değil kontrolsüz güç, güç değildir diyerek onun için endişelenip güvenli ellere teslim etmek istemesi...

Hep Kang Mae oldu burası ama derin ve çok yönlü bir karakter yaratmışlar özünde. Gıcık bir insan olmasına rağmen dizi boyunca iç dünyasını, düşüncelerini, devinimlerini izledikçe sevmemek elde değil.  Ki bana kalırsa Du Ru Mi' den ziyade Gun Woo ile daha ilgili. İkisi arasındaki ilişki çok daha etkileyici olmuş.



Cücük Gun Woo da ara sıra dellenmesine,  delikanlılığın verdiği coşkuyla dikleşmesine, toyluğuna rağmen efendi çocuk şimdi hakkını yemeyelim ama onun o pozitifliği zaman zaman insana batıyor ya da yavrum yaptığın işten zevk almak gülümseyerek orkestra yönetmek değil demek istiyor insan. Şimdi bu çocukta da zorlama ile başlayan bu müzik aşkının nasıl zirve yaptığını gördükçe insan çekici buluyor diziyi... ki Kang Mae sırf buna ders olsun diye Nella Fantasia aracılığıyla bunları hayal diyarına taşıdığında yüzündeki ifade bambaşka bir boyuta geliyor Jang Geun Suk' un yani ufak Gun Woo' nun.

İkisi arasındaki tarz ve yetkinliğin farkını ikisinin yönettiği konserlerdeki yüz ifadelerinin dışa vurumunda daha iyi görüyor izleyen sanki. Cücüğün doğal yetenek olması bir yana, Kang Mae' nin hakimiyeti, deneyimi, kendi müzik anlayışına samimiyeti ve güveni ile cücüğün daha naif duruşu ve yüzündeki anlamsız sırıtışı arasında ki fark henüz cücüğün yolu olduğunu gösteriyor. Bu bağlamda Du Ru Mi' nin neden zavallı  (:P ),  samimi, içten, paylaşımcı, çözüm bulmak için enerjisiyle kendini parçalayan Kang' dan ziyade aksi, ciddi, sivri dilli, bildiğini okuyan, düşündüğünü dile getirmeyen kötü Kang' ı seçtiğini anlamak mümkün.


The Legend ın Sujuni' si bu dizinin Du Ru Mi' si Lee Ji Ah,  dizinin  en gereksiz insanı olmakla birlikte kendisinin sanki büyüdüğünü görür gibi oldum. Rahatsızlığı ve Kang Gun Woo' ya olan hisleri, o anlamsız gülümsemesi ve enerjisini alarak daha farklı bir insan ortaya çıkardı sanki.  Çoğu zaman korku filmlerindeki burnunu her şeye sokan ve ölen kızlar kategorisini hatırlatsa da yine de arka planı göz önüne alındığında en silik karakterdi ne yazık ki.



Karakterlerin gerçekçiliği ile birlikte dizinin genel akışı da gerçekçi... Pembe hayaller dizisi değil çünkü sonunda herkes istediğini alamıyor belki ama birlikte zorlu ama aynı zamanda keyifli bir yolculuktan geçiyorlar. Bir insanın diğerinde iz bırakması da hayatta çoğu insanı yakalayamadığı bir başarıdır belki de...


Bu sahnede birden farklı nedenden ötürü gözlerim doldu ( klişe olsa da)



Oldukça zaman yayarak izlediğim bu k-dramanın biraz fazla uzamış olduğunu düşünsem de yine de izlemekten keyif aldım. Jang Geun Suk tatlıydı, karakteri de sevimliydi. (kıskanmadım değil ayrıca) ama dizinin oyunculuk anlamındaki yıldızı Kim Myung Min' dir bana kalırsa.

Bu da JGS' den gelsin...



Ayrıca kafamda yarattığı en önemli soru şudur; Nedir bu köpeklere Beethoven ismi koyma sendromu?

(Çok fazla video koyarak olayın suyunu çıkardım biliyorum ama elimde değildi...)

2 yorum:

yesil1778 dedi ki...

izlediğim ilk kore dizisidir. dizilern içine atıverdi beni))eline sağlık yine güzel bir yazı ve iyi bir karakter tahlili olmuş)))

Tawannanna dedi ki...

:)) kore dizilerine dalmak için süper bir başlangıç... geç izlemiş olmanın hüznünü yaşarken adamlar yapmış diyebiliyorum ancak :) teşekkürler:))

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...