11 Mayıs 2014 Pazar

Antik Yunan Futbol Takımı: Bir Futbol Müsabakası


Şimdiye kadar bu blogta anime kahramanları arası futbol müsabakaları, Japon ve Koreli popçular arası müsabaka ya da Koreli aktörler ve popçular arası müsabakalardan bahsettim. İşte  benim bu spor ve özellikle futbol merakım ve deneyimlerim taaaaa eski zamanlara hatta Antik Çağlara  dayanıyor. Bu nedenle sizlere bugün eski anılarımdan bahsederken bu sayede zamanının efsanevi takımlarından bir tanesi olan sevgili dostlarımdan oluşan Antik Yunan takımını da anacağım. Hey gidi ne günlerdi!!!

O zamanlar gençtik... Şimdiki gibi dünya şampiyonası yerine tüm faniler olarak 4 yılda bir yapılan bu mitolojiler arası şampiyonayı dört gözle bekliyor, zamanı geldiğinde stat içinde yerlerimizi alıyorduk. Gerçi o zamanlar zor çağlar... Büyük bir heyecanla takımlarını desteklemek için stadları dolduran fanilerin bir kısmı maç esnasında bir anlık öfkeye kapılıp centilmenlik ve spor ahlakının dışına taşan tanrıların öfke nöbetleri nedeniyle pert oluyordu ama tanık olduklarımın hepsi "burada bu şekilde öldüm ya artık gam yemem" diyerek gözlerinden gözyaşları süzülerek hayata veda ediyordu. Bu olaylar heyecanımızı iki katına çıkarıyordu.

Çok prestijli olan bu şampiyonalarda İskandinav, Japon, Babil ve daha nicesinin tanrılarını izlemek mümkün oluyordu ve ilginç olaylara tanıklık ediyorduk. Her bölgenin en büyük tanrılarının katıldığı bu şampiyonalarda aslında yaşadığımız çağda ortaya çıktığını düşündüğümüz timsah yürüyüşünün Mısır Tanrısı Sobek' in attığı golden sonra delice hayranı olan timsah kostümü giymiş gençlerin tribünlerde yaptığı dans ile ortaya çıktığını buna gözleriyle tanık olmuş biri olarak söyleyebilirim. Neyse tüm bunlar başka anılar başka hikayeler...

Bir spor yazarı olarak çalıştığım o dönemlerde olimpiyatları da takip etmem nedeniyle ve  Antik Yunan Halkı ve tanrıları arasında sevildiğim için aziz dostum Achilles ve maçlar esnasında ciğerini kargaya yedirmekle meşgul olan sevgili arkadaşım Prometheus' un sponsorluğunda bu takımın tüm maçlarını izleme şerefine eriştim.

Stada her seferinde ellerinde değişik pankartlarla teknik direktör Zeus önderliğinde çıkardı bu Olympos Takımı. Zeus o zamanlar 5 - 3 - 2 yi çok severdi. Bu konu üzerine çok tartışmışlığımız vardı ama bildiğinden vazgeçmezdi.

Kalede Poseidon elinde tridentiyle fotoğraflık kareler verirdi, onu geçmek çok zordu. Defansın ortasında yerini alan Hades, karanlık bakışlarıyla defans bloğunun bel kemiğiydi. Bir şef gibi yönetirdi takımı çoğu zaman ancak bazı zamanlarda Poseidon ile birlikte maç esnasında Zeus' un taktik anlayışı üzerine girdikleri ateşli muhabbetler nedeniyle rakibin kolay goller atmasına sebep olurlardı ve eğer Zeus tribünlerde güzel kadın kesmekten sıkılıp dikkatini oyuna yöneltmiş ve bunu yakalamışsa üçü arasında kavgalar çıkar, zaman zaman oyun dururdu. Esasında Hades' in yeri yerin dibiydi, Olymposlu değildi. Zeus aslında Hades' in yerinde oynaması gereken Hera' ya gıcıklık olsun diye onu kadroya alırdı çoğu zaman  ve sonu kötü biterdi, neyse bu da başka bir hikaye... Aslında Hades' in yerinde Hera' nın oynaması gerekiyordu.

Defans Bloğun ortasının iki yanında Hephaistos ve Aphrodite yerlerini alıyordu. Hephaistos tam bir görev adamıydı, Aphrodite ise aman yüzüme top çarpmasın tribinde olurdu çoğu zaman. Zaman zaman savaşçılığı özellikle rakibi bir kadın ise tutardı. Aphrodite ve İskandinav Mitolojisinden  Freya' nın karşı karşıya kaldığı müsabakalar nesilden nesile hala aktarılır. Defans çizgisinin sağ kanadında Demeter, kızını yer altına kaçıran Hades'e olan öfkesinden aldığı güçle oynardı, sol kanatta ise Hestia kibar, hanım hanımcık ve tam bir fair play ruhu içinde alanını savunurdu.

Orta sahanın tam ortasında takım kaptanı, takımını müthiş bir yetenekle yöneten, zeka dolu incelikli paslarıyla forvetin gol pozisyonlarına girmesini sağlayan Athena yer alırdı. Onun bu estetik ve akıl dolu oyununu izlemek her izleyiciye zevk verirdi. Çok hayranı vardı. Söylenen o ki imza istemeye gelen hayranları onu kızdırmaz ve iyi huylu davranırsa onlara at hediye edermiş. Solunda Apollon tüm heybeti ile iyi oyunlar çıkarırdı, sağında Ares ise çoğu zaman önce rakibini sert faullerle durdurmaya kalktığı için sarı kart görür akabinde ise kendini durup dururken yere atıp hakemi kandırmaya yönelik hareketten ikinci kartı görüp oyundan atılırdı.

Bir keresinde Ares oyundan atıldıktan sonra Aphrodite de rakibinin saçını başını yolduğu için kırmızı kartla oyun dışında kalıp soyunma odasına gönderilmişti. Durumdan şüphelenen, kadroda oyuncu olarak yer bulamadığı zaman amigoluk yapan Hades, ikisini soyunma odasında basınca bu haber tüm tanrılar ve ölümlüler arasında bir magazin konusu olmuştu. Zavallı Hephaistos bir süre futbolu bırakıp kendisini dağa kapatmıştı.

Takımın forveti Hermes ve Artemis'ten oluşuyordu. Hermes çabukluğu, aklı, fırsatçılığı ve doğası gereği sağ gösterip sola vurduğu şutlarla pek çok jeneriklik gole imza atmıştı, tabii o zamanlar jeneriğin ne olduğu bilinmiyordu. Şakacıydı Hermes... bir keresinde maçı bırakıp Apollon' a şaka olsun diye Apollon' da olan topu gidip çalmış, ayağında sektirmeye başlamış sonra çamurlaşıp "bu top benim topum!" diyerek Apollon ve takım arkadaşlarını sinirlendirmiş ancak rakip takım tarafından kahraman ilan edilmişti. Berabere giden maçın bu son dakikasında yaptığı hareket nedeniyle takım sinir krizleri geçirmiş, Apollon, Zeus' tan Hermes' in ölmesini talep etmiş, Zeus ise o esnada tribünde gördüğü güzel kadının şerefine Hermes' i aynı hareketi bir daha tekrarlamayacağına dair verdiği söz üzerine affetmiş, Zeus' un bakışlarından kadını yakalayan Hera maç çıkışında kadını zehirlemişti. Artemis ise çevik vücudu ve avcılıktan gelen içgüdüleri ile takımı sırtlıyordu.

Bu takım güzel ve eğlenceli bir takımdı zaman zaman maçı bırakıp birbirleriyle kavgaya tutuşup taraftarlarını üzseler, normal liglerinde başka takımlarda yer alsalar da zamanı geldiğinde voltron gibi birleşip güzel maçlar çıkarıp pek çok galibiyete imza atıyorlardı. güzel ve spor dolu günlerdi...

Hiç yorum yok:

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...