24 Temmuz 2011 Pazar

TAMRA, THE ISLAND: Bir Sürpriz!


Yaz sıcaklarının beyin fonksiyonlarını ambale ettiği günlerde çok çeşitli sebeplerden mutsuz bir hafta sonuna girerken üstüne üstlük bilgisayarsız geçen 10 günün sonunda bu hafta sonunun da bilgisayarsız geçeceğine dair korkunç bir gerçek nedeniyle mutsuzluk denizinin daha da diplerine sürüklenirken yüce gönüllü kardeş kişisinin temin ettiği bilgisayar karşısında önce afallayıp sonra ona sımsıkı sarılmışken keşfettiğim bir dizi Tamra, The Island ya da diğer adıyla Tempted Again.

İçinde bulunduğum ruh durumundan mı yoksa koca bir hafta sonu yapacak başka bir işim olmadığından mı bilemiyorum ama emin olduğum bir nokta var ki bu dizi gerçekten izlenmeye değer ve diyebilirim ki beni ziyadesiyle mutlu etti, sürükledi, eğlendirdi ve 16 bölümü bir hafta sonu içinde devirmenin etkisiyle pazartesi gününü zombi olarak geçirmeme bile değdi.

Öncelikle değineceğim nokta dizi müziklerinin çok güzel oluşudur. Anlam veremediğim konu ise bu dizinin nasıl bu kadar az ilgi görmüş olduğu. Orijinali Jeong Hye Na’ nın mangwasına dayanan seri 20 bölüm olarak planlanmışken düşük ratingler nedeniyle 16 bölüme indirilmiş, acı ama gerçek!

Manghwa orijinalli olmasının da etkisiyle aslında hem tarihsel bir sürecin fonu oluşturduğu ama bu tarihsel sürecin içine komedi unsurlarının yedirildiği seri aynı zamanda dostluk ve aşk hikayesiyle birlikte içinde yabancı karakterleri de barındırıyor. (Belki de az ilgi görmesinin sebebplerinden biri budur diye düşünüyorum, dizi seçecekler için yıldırıcı bir öğe olabilir)

16. yy da İngiltere’ de yaşayan bir oğlan olan William ve onun Japon denizci arkadaşı Yan, Nagasaki’ ye doğru denizde seyrederken fırtına nedeniyle kendilerini bimedikleri bir adada bulurlar; Tamna Adası. Kadın dalgıçları ve bu dalgıçların denizden çıkardıklarıyla geçinen ülkenin dışarıya kapandığı bu dönemde başkent tarafından pekte sallanmayan bu ada özünde anaerkil sözde ataerkil, genelde sürgünlerin gönderildiği kendi halinde bir ada olmaktayken başkentten kadınlarla fazla oynaştığı için sürülen asilzade Park Gyu’ nun da gelmesiyle hafif şenlenir fakat bu adanın üzerinde ne oyunlar oynandığını günlük yiyecekleri için harıl harıl çalışan, sade ve basit bir yaşantı süren ada halkı bilemez. Asilzade Park Gyu dalgıçların liderinin evine kalmaya gönderilir. Dalgıçların liderinin kızı Beo Jin ise annesinin dalma yeteneklerinden uzak kaderinden hoşnutsuz bir halde yaşarken tüm bunların üzerine tüm yeteneksizliğini ve sakarlığını bilmesine, dalmaktan ve okyanustan nefret etmesine rağmen bir de diğer kadınların aşağılama ve alaylarına maruz kalmaktadır. Yine de kaderine isyan etmesine rağmen, şen şakrak ve oldukça saf olarak yaşamına devam eder... İşte bu karakterler ve daha fazlası bu adada bir şekilde buluşarak bir yolculuğun içine girerler.


Park Gyu, adaya geldiğinde bir hayat gerçeği olan tuvalet sorunlarıyla boğuşurken, bir yabancı olarak (sarı saç, mavi göz) William Beo Jin’ in korumasında hayatını sürdürmeye çalışır – o dönemde yabancı olmanın suçu ölüm – ve olaylar gelişir.

Ben kendime göre diziyi ikiye ayırıyorum; Tamna Adasında geçen bölümler ve başkentte geçen bölümler olmak üzere. Bir ada ve dalgıçların olduğu diziden beklenek şekle su altı görüntüleri bana göre çok hoş hele müzikle birleştiğinde dinginlik...

Tabii bu dinginliğe karakterler, birbirleriyle tezatlıkları, yanlış anlaşılmalar ( misal William’ ın “Beo Jin”’i virgin olarak anlaması vs..) gibi komik öğeler eklendiğinde herşey daha da eğlenceli oluyor.

Karakterler demişken bana kalırsa hepsi iyi kurgulanmış ve dozunda. Dalgıç kadınlar, onların sert tavırları ama özlerindeki iyi kalpleri, deli oymacı insanların kalplerini okuyamadığının bilincinde olan Tamna Polis amiri pek bir iş yaptıkları görülmeyen adanın erkekleri, Beo Jin’ in muhteşem kız kardeşi Beo Seoul (bu velede bittim) ... Han Boon irite edici ama bir o kadar da performansı ile takdir edilesi Jung Joo Ri.

Gençler arasındaki ilişkiler, gelişen aşklar ama en saf seviyesinde ve bu saflığa bağlı olarak gelişen dostluklar... Sanırım bu aşk meşk olayını izlenebilir kılan en önemli öğe içinde barındırdığı “saflık” ve “onur”

Sizinin başkentte geçen kısmı, başkentin o itiş kakış, güçlü zayıfı döver ortamına uyacak şekilde biraz daha karanlık ama üzülmeyin izleyen sonunda ödülünü alıyor.

Tüm karakterlerin performansını gayet iyi bulmuşken özellikle üzeründe durmak istediğim iki karakter ve oyunu var. Birincisi Beo Jin’ in annesi. Karakter zaten bomba ancak Kim Mi Kyung’ un performansı bunun öne çıkmasında gayet önemli bana kalırsa. O sertliği ama utangaçlığı sarhoş olup kendini kaybetmesi, boyun eğmeyişi vs..

İkincisi ve bence diziyi sürükleyeni Park Gyu karakteri. Im Joo Hwan ise Park Gyu olarak bu seride oynamış hatta döktürmüş bence. Teknik açıklamalar yazmak çok sıkıcı olur ama bana kalırsa komplike bir ortamda, pek çok ayrıntısı ve reaksiyonu olacak bir karakter olan Park Gyu oldukça iyi çözümlenmiş ve en ufak bir mimik ya da duruş ziyan edilmeden ne fazlası ne de eksiğiyle karaktere gayet güzel yedirilerek ortaya konmuş. Sanırım bu diziyi izlettiren en önemli öğelerden bir tanesi de Im Joo Hwan’ ın bu performansı.


Dizinin ikinci bölmünde ağlamaktan su kaybına uğrayarak öleceğini düşündüğüm Beo Jin yani Seo Woo’ yu ise oldukça sevimli buldum.

Daha önce de söylediğim gibi neden bu kadar az ilgi gördüğünü anlayamasam da bana kalırsa ilgiyi hak eden, pek çok öğeyi dengeli biçimde içinde barındıran, güzel bir hikaye ve güzel bir seri. Herkesin zevki aynı değildir ama kararlılıkla insanlara izleyin diyebileceğim serilerden.

2 yorum:

yesil1778 dedi ki...

tamra adasını izliyorum. daha doğrusu izlemeye çalışıyorum. meganın kapandığı diğer sitelerinde videoları sildiği bir dönemde izlemek biraz zor. kısıtlı seçeneğim var indirsem altyazı tutmuyor falan filan. ama senin dizi hakkındaki yorumlarını okuduğumda çok hoşuma gitti. ağlamaktan su kaybına uğrayacağı geçeğini ben de farketmiştim))) ve kesinlikle diziyi götüren arkadaş sürgüncü. ilyıımm))) ve bojini(yabancı isim yazma konusunda özürlüyüm) kurtarma sahnesinde kızın sürgüncüyü görünce ağlaması, sürgüncünün kıza bakışları ancak aşık bir adam böyle bakabilirdi. kesinlikle diziyi ayakta tutan sürgüncüydü. reytinglerinin az olması çok enteresan. çok daha kötü diziler daha uzun bölümlere sahip. belkide yayınlandığı zaman fazlasıyla ilgi gören bir dizinin satinde yayınlanmıştır. herneyse fazla uzun bir yazı oldu. senin yroumlarını okuyunca mutlu oldum. klavyene sağlık. umarım artık pc ne de kavuşmussundur. allah ayırmasın))) ve arkadaşlar kesinlikle bu diziyi izleyin. hakikaten pişman olmıcaksınız.

Tawannanna dedi ki...

merhaba, okuduğun için ve yorumun için teşekkürler. mega ve diğer sitelerin durumu oldukça can sıkıcı ne yazık ki...
Im Joo Hwan, sürgüncü olarak gerçekten çok sağlam bir iş çıkarmış. Bu dizide bayıldığım pek çok sahne var ama ilk sırada yer alan sanırım şu sahnedir; Sürgüncü William ı alarak adadan gemiyle ayrılırken geride kalan Beo Jin in hala William diye bağırması ve sürgüncünün dile getiremediği ama gösterdiği birden farklı duygu... çok etkileyici bulmuştum. İlgi görmemiş olması hala beni üzse de izleyenlerin ve beğenenlerin var olduğunu bilmek mutluluk verici, ilgiyi hak ediyor çünkü...
Bilgisayarıma kavuştum, teşekkürler bir daha hiç ayrılmayacağımızı umuyorum ve kimsenin başına gelmesin diyorum :))

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...