Ishio Yamagata' nın light novel'ından uyarlama olan 2015 sezonu animelerinden 12 bölümlük Rokka No Yuusha, kişinin beklentisini ters köşe yapma potansiyeline sahip.
Hikayenin girişine göre, zamanında şeytan alt edildiğinde kader tanrısı 6 kişiyi seçmiş. Zamanı geldiğinde şeytan tekrar dirilme fırsatına erişirse bu 6 kişinin vücutlarında bir çiçeğin yaprağı belirecek, bu 6 kişi belli bir noktada toplanacak ve şeytan tüm kıtaya yayılmadan onu alt etmek için mücadeleye girişecek. Böyle baktığımızda fantastik, şeytanlı falan bir anime gibi görünüyor...
İlk bölümde zaten ana kahraman ile tanışıyoruz, Adlet Myer. Dünyanın en güçlü adamı benim diye ortalarda dolaşan, neden bende hala dövme belirmedi diye kederlenen ve kendini ispatlamaya çalışan bir velet ya da anime karakteri işte diyeyim. Beklentiler dosdoğru devam ediyor ama animenin gidişatı belirli bir yerden sonra değişiyor çünkü alarmlar çaldığında ve kahramanların toplanma zamanı geldiğinde ve bunlar bir şekilde toplandığında belirlenen noktada 6 değil 7 kişi buluşuyor. Koskoca tanrılar hata yapamayacağına göre içlerinden birinin düşman olduğuna kesin gözüyle bakıyorlar. Bu 7 kişi başlarındaki beladan kurtulmaya çalışırken diğer yandan aralarındaki fazlalığın kim olduğunu bulmaya çalışıyorlar. Olay klasik bir fantastik animeden ağırlıklı olarak diyalogların ve akıl yürütmelerin yer aldığı bir yapıma dönüşüyor.
Karakterlere tek tek değinmeyeceğim ama benim açımdan kendisini en fazla izlettiren karakter Hans oldu, muhtemelen bunda Kenichi Suzumura' etkisi var.
Olaya sığ yaklaşacak olduğum için Goldof kardeşimin de gayet hoş göründüğünü belirtmeden geçemeyeceğim. Odun ama hoş klasmanında.
Light novel' ı okumadım o nedenle sadece anime bazında değerlendirmem gerekirse gidişatın kırılması ve akışın yön değiştirmesi hoş olmakla birlikte ayılıp bayılmadım. 7. yi aramaları merak uyandırsa da büyük bir heyecan yaratmadı bende belki de işlenişten kaynaklı, bilemedim. Kötü değil, iyi de değil orta karar bir anime bence. Okumak daha keyifli olabilir, denemem lazım sanırım.
2015 Çin-Hong Kong yapımı olan Dragon Blade içinde çok uluslu sayılabilecek bir oyuncu kadrosu barındıyor. Jackie Chan, Lin Peng, Vaness Wu, John Cusack, Adrien Brody, Karena Lam, Kore kontenjanından Yoo Seung - jun ve Choi Siwon bunlardan bazıları. Siwon demişken bu eleman beni sürekli güldürüyor. Filmin yönetmeni ve senaristi Daniel Lee. En alakasız filmlerde zırt diye karşıma çıkıyor, gülüyorum. Hal böyle olunca izlemekten kaçınıyordum çünkü son zamanlarda bu şekildeki yüksek bütçeli ve karma kadrolu yapımlar üstelik içinde Jackie Chan varsa can sıkıcı çıkıyor. (istisnalar hariç) Ancak hasta ve huysuz halime yenik düşerek "hadi bir şans vereyim, çerezlik film olur, zaman geçiririm" dedim ve başladım izlemeye.
Sonuç olarak filme yöneltilen eleştirilere genel anlamda katılmakla birlikte aslında filmi ilgi çekici, renkli ve eğlenceli buldum. Yani genel anlamda beğendim aslında. Ha, "bu ne çelişkili cümle, ne anlatmaya çalışıyorsun?" demeden önce bir durun. Hepsini anlatacağım teker teker. (Gerçi hakikaten bu ne yaman çelişki sevgili ben?)
Film hakkındaki pozitif düşüncelerimin oluşmasında bir kaç sebep var. Birincisi; delicesine ilgilendiğim İpek Yolu, Doğu-Batı etkileşimi, hareket halindeki dünya ve halklar ile ilgili olması. İkincisi; filmden önce beklenti seviyemin salonun halılarında yuvarlanıyor oluşu. Üçüncüsü; renkler, koreografi ve müzik kullanımının başarılı olması ki bunu ileride daha da açacağım. Ha, tüm bunlar filmin iyi bir senaryo ya da kurguya sahip olduğu anlamına gelmiyor. İşte bu açıdan yapılan eleştirilere katılmamak mümkün değil.
Bu yazıyı hem film hem de şu İpek Yolu ve tarihi gidişatı hakkında kendimce biraz oyalanmak adına yazıyorum;
İpek Yolu tarih içinde önemli bir konuma sahip olan, nice etkilere sahip olmuş, kimilerine paralar kazandırmış, kimilerinin ölümüne sebep olmuş, sadece güzergahındaki değil, ucunun dokunduğu herkesi; ister imparator ister soylu isterse sırandan bir sivil olsun etkilemiş bir yol. Şimdi yol deyince akla düz ve tek bir güzergah gelmesin. İpek Yolu dediğimiz şey aslında bir yollar ağı. Doğudan batıya, kuzeyden güneye uzanan bir ağ. Adı konulmadan önce de bu güzergahların bir kısmı açıktı ve takasa dayalı ticaret dönüyordu, ipeğin ticarete girmesi ile birlikte adını aldı, ucu bucağı uzadı. Şu günlerde önemini kaybetmiş olsa dahi son zamanlarda tarihi boyunca tanık olduğu pek çok olaya, duruma, kökene, boya, savaşa, kültüre dair biriktirdiği ıvır zıvırı dışarı fışkırtmakla meşgul ki arkeologlar ve tarihçiler izin alıp kazabilse, bulunanlar korunabilse falan... Yani konuşacak ama henüz konuşamıyor durumunda. Neyse ağ falan dedik ancak esasen üç önemli güzergaha sahip. Kuzey yolu, orta yol dediğim ana ticaret yolu ve güney yolu. Hepsinin gelişim tarihleri, zirve dönemleri ayrı ayrı. Pek çok imparatorluğu, hanlığı, boyu etrafında toplayan, birbirlerini doğramalarına engel olan zaman zaman da sebep olan bir bütün, çok eğlenceli...
Filme dönersek... Komik olan şu, filmi izlerken ben MÖ 36 diye anladım ancak film ile ilgili tanıtım yapan kaynakların birinde olayların MÖ 50, diğerinde MÖ 48 yılında geçtiği söyleniyor. Neyse, genel anlamda pek bir şey değiştirmeyecek. (aslında tarihi açıdan değiştiriyor da neyse) Filmde bu söz konusu yıllarda Batı Çin taraflarında bir grup var. Kendilerine İpek Yolunu Koruma Ekibi adını vermişler ve Çin Hükümeti adına çalışıyorlar. İpek Yolunda Güvenliği sağlamak ile sorumlular. Sayıca azlar ama bu konuda azimliler. Bu güvenlik işi çok geniş bir kavram ileride değineceğim.
Ekibin başında aslen Hun kökenli olan Huo An (Jackie Chan) var. Küçükken ailesi saldırıda öldürülmüş akabinde General Huo Qubing tarafından kurtarılmış ve kendini İpek Yolunun güvenliğini sağlama konusuna adamış biri. Eşi bir Han Çinlisi. Yaşadıkları şehirde birbirinden farklı köken ve boylardan çocuklara öğretmenlik yapmakta. Bu dönemde etrafta 36 farklı ulus var deniliyor filmde, doğrudur. Günün birinde bu grubun rüşvet işlerine karıştığı söylenerek gruba iftira atılıyor ve ekip hemen suçlanarak cezalandırılıyor ve Goose Gate adı verilen bir güvenlik şehrinin yeniden inşasına gönderiliyor.
Ekip daha yeni gelmiştir ki inşa edilmeye çalışılan bu kale Romalı bir lejyonun saldırısına uğrar. Marcus Lucius yönetimindeki bu Roma lejyonu, yanlarına ölen konsülün küçük oğlu ve resmi varisi Publius' u da almış, çocuğu öldürmeye çalışan ağabeyi Tiberius'un zulmünden kaçmakta ve Part Krallığı ile iletişim yolu aramakta ama burası çöl, öyle yol vermiyor işte. Sonuçta çölde kaybolmuş durumdalar ve üzerine aç ve susuzlar.
Neyse Huo An ve Marcus Lucius (John Cusack) teke tek kapışırken gelen kum fırtınası üzerine Romalılar, kale generalinin krizi yönetmede başarısız olması nedeniyle komutayı ele geçiren Huo An tarafından yıkık şehre davet edilerek buraya sığınıyor. Bu sıralarda Çin Hükümetinden mesaj gelir ve şehri tekrar inşa etmek için kimi paralı kimi cezalı olarak çalışan her boydan, ırktan insana - yani Hun var, Han Çinlisi var, Uyguru var, Kazak, Hintli falan da var muhtemelen içlerinde - seslenilerek denir ki; ya bu şehrin inşasını 15 gün içinde bitirirsiniz ya da hepiniz idam edilirsiniz. 15 gün imkansız!!
Vefa borçlarını ödemek isteyen ve gururlarını kaçarken yanlarında getiren Romalılar muhteşem mühendislik yeteneklerini kullanarak bu insanlara ve Huo An' a yardım ederler ve çok kozmopolit bir şehir olan bu kent tamamlanır. Bunun sonucunda Huo An bu dostlarına karşı yardımı esirgemez ve kendi adamlarını Part Krallığını aramaya giden bir kaç Romalıya yol göstersin diye gönderir. Tam bir ahenk, bir uyum yakalanmışken ta daaaaaam!!!! Surların önünde yaklaşık yüz bin mavi pelerinli Romalı asker ve onların komutanı Tiberius ( Adrian Brody) belirir. Lucius ve Romalılar ve hatta küçük veledin bile bu sorunun Roma' nın aile meselesi olduğunu söylemesine karşı, güvenilir ve onurlu Huo An bunun tüm İpek Yolunu etkileyen bir mesele olduğuna kanaat getirerek yardım etmekten geri duramayacağını belirtir ve yardım toplamak amacıyla gider. Bu esnada Tiberius tabiki boş durmaz, çoktan kurduğu bağlantılar ve entrika dolu yollar ile Lucius, kardeşi, Romalı askerleri ve şehirde kim varsa bir kısmını öldürür, kalanını da kamp kurduğu şehir olan Kroran' a götürür. Bu esnada yardım almak için kendi şehrine dönmüş olan Huo An, ihanete uğradığını, hem de çok güvendiği biri tarafından, anlar. Kendisini ve çocukları kurtarır ancak karısını kurtaramaz. Gerçi yardıma gelen Hunlar olmasa kendini bile kurtaramayabilirdi.
Neyse işte, Huo An ve ona inananlar ve birden gaza gelenler bu Romalı yoldaşlarını kurtarmaya giderler hatta mucizevi bir şekilde 36 ulus dedikleri, normalde birbirlerine gıcık olan bu kabileler Tiberius' a karşı birleşir ama Tiberius güçlüdür. Son anda Partlar gelir lakin final maçı Tiberius ve Huo An arasında olur falan........
Tüm bu olan bitenlerden sonra Çin İmparatoru, Romalıların cesaretinde etkilenir ve onlara kendi şehirlerini kurma imkanı verir, onlar da şehirlerini kurarlar. Huo An' ı liderleri olarak kabul ederler ve İpek Yolunu koruma görevlerini üstlenirler. Kurdukları kent Pergum' dur. Bu filmin başında arkeologların bulduğu ve müziksiz olmaz diyerek tarattıkları ve öyküye tanıklık ettikleri şehir olmakla birlikte sonradan aman bırak ortaya çıkarmayalım da hikayesini yaşamaya devam etsin dedikleri şehir yani.
Şimdi filmin başında deniliyor ki bu film gerçek hikayeden esinlenilerek hazırlanmıştır. Gerçek hikaye hangisi? Arkeologların kenti bulup sonra "aman bırak, gün ışığına çıkıp harap olmasın" demeleri mi? Arkeologların bir kalıntı bulduğunda "arkadan bir Mozart ver de havaya girelim" demeleri mi? Pergum kenti mi yoksa rivayet edilen kayıp Roma Lejyonu mu ? Yoksa yoksa hangisi?...
Başlangıç için dönelim İpek Yolu ve güvenlik sorununa. İpek Yolu, doğal olarak burada çok uzun bir süreçten bahsediyoruz, varlığı boyunca insanlar ve özellikle tüccarlar için müthiş bir gelir kapısı olurken aynı zaman da çok çeşitli, boy boy ve çoğu zaman ölümle biten tehditlere de sahip. Kervanlar öyle tıngır mıngır ilerlemiyor. Güzergaha bağlı olarak var olan doğa tehditleri; kum fırtınaları, çöller, uçurumlar dışında haydutlar, baskınlar gibi tehditlere sahip. Bunun dışında yol boyunca özellikle Çin' in o zamanının başkenti Changgan' dan çıktıktan sonra varlığını sürdüren göçebeler her ne kadar İpek Yolunun öneminin farkında olup varlığını tehdit etmemeye çalışsalar da bu kabile ve boylar arasındaki husumetler, güç oyunları bulunuyor ve bir grup,bir kervan için bunların savaşları arasında kalmak ölüm demek büyük olasılıkla. Barbarlar ve göçebeler her ne kadar tehdit unsuru olarak görülse de aslında ticaretin yürümesine hatta varlığına katkıları tartışılmaz bu arada. Çoğu zaman aracı rolünü bunlar üstleniyor ayrıca kendilerinin de ipek ya da metallere ihtiyacı var.
Bu güvenlik sorunu özellikle ilk Han İmparatorluğu döneminde başkentin ilerisinde bulunan valilere verilen yetkilerle sağlanmaya çalışılıyor daha sonra paralı birlikler ve garnizonlarla güvenlik sağlanmaya ve süreğen bir ticaret akışı sağlanmaya çalışılıyor. Hakkını vermek lazım Han İmparatorluğu akıllıca davranarak bu yolun varlığı ve devamı için epey bir çalışmış çünkü ekonomik anlamda kendisi için önemli olduğunu biliyor. İlk andan itibaren bu yolun en önemli ve değerli ticari malı olan ipeğin kendi ticareti için önemini kavramış durumda. Bu sayede batıda malına ihtiyaç duyulduğunun farkında ve yol ve ticaret sayesinde batıda başka milletler olduğunun bilincine vararak yolun varlığını korumak için sadece askeri değil diplomatik adımlar atmaktan geri kalmıyor. Bu valiler, paralı birlikler ve garnizonlar ise çoğunlukla barıştan ziyade kendileri için para,servet ve güç demek olan yolun güvenliği için çalışıyorlar. Gerçi şimdiye kadar İpek Yolunu Koruma Ekibi diye bir kavrama denk gelemedim ama diyelim ki var, hikaye için güzel bir çıkış noktası. Filmin ilk sahnesinde ekip, iki ulus (aslında ulustan ziyade boy ya da topluluk demek daha doğru olur) arasındaki savaşı yolun güvenliğini korumak adına engellemeye çalışıyor. Bunlardan bir tanesi Hunlar diğeri ise sanırım Hint kökenli boylarından bir tanesi. (bundan pek emin değilim)
Filmde Huo An' ın aslen Hun olduğuna değinmiştim (öyle söyleniyor). Kendisini kurtaran General Huo Qubing. Tarihte gerçek bir karakter olan Huo Qubing, İmparator Wu Döneminde çok hızlı bir yükseliş gösteriyor. İlk büyük savaşına çok genç yaşta giriyor ve bu savaş Hunlara karşı. Oldukça başarılı olması dolayısıyla mevkiler, ünvanlar, başarılar kendisine geliyor ve tüm bunları elde ettiği savaşlar yine Hunlara yani Hiung-nu' lara karşı. Filmde çocukların köyünü basan kendisi midir yoksa başka bir birlik mi tam anlamadım. kendisi gerçekte filmde gösterilen derecede yüce biri mi ki çocuklara "İpek yolu barıştır, onu koruyun" öğüdü verip evlat almıştır onu da bilmiyorum ama bilinen şu ki erken yaşta ölmüş olan bu general askerlerine karşı genelde soğuk ama ganimet konusunda paylaşıcı olmakla birlikte çokta mütevazidir! Kendisine, "Biraz savaş sanatları oku, Sun Tzu çalış" diyen imparatora "Ya, ne gerek var çalışmaya? Ben bunları zaten doğuştan biliyorum" diyebilecek yapıda.
Gelelim Hiung-nilere. Çin kaynaklarından yapılan çeviriler sonucu Hiung ni tanımı kullanılıyor ve bunun Hun olduğu düşünülüyor. Hunların, Göktürklerin atası olduğu da biliniyor. Yalnız şunu unutmamak lazım Orta Asya ve Çin' in batısı komple göçebelerle dolu. Ortak bir göçebe kültürünün dışında hepsi farklı boylar ve etnik kökenlerden olabilir. Hunların ilk zamanlarında Hunlar Türk olsa bile bir süre sonra göçebe birliğini sağlıyorlar ve daha çeşitli bir grup Hun ya da Hiung ni olarak adlandırılıyor. Yani bayrak altında birleşen tüm halklara Hiung ni deniliyor. Mete' nin Çin İmparatoru'na yazdığı mektuplar var. Bunlardan bir tanesinde de benzer bir ifade geçiyor. Yaklaşık şöyle bir şeydi; "Egemenliğime girenlerin hepsi Hun oldular, ok çekebilenler artık tek bir aile oldu" gibi... Diğer yandan mesela Yüeçilerin de Türk kökenine sahip olduğu söyleniyor ancak Hunlar Yüeçilere öyle bir dalıyor ki, Yüeçiler soluğu topluca Afganistan taraflarında alıyor. Kısaca mesele boy veya kan değil hakimiyet ve egemenlik meselesi.
Filmin geçtiği dönemde işler Hunlar için biraz karışık. Mete' nin ve kendisinden sonra gelen bir iki hakanın görkemli günleri sona ermiş, yaşanan bir kıtlık onları kuzeye göndermiş durumda ve daha da kötü olanı yaşanan taht ya da yabguluk kavgaları. Durum böyle olunca Hun Birliği altındaki pek çok boy bağımsızlığını ilan etmiş ya da isyan bayrağı çekmiş şekilde bekliyor. Ortaya çıkan Çiçi MÖ 51 gibi ortalığı biraz toplayıp, birliği bir nebze olsun sağlayacak ancak MÖ 36' da Çinlilerle yapılan savaşı kaybederek ölecek. Yani Hunlar adına kargaşanın alıp başını yürüdüğü dönem.
Bu arada Hunlar kendilerine barbar denilmesine çok alınıyor bunu filmde de görüyoruz. Filmde ayrıca ok kullanımına ağırlık verilmiş. Diğerlerinden ziyade Hunların bu okçuluk kabiliyeti öne çıkarılmış, hoş olmuş. Bunun dışında atmaca, şahin ya da kartal o artık her neyse şimdiye kadar böyle bir şeye denk gelmemiştim.
Anladığım kadarıyla filmde gerçek bir hikayeden esinlenilmiştir denilen olay şu kayıp Roma Lejyonu ve son zamanlarda ortaya atılan teori. Buna değinmeden önce filmde de geçen, adı sürekli zikredilen ve filmin sonunda arzı endam edip sadece şöyle bir görünen Partlara değinmek lazım.
Partlar İran/Pers kökenli göçebe topluluklardan bir tanesi. Tarih sahnesine çıkışları biraz dan diye oluyor ama belirli bir süre orada tutunmayı başarıyorlar. İlk zamanlarda Antakya merkezli Seleukosların hakimiyetindeki Partlar yavaşça bağımsızlıklarını kazanıyor, sınırlarını genişletiyor ve gelişiyorlar fakat zamanın bir getirisi olarak belirli bir süre sonra Sasaniler tarafından yıkılıyor.
Partların tarih sahnesinde parladığı en önemli olaylardan bir tanesi Romalılarla ilk kapışmaları olan Carrhae Savaşı. Şimdi Roma' da yayılmacılık baş göstermiş. Senatonun ve Roma sosyetesinin ünlü simalarından Marcus Licinius Crassus ( filmde de geçiyor bu adam) Pers bölgesinin zenginliklerini ele geçirmek ve böylece daha fazla şan, şöhret, para kazanmak için Partlara saldırmaya karar veriyor. Hatta zamanın Ermeni Kralı ki Part egemenliği altında kendisi, "dur kardeş ben sana yardım edeyim" diyor ama Crassus kabul etmiyor ve sürüyor devasa ordusunu doğuya doğru.
Bir başka anlatıma göre Ermeni ve Araplarla gizlice anlaşıyor ama müttefikler savaş esnasında kendisini satıyor. Yıl MÖ 53. Hedef Partların üzerinden doğuya ilerleyip İpek Yolundan da nemalanmak. Partların adı sanı da o zamanda kadar batıda pek bilinmiyor. Roma Lejyonları o dönemlerde çok ünlü. Unutmayalım ki Partlar göçebe kökenli, göçebe kültürünün taşıyıcıları. Bu iki ordu Carhae' de yani bizim bildiğimiz Harran' da karşılaşıyorlar.
Partlar öyle bir mücadele çıkarıyor ki Roma Ordusunun yarısı ortadan kalkıyor, yaklaşık 10.000 Romalı asker sağ olarak ele geçirilip esir ediliyor, Marcus Licinius Crassus ise savaş esnasında ölüyor. ( Filmdeki gibi Partlarla işbirliği olayı yok) Bu yenilgi Roma' nın tarihte aldığı en ağır yenilgilerden bir tanesi bu arada. Barış anlaşmasını Augustus yapıyor yanlış hatırlamıyorsam, bir kaç sene sonra.
Bu 10.000 Romalı asker nedeniyle son yıllarda bu kayıp Roma Lejyonu hikayesi ve teorisi ortaya çıkıyor. Bu Romalı askerler evlerine hiçbir zaman dönemiyor. Düşünülene göre Partlar, bu askerleri Part İmparatorluğu' nun doğu sınırına yani şu andaki Türkistan civarına, sınırı Hunlardan korusunlar diye gönderiyorlar. Zavallı bahtsız Romalılar o sınırda bir de Hunlar tarafından ele geçirilip esir ediliyor. Hunlar bu askerlerin savaş gücünden etkilenerek onlara özgürlük veriyor, Romalılar da onların yanında savaşıyor.
Kayıp Lejyon teorisini ortaya atan kişi Homer H. Dubs. Dubs' a göre MÖ 36' da Hunlar ile Çinlilerin savaşında, Hun tarafında garip formasyonlar sergileyen ve diğerlerinden farklı olan savaşçılar bu Romalı askerler. Bilirsiniz bu Roma lejyonlarının disiplinli, gruplar halinde, defansif ve ofansif olarak kullandıkları çeşitli formasyonlar var. Dubs bunu bir kanıt olarak görüyor. Bu savaşı Çinliler kazanıyor ve Çin kayıtlarına göre Çinliler farklı şekillerde savaşan garip savaşçıları esir alıyor. 3. kez esir alınan Romalılar, Çinliler tarafından Liqian denilen yere yerleştiriliyor ve orada bu isimli kasabayı kurarak yaşıyorlar.
Dubs' ı etkileyen nedenlerden bir tanesi de bu kasabada şu anda yaşayan insanların renkli gözlü ve beyaz tenli olması muhakkak. Bu insanların yüz hatları da sıradan Çinlilere göre farklılık gösteriyor. Dubs, Lilliqian' ın Latince lejyon kelimesinden geldiğini düşünüyor.
Bu teori son zamanlarda ortalığı bayağı bir sarsmıştı. Filmde bu teoriden etkilenmiş şüphesiz. Kayıp Romalılar ve onların Çin' de onca olay atlattıktan sonra kurdukları ve yaşadıkları şehir.
Bu teoriyi pek çok tarihçi asılsız buluyor, DNA testleri de olumlu çıkmamıştı en son fakat pek çok kitap ve filme esin kaynağı olmaya devam ediyor.
Bu kayıp lejyon ile ilgili kitaplardan bir tanesi Valerio Massimo Manfredi' nin Ejder İmparatorluğu. Kitabı iki yıl önce yazın deniz kenarında okumuştum. Güneş, deniz derken pek konsantre olamamış olabilirim ancak konu ilginç ve hoş gelmesine rağmen kitabın çoğu bölümleri sürükleyici gelmemişti bana. Kitabın tanıtımlarında yazarın konu üzerine çok araştırma yaptığı, çalıştığı söyleniyordu fakat o zamanlar Dubs' ın bu teorisinden etkilendiğini bilmiyordum.
Dragon Blade, bir film olarak gerçek tarihi arka planı kullanarak bir teori üzerinden kendince bir kurgu yaratmış. Başta söylediğim gibi kurgu ve senaryo tatmin edici değil, çoğu nokta havada kalıyor.
Bunun dışında renkler ve müzikler hoş. Ortamın o kozmopolit havasını ve farklılığını, bunun hem zorluğunu hem güzelliğini oldukça basit ve keyifli bir şekilde yansıtmışlar bana kalırsa. Koreografiler güzel. Bu arada bu koruma ekibi ile Romalıların karşılıklı atıştığı eğitim antremanı kısmı ayrıca hoş bence. Şu Roma formasyonlarını anlamak, görmek isteyenler, Roma lejyonunda kalkanın anlam ve önemini kavramak isteyenler göz atabilir.
Filmde çok basit ve klişe bir şekilde, 7 yaş grubuna hitap eden şekilde savaş kötüdür, barış ve çok renklilik iyidir mesajı verilmeye çalışılmış.
Bir de şu dil meselesi var. Eleştirmeyeceğim bunu ama Jackie Chan' ın , John Kusack' ı görünce temel seviyede İngilizce konuşmaya kastırması komik geldi. Hatalı hatalı, böyle yavaş yavaş. Şimdi o Asya boylarının hepsi farklı bir dil konuşuyor normalde tamam, filmde onu Çince altında toplamışsınız. İpek Yolunu bilen biri olarak Huo An' ın normalde az çok Latince bilmesine de tamam. Latinceyi de hadi tamam İngilizce altında topladınız da, o diğer boylar nasıl Latince biliyor çatır çatır o konu muamma kalmış.
Filmin müzikleri güzel. En bilineni olan Heroes Of The Gobi için şu yazıya göz atabilirsiniz.
Oyunculuklar konusundan da kimse kasmamış. Hakikaten zorlamamışlar yani :)
Bu arada bu çocuk çok sevimli. (Aynı zamanlarda zor ve güç zamanlarda sınıfın ya da kökenin ne olursa olsun zayıf ve güçsüz olmanın klişe örneklerinden bir tanesi)
Neyse, özünde vasat ama nereden baktığınıza bağlı olara keyif veren, vakit geçirmek için izlenebilecek bir film.
Baktım ki blog ciddiyetten ölüyor öyleyse blog hakkında hemen şanına yaraşır bir şekilde derin, nitelikli ve çok yönlü bir 2015 değerlendirmesi yapayım dedim. Bu değerlendirme yazımı okuduğunuzda bu muhteşem çalışma ve derinlikli analiz karşısında gözleriniz yaşaracak ve bunu çok dokunaklı bulacaksınız eminim.