25 Kasım 2012 Pazar

Vampire Knight: Vampirler, Avcılar, Bir de sivri zekalı Yuuki





Yine çoğunlukla olduğu gibi arşive gömüp zamanından sonra izleyerek gündemi geriden takip ettiğimin göstergesi olacak şekilde geç izlediğim serilerden bir tanesi.

2008 animelerinden bir tanesi, teeeh yıl olmuş 2012... neyse benden başka geride izlememiş olan kalmadığını düşündüğümden hiç konu monu mevzularına girmeyeceğim...

Serinin çizimleri göze hoş gelen tarzdan...



Arabeske bağlayarak diyorum ki;  Zero o menekşe moru mudur, gri midir (renk özürlüsü olduğumu düşünüyorum!!) gözlerinden sen sorumlusun. Güzel ve cool bir çocuk şimdi hakkını yememek lazım ama ara sıra o ağlak zırlak tonda konuşmaları (burada seeiyu Miyano Mamaro ya selamlarımı iletiyorum)  adamın asabını bozuyor. İşte bu dakikalarda zaten günün geriliminin verdiği şiddete ve yetkiye dayanarak ekranın içine uçan tekme ile dalmak istedim... Hak veriyorum ama ben de insanım, tamam çocuk özünde safkan vampir avcılarından, dark side a geçmiş ikizi var, ailesi Shizuka tarafından öldürüldü, başında bir Yuuki belası var, vampire dönüşüyor ki vampirlerden nefret ediyor da yok benim yüzümden kör oldu ühühüh, yok bilmem ne ühühüh, zorlu bir hayat tamam  ama da neyse uzatmıyorum...Bir de kızları çok güzel korkutuyor...

Bu anime müziklerini kendisinden daha önce tanıdığım animeler kategorisinde... Şimdi On/Off un Futatsu no Kodou to Akai Tsumi ni dinlememiş olmak mümkün mü?



Yuuki: Aslında değinmek bile istemiyorum  diyecektim vazgeçtim. Değinmiyorum.



Kuran Kaname: Pure Blood efendi.. Gizli depresyon sahibi :P Yalnız... Yuukici :P Güzel çocuk ne diyeyim... En büyük silahı tokat atmak. Çat çut... Level atladığında Shizuka üzerinde gördük, gizli silahını çıkardı:P Tebrik ediyorum kendisini Shizuka ile çok büyük bir satranç oyunu çevirdi:P çok anlamlıydı.

Shizuka: Al insanları ye diye önüne attıkları sahnelerde ki bakışları ve duyguları hafiften duygulandırdı beni niyeyse... şaka maka serinin en yiğidi sayabilirim belki bu hatunu...

Ruka: İşte pek çok filmde, yapımda gördüğümüz acı çeken esas oğlanın yancı kızı.. Çok gıcık..Kain Akatsuki çok delikanlı çocukmuş...

En sevdiğim ikili:Shi Senri ve Touya Rima...

En göz alıcı:  Yagari Toga

En sevimli ve salağa yatan: Cross Kaien.

En centilmen ve ince ruhlu: Ichijou Takuma...

Kapanış...Kanon Wakeshima "still doll"



18 Kasım 2012 Pazar

CHUNO.. Slave Hunters...





hoooo... bu yazıyı 2010 yapımı bu K-dramayı  ilk bitirdiğim anda yazmalıydım, o anda çok gaza gelmiştim... böyle bekletip yazarken o heyecan sönüp kayboluyor esasında ama napalım... Bu şekilde atladığım sonra yazmaktan vazgeçtiğim pek çok yazı vardır amma Chuno' ya bir kıyak yapacağım.. herşeyden önce ost u adına :))




Tarihi diziler klasmanında sayabileceğim bu K-drama Joseon döneminde geçmekte...Köleliğe olur verildiği dönemler... Elimizde bir adet Lee Dae- gil var... Soylu bir ailenin oğlu olarak hayata gelen bu eleman ailenin kölesi  Un-nyun'a aşık olur. Aşkın da verdiği coşkuyla bu dönemlerinde  sistemi sorgulayan, eşitlik, adalet gibi kavramları düşünen Dae-gil' in hayali bu eşitsizliği ortadan kaldırmak olur. - genç arkadaş o zamanlar tabii, biraz da olaya çocukça yaklaşmakta ama samimiyeti sorgulanmayacak düzeyde- Tabii ki köleye olan aşkı babası tarafından hoş karşılanmaz ve olan Un-nyun a olur, işkenceye maruz kalır. Un-nyun' un ağabeyi bunu ailenin yanına koymaz ve Dae gil in evini yakar, Dae gil i yaralar ve öldü sandıkları Dae gil i bırakarak ağabey ve kardeş kaçıp giderler.

Dae Gil ölmemiştir ama aileyi kaybettikten daha da önemlisi eski kimliğini manevi olarak kaybettiğinden köle avcısı Lee Dae Gil olur ve on yıl boyunca Un nyun ve ağabeyini aramaya koyulur yanında ekibi  General Choi ve Wang-son ile beraber...

Dae Gil ve ekibi ortalıkta köle avlayıp Dae Gil ben Lee Dae Gil diye bağırırken, kraliyet cephesinde de olaylar gelişmektedir. İçişleri bakanı fesat kişiliğiyle ortamı kaosa vererek kendine sağlam bir konum açmaya kastırırken, Song Tae-ha (ikinci esas adam diyeyim) da varis prensi korumak için  uzun vadeli planlarını işleyişe koyar.



Ta daaammm bu esanada yani Dae Gil, Un yun u araken, Un nyun on yıl önceki olaydan sonra adını Hye Won olarak değiştirmiş, Dae Gil i unutamadığı için zorunlu evliliğine başkaldırmak adına isyan ederek ortamında kaçmış, Song Tae da bir kaç yıldır yaptığı köle taklidinden sıyrılarak prensi kurtaramaya giderken, Song Tae ile Hye Won karşılaşırlar... Olaylar bundan sonra devam eder...

Daha fazla spoiler vermeden ancak bu kadar anlatabiliyorum ben...Neyse, biraz karakterlerden bahsederek bir kısmına içimi dökmek istiyorum...

Lee Dae Gil (Jang Hyuk ): Bana kalırsa Jang Hyuk, Lee Dae Gil liğe cuk oturmuş zaten ara sıra kendini kaybediyor.. Başarılı performans.. Durumundan bahsettik... Ama özünü ve esasında vicdanını kaybetmemiş olması Lee Dae Gil in takdir edilecek yanı. Ayrıca soylu Dae Gil ne kadar naif ve fiziksel aksiyondan nefret ediyorsa başarılı bir gelişme sergilemiş kendisi on yıl boyunca... Un nyun a tutkusu ve aşkı kendisini gözde yükseltiyor, bu bir gerçek...

Un-nyun & Hye Won ( Lee Da Hae): Hikayenin esas kadını. Köle olarak başladığı hayatında, ağabeyinin isyanı ve sevdiği adamı öldürmesi ile birlikte kölelikten sıyrılıp özgür olarak yaşamaya devam edip üzerine bir de Song Tae ile tanışıyor... Nasıl bir hayat çizgisidir anlayamadım... Öte yandan da tam olarak mutlu olamıyor o da bir gerçek... Yine de kendisine ara ara uyuz olmamak mümkün değil...Bu da bir gerçek..


Bir de başka bir konu var ehehe tamam nedenini anlayabiliyorum da ama abi dizideki tüm kadın kölelerin saçı başı dağınık, yüzleri kirli falanken bu kardeşimiz köle döneminde bir kar parçası kadar beyaz, elleri ve tırnaklarının da yeni manikürden çıkmış gibi bakımlı olması göze batıyor ama...

Song Tae (Oh Ji Ho): Oh Ji Ho güzel adam. Song Tae ise bir karakter olarak harikaya yakın. Ara sıra gerizekalıya bağlıyor ama o kadar kusur olur. Şaka maka Hye Won için zor durum arkadaş :P








General Choi (Han Jung Soo) : Dae Gil'in köle avcılığı döneminde yol arkadaşı. Grubun dengesi ve sağ duyusu. Kadınların ona olan düşkünlüğüne hak vermek gerekir. Gönül adamıdır General Choi.

Wang Son (Kim Ji Suk): Dae Gil in diğer yol arkadaşı. Grubun en genci. Diğer ikisi tarafından ayakçı muamelesi yapılsa da sevilir. Uçkuruna düşkünlüğünü ve kolay gaza gelişini gençliğine veriyorum.


Eop Bok (Gong Hyung Jin): Eskinin özgür avcısı şimdinin kölesi. Dizideki en baba rolü son anda çalıyor ama hak etti. Kadın köleyle olan yakınlaşmaları eğlenceli sahneler barındırırken bir yandan da insan düşünüyor lan karını kızını hiç düşünmüyor musun diye ama sonra öldü sanıyor herhalde diyor insan.





Hwang Chul Woong(Lee Jong Hyuk): Dizinin danası. Seyrederken o kadar çok saydırdım ki bu elemana sonra vicdana gelip zırladığı yerde bile acıyamadım. Aslında onu haklı çıkarabilmek için içimde çok düşündüm. Önce rol yapıyor dedim sonra adama yazık, zorla evlendirildiği engelli bir karısı, ondan sürekli bir şeyler bekleyen ve lafını esirgemeyen bir kayınbabası, bakmak istediği ve değer verdiği bir annesi var dedim, şartlar sürüklüyor dedim ama hiçbir şey bu adamın insanlara arkadan saldırdığı, kadınları sırtlarından şişlediği gerçeğini değiştiremez arkadaş... Lan adamları anladıkta silahsız kadınları arkadan şişlemek nedir ha!!!  Kendi hırsının, ezikliğinin kurbanı olmuş, gözünü bu hırsı bürümüş, ikilemleri olan ama bunları aşmak adına güce biat etmekten başka bir yolu yokmuşçasına davranan küt bir eleman bu. Honor of Code denilen kavramdan nasibini alamamış bir dana...


Sul Hwa (Kim Ha Eun ): Üçlüye zorla dahil olmuş olan, dizinin en neşeli görünen karakteri. Neşeli ama acısını gülümsemesinin ardına saklayanlardan. Çocuksuluğu zaman zaman sinir bozsa da samimiyeti ile toparlıyor ortalığı. Dae Gil e yanık bir gariban... Kaderine ağlayıp zırlayan pek çok erkekten daha mert daha dirayetli...



Chun Ji Ho (Sung Dong Il ): Bana kalırsa Sung Dong Il, Chun Ji Ho karakteri altında döktürmüş. Karakter zaten iki yönlü evet ama buna çok büyük bir tat katmış. Kendini Dae Gil in öğretmeni sayan, altındaki elemanları özünde kollayan, ayak tırnaklarıyla önemli bir ilişkisi olan,kötü bir espri anlayışı olan ama buna rağmen sevimli olabilen,  pis, para için herşeyi yaparım diyebilen ama özünde delikanlı bir eleman Chun Ji Ho. Dizi içinde kendisinden hem nefret ettim, hem iğrendim hem de helal olsun, delikanlı adammışsın dedim. Çok başarılı...

Bakan: Dizinin dümbüğü... her türlü pislik bunun başının altından çıkıyor... Yayık ağızlı...

Daha bir sürü karakter var... Jumolar eğlenceli... Kölelerin başkaldırısı ve buna sürüklenişi ilginç bir hikaye. Buna öncü olan o sersem çocukta bir an ters köşeye yatırmıştı beni...hatta ne hayaller kurmaya meğilliydim onun için. zevzeğin önde gideni çıktı... neyse dersini acı verici şekilde aldı...

(Bunu dinleyip gaza gelmemek mümkün mü? Dizi içine harika bir şekilde yerleştirilmiş...)



Dizi öncelikle Dae Gil in hikayesi olarak başlıyor, tarihsel sürece ve politik oyunlara kayıyor. Müzikler harika... Aksiyon sahneleri elle tutulur ve sürükleyici... Slow motionlar ve duruşlar müzikle birleşince etkileyici bir görsellik katmış, diziye katkısı yadsınamaz hatta diziyi göze sokan da bunlar... Ortalarda biraz duraksasam da yine de oldukça  beğendim ben bu diziyi...



17 Kasım 2012 Cumartesi

Yondemasu yo Azazel san...





Çok eğlendiğim ve bir hamlada bitirdiğim animelerdendir bu da. Finishi erken görmemin sebeplerinden bir tanesi de bölüm sürelerinin kısa olmasıdır:)

Akutabe adlı dedektifin bürosunda part-time çalışan Sakumo yavaşça Akutabe nin saklı yüzünü öğrenir. Esasında karizmatik Akutabe abi, demonları çağırıp gerektiği zaman kullanabilmektedir ve seriye adını veren sapık azazel de bunlardan bir tanesidir daha sonra kontratı Sakumo ile yapar. Sapık falan ama sevimli de..

Ekibe daha sonra Beelzebub katılı haha. Koca Beelzebub dan bahsediyoruz ama seriye uygun şekilde  bu da penguen görünümündedir. Beelzebub u penguen yapan bu seri daha kimleri ne hale sokmuyor ki!!Daha sonra ortama favorim Salamender katılır. Seslendirmesi nedeniyle favorimdir ama aslında oldukça da eğlenceli bir tiptir kendisi.



Espriler birbirini kovalar, Undine seriye katılır. Kanımca en sevimsizi kendisi olmaktadır ama yine de eğlencelidir.

En eğlenceli kısmı demonları bu şekilde sunarken melekleri başka tiplere sokmasıdır ki bu da beni yaran unsurlardan bir tanesi.

Neyse bu anime için anlatılmaz yaşanır diyorum, oldukça keyifli...

8 Kasım 2012 Perşembe

5. YILA GİRİYORMUŞ BLOG...



Farkettim ki blog 5. yılına giriyormuş. Zaman çabuk geçiyor...

Sıkıntılı dönemlerim esnasında blog açayım bari, izlediklerim, dinlediklerim üzerine geyik yaparım kararına varmıştım o zamanlar. Böylece blog başladı. Neler değişti, Uzakdoğu ilgilileri ve sayısı nereden nereye geldi muhabbetlerine girmeyeceğim...

4 yıl bitecek olmasına rağmen zaman zaman ihmal ettiğim çok olmuştur burayı o nedenle pek üretken bir yer sayılmaz buna rağmen kendi halinde sessiz sedasız ilerlerken ve  hiç de beklemezken - gerçekten ne yalan söyleyeyim kim okur ki bunları diyordum bir iki kişi harici - izleyiciler katıldılar, onlara teşekkür ederim... Okudukları yazılar için zaman ayırıp yorum yazanlar oldu. Onlara da teşekkürler...

Kötü zamanlarımda blog benim için neşe kaynağı oldu :)

Bu zaman içerisinde zaman zaman bazı arkadaşlar da blog için yazılarını gönderdiler, emekleri geçti, sağolsunlar...

O zaman sözü uzatmadan açılış dinletisine geçelim...

Çin& Hong Kong' dan 4. yılın bitmesi şerefine törene en genç hallerinden biriyle  Nicholas Tse katılıyor...




Kore' den Super Junior  bir parça seslendirmek istedi, hay hay, sizi mi kıracağım çocuklar... Buyrun dedim...




Luna Sea tabii ki yer almalıydı hem de bir Hide coverıyla



Hide demişken kendisini bu parçayla anmazsam içimde kalır, bu parçanın yeri var bende...




 Anime Kategorisi:

Animelerden izlediğim ve üzerine yazmak istediklerimden bahsettim...

Blog içinde yer alan anime yazılarından en çok okunma ödülü Bleach Ichimaru Gin' e gitmiş.

Ichimaru Gin' e ödülünü verirken sahneye performans için o zaman animeleri temsilen bir parça/anime seçiyorum... (şu seçme olayı o kadar zor ki...)

ahahahaha buldum buldum, biraz heyecan gelsin...

An Cafe - Kakusei Heroism /Darker Than Black... (An Cafe nin sevdiğim tek parçasıdır herhalde..)




Dramalardan dem vurmuşuz ara ara...

Drama yazıları içerisinde en çok  tıklanma ödülü Hana Yori Dango' ya gidiyor.

Ai Otsuka Planeterium alalım hemen önce...



Drama performansları için sahneye ülke bazında aşağıdaki dramaları davet ederek hep birlikte ostlarından bir parça dinliyoruz.

Japonya- Samurai High School



Kore- The Legend



Çin&Tayvan&Hong Kong' u temsilen Together / Mars



Film kategorisinde en çok tıklanan yazı The Treasure Hunter olmuş...

Film kategorisini temsilen sahneye davet ediyoruz; (şak şak şak şak.......)

Shaolin - Andy Lau - Wu




Duelist - Kang Dong Won ve Ha Ji Won seslendirsin...



The Sword of Alexander - Glay





Klip yorumları içerisinde en çok tıklanan  HIT 5 yazısı...


Klip yorumları içerisinde ele alınanları temsilen sahneye  DBSK Mirotic' i alıyoruz.



Ayrıca Buck Tick ve Mucc u tarafından yorumculara cesaret ödülü veriliyor

Manga kategorisinde ödül Zettai Kareshi ye gidiyor..

Bloga yazılan ilk yazı olması dolayısıyla da Devil May Cry yazısına da mansiyon ödülünü veriyorum...

Şimdiye kadar izleyen, okuyan, blog vasıtası ile sohbet ettiğim herkese teşekkürler...

6 Kasım 2012 Salı

Chinese Paladin 3 : Eğlenceli...






Shanghai' da bulunduğum sırada televizyonda yayınlanan bu diziyi hanzi geliştirmek adına ( :P  ) takip ediyordum. Hakkında bildiğim tek bilgi bilgisayar oyunu uyarlaması olduğuydu. Buna rağmen kendini takip ettiren, renkli ve eğlenceli bir seriydi. Bazı geyikler hariç genel anlamda anlaşılıyordu da tamamen yabancı bir dilde izleyince...

Neyse geçenlerde bana gelen kılıçlı, aksiyonlu, uçan kaçanlı, efsanelere dayanan,mitolojik elementleri içinde barındıran, wuxia tarzı, hem eğlenceli hem acı gerçekleri barındıran bir seri izleme kriziyle tekrar açıp izleyip yeniden bitirdim bu diziyi, iyi de yaptım kendi adıma iyi yapmışım diyorum. 37 bölümü izlemek kolay olmadı tabii bu zaman darlığında ama neyse...

Dediğim gibi aynı isimli bilgisayar oyunundan uyarlama. Forumlarda bir süre çok tartışılmıştı  Chinese Paladin kadar oyun senaryosuna bağlı olup olmadığı. Ne Chinese Paladin ne de bunu oynamadığım için oyuna ne kadar bağlı olduğu konusunda açıkçası hiç bir bilgim yok.

Chinese Paladin' i (2005) de izledim ama hangisi daha iyi bir karşılaştırma yapmaktan ziyade bu yazıda sadece Chinese Paladin 3 den bahsetmeyi tercih ediyorum.

(açılış parçası; Shengsheng Shishi Ai )




2009 yapımı bu 37 bölümlük dizi dediğim gibi zaman zaman abartsa da rahat olup izleyenler için gayet eğlenceli ve bana kalırsa akıcı. Hu Ge, Wallace Huo, Yang Mi, Cecilia Liu ve diğerlerini barındıran kadro seriye yakışmış ve genel anlamda iyi bir iş çıkarmışlar. Bunun yanında serinin müzikleri de oldukça kayda değer ve seriye harika uyum sağlamışlar.

Gelelim kuş bakışı haliyle konuya... Çin de bir zamanlarda geçen hikayede elemanımız Jing Tian (Hu Ge) bir antikacı dükkanında çalışan, kendi alanı olan antikalar konusunda uzman ama bunun dışında çalışmaktan pek hoşlanmayan, kendini beğenmiş, çenesi çok çalışan, kumara düşkün (her anlamda) ama özünde adil ve düşünceli bir elemandır. Gelişen olaylar neticesinde kutsal kabul edilen Shusan Dağı' nın öğrencileri ve liderleriyle tanışır. - tabii ki bunların kaderin ve aynı zaman da reenkarnasyonun bir oyunu olduğunu bilmez - Daha sonra Tang ailesinden Xue Jie ile tanışır. Kendisine biçilen rolün dünyanın kurtarıcısı  olduğuna  inanarak Changyin, Xue Jie, LongKui, Mao Mao ve zamanla aralarına katılan bir grup ile birlikte dünyayı kurtarmak adına 5 elementi bulmak için yolculuğa çıkar. Bu yolculuk esnasında tüm karakterlerin arka planları ortaya çıkarken, altı boyuttan pek çok karakterle karşılaşırlar ve her seferinde başarılı olmak için mücadele verirler. ( bu kadar iğrenç şekilde de özetlenemezdi ya neyse)

Serinin eğlenceli noktalarından biri karakterler bana kalırsa...




Jing Tian (Hu Ge): Eleman zaten şanını Chinese Paladin serileriyle yakaladı ama şaka bir yana elemana yakışıyor da... Gürültücü, özde akıllı ama blöfçü, çenesi çok çalışan bu elemanın aslında yıllar yıllar öncesinin Cennet Krallığının en büyük generali olması, canı sıkıldı diye ölümlü olarak reenkarnasyon döngüsüne girmesi zaten bol bol anlatılacak dizi de o nedenle spoiler sayılmaz... Baş karakter işte. Eğlenceli, geyik, zaman zaman ciddi vs... Etrafındaki insanları kendisine bağlamasına şaşmamalı...

(kapanış parçası, Hu Ge söylüyor; Wanji Shijian)




XueJian (Yang Mi): Öncelikle Yang Mi gayet hoş görünüyor bu dizide, belirtmeliyim. Ardında saklı hikayeyi bir kenara koyarak Jing Tian' den altta kalmayacak şekilde bol ve çoğunlukla boş konuşan bu karaktere zaman zaman üzülmemek elde değil. Tang ailesinin varisi olarak büyüyen, bu nedenle bir hayli şımarık olan bu arkadaş, Tanglardan kovulunca kendine gelir diye bekliyoruz ama nafile :) Yine de cesur olduğu söylenebilir.
Bu ikisi kendilerinde olan yeşimtaşı mücevherleri sayesinde bir anda tesadüfen tanışıverirler. Kader ağlarını o anda örmüştür - belki daha öncesinde :)) -. İkisinin karakterine bağlı olarak aralarındaki boş diyaloglar ve girdikleri dalaşmalar kaçınılmaz. Zaman zaman eğlenceli olsa da dizinin süreğenliğinde sıkıcı ve dalaşmaları iğreti kalabilmekte, oyunculuktan ziyade gidişatla ilgili olduğunu düşünmek ben.


( en sevdiğim tema parçalarından...Jingtian - Hujia. Bu parçayı dinlemeden geçmeyin.)






Xu Changqing ( Wallace Huo): Bana kalırsa Wallace Huo bu karakterde iyi bir iş çıkarmış.İlk izlediğimde onun için izliyordum zaten hanzi bahane:)) Her ne kadar serinin ana karakteri Jing Tian ise de Xu Changqing' in de ona eş bir ağırlığı var dizide. Dizinin bir nevi R2D2 su kendisi. Jing Tian ile kurdukları kardeşlik bağı da göz yaşatıcı. Kendisi Shusan Dağı' nın en büyük öğrencisi olduğu için Shusan' ın görevlerini ve sorumluluğunu taşımak için kendini yiyip bitiriyor. Yolculuk esnasında ise insan ve hayata  ve kendisine dair gerçekleri öğreniyor. Zixuan ile iki hayattır sona ermeyen aşkları için bu üçüncü evrede çabalıyor, ikilemlere düşüyor... iki hayattır adam ne yolun sonunu gördü ne de aşkın sonunu, üçüncü hayat.... biiip burayı kesiyoruz.. ama Zixuan ile olan aşk hikayesi etkileyicidir bana kalırsa...



Serinin bir kısmında Devil Sword Immortal ile girdikleri düşünsel mücadele serinin en sağlam kısımlarından bir tanesidir bence... Bu aydınlanma yolundaki insanla, insan gerçeğinin karanlık tarafını gösteren Immortal' ın mücadelesi kabul edelim serinin içeriği nedeniyle öyle çok edebi, çok etkileyici falan değil ama dile getirdikleriyle bu konuda kafa yoranlar için ilgi çekici olabilir. Zira depresif bir bölüm olan bu esnada izleyenin ruh durumuna bağlı olarak etkileyicilik katsayısı artabilir de azalabilir de... Her ne kadar Changqing' in mücadelesi naif ve sonuçsuz olsa da ve kendi içinden gelen nedenleri olsa da çeşitli sorgulamalara yönlendirebilir. İnsanın varoluşuna ve hayatının amacına Immortal' ın getirdiği yorumlar da çok yenilikçi değil ve kader çizgisi içinde ele alınsa da hiç kimsenin daha önceden düşünmediği fikirler olmasa da bir kere daha insanın göz önüne getirilmesi başarılı bir fikir. Gerçi Changqing Budha' nın önünde sorgulamasını yaptığında Budha parlayıveriyor ne güzel, insan ben de ben de diyor ama ya neyse...

(Dizinin ost'u çok güzel olsa da bu benim için birincidir. Pian Ai, Chang Yun-jing)




Mao Mao (Lam Chi Chung): Ailesi tarafından henüz iki üç yaşlarındaylen Jing Tian' ın ailesine terkedilmiş olan Mao Mao, Jing Tian ile birlikte büyümüş şişko ama temiz ve saf bir insan. Jing Tian' den büyük olmasına rağmen onu patron olarak çağırması bu gönül bağından.. En büyük arzusu ailesinin onu terk ettiği zaman gittiği Chang'an a gitmek ve orada bir kadın bulup evlenmek. Boğazına düşkün olan bu arkadaş serinin kahramanlarından biridir bana kalırsa...

Zixuan (Tiffany Tang) : Changqing' in yavuklusu. Aslında bir tanrıça olan ( dünya ana diyelim) bu kadının hikayesi de acıklı. Xu Changqing ile bir bağı var, dert mi eziyet mi mutluluk mu bilinmez. Tiffany Tang da bana kalırsa bencil, kendi aşkı için  görevlerinden ve diğer tüm sorumluluklarından vazgeçmiş bir kadından daha olgun ve anlayışlı bir kadına geçişi zamana yayarak karşı tarafa geçirebilmiş. Her ne kadar çektiklerinden dolayı kendisine hak verilme payı olsa da başlardaki o bencil, inatçı ve sinir bozucu yapısı insanı gıcık edebiliyor. Belki de bu sefer her şeyi açıklayabilmiş olması bu olgun tavra dönüşmesinde bir etken olmuştur diğer nedenlerle birlikte...


(Gongban Chuang Tianya)




Long Kui (Cecilia Liu): İşte bir can yakıcı öykü daha... Jing Tian' ın bin yıl önce Long Yang olduğu zamanlardaki kız kardeşi... Abisi gözünde bir tane, bir numara. Onun için göze alamayacağı, yapmayacağı şey yok. Ki yaşadığı dönemdeki o karanlık günler ve abisi dışında yanında başka kimse olmaması ve gelişen olaylar nedeniyle kendisine hak verilebilir. Bu karakter de bazen eee amma uzattın dedirtiyor ama sonra tamam ya canım sen de haklı olabilirsine bağlıyor insan.


Sushan'ın ak sakallı lideri: Diğer dördü de iyi hoş ama bu amca hem esprili hem anlayışlı hem kabullenici... İnsan aydınlanınca böyle oluyorsa ne iyi ne hoş...

Lei Yunting (Justin Yuan). Bu eleman bana kalırsa dandik dizilerde oynasa bile  performansı ile durumu kurtarır, iyi bir oyuncu. Burada da birkaç  bölümde karşımıza çıkan Lei Yunting serinin duruşu en sağlam elemanlarından..

Chonglou (Jerry Huang): Demon Lord bu kardeşimiz. Yani o boyutun lordu. Komik makyajına rağmen  bu eleman Demon Lord hacmini dolduruyor ama kendisini John Travolta'ya tek benzeten ben miyim bilmiyorum?  Ama bu sefer izlerken kendisine Chonglou olarak hayran oldum... Altı boyut içindeki en delikanlı varlık budur arkadaş, mücadeleden kaçmaz bir.. İkincisi de anlayışı nedeniyledir. Böyle acayip bir sempati duydum hatta bir süre Changqing in de yerini aldı :)) Böyle Demon Lord her gerçekliğe lazım arkadaş... Hele bir içki masasında müzik dinleyişi var al karşına karşılıklı rakı iç :)))







(Cisheng Buhuan)




Tabii ki seri bunlardan ibaret değil... Daha bir sürüüüüü karakter var ama ilk aklıma gelenler bunlar. Bunun dışında daha bir sürü hikaye var iç içe geçmiş... Hepsi aslında bir şeyler anlatıyor ama özünde insan olmaya dair...

Tamam biliyorum bir bilgisayar oyunu uyarlaması olan diziden çok felsefi birşeyler çıkarmaya gerek yok ama bu izleyene kalmış.

Bu arada Cennet katı gerçekten çok sıkıcı bir de geyik yahu elemanlar. Mutlu oluyor, ilan ediyor  dünyada üç sene kıtlık olmayacak, verimli hasat olacak... Oldu canım... Herşey senin mutluluğuna bağlı...

Genel kanı olarak bir fani olmak belki çok daha iyi... Kim bilir?

(Ronald Cheng söyler; Daying Bu Aini)




Haaa gelelim Evil Sword Immortal' a. Çin dizi ve filmlerine aşina olanlar için yabancı olmayan Gordon Liu tarafından vücut bulan bu karakter aslında Shusan' ın beş büyüğünün kötü düşüncelerinden var olup dünyanın ve altı boyutun sonunu getirecek olan olmasına rağmen, eğlenmeyi daha doğrusu dalga geçip küçük düşürmeyi de seven bir varlık. Eğlenceli olmadığını  ve zaman zaman doğru söylemediğini kimse söyleyemez... Shusan beşlisi ne kadar ilerlemiş ve aydınlanmış olsalar da insanlar işte ve bu Immortal tüm insanlığın kötü ve negatif düşüncelerinden beslenmekte. Ne kadar güçlü olduğunu düşünün işte...

Daha derine girmeden ve izleme tadını düşürmeden ancak bu kadar anlatabiliyorum işte... Ara ara kurgusal olarak saçmalama kapasitesi olsa da bana kalırsa izlenmeye değer. Ben kendi içimde şiddetle öneririm ama zevkler değişir. Başkaları çok gereksiz de bulabilir bilemedim ama bence izlenmeye değer, her açıdan...
Şimdi düşünüyorum Chinese Paladin i tekrar mı izlesem?

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...